İNSANLIK UYANIYOR?

Denir ya nihayet!.. Evet, İsrail’in Gazze’ye yönelik giriştiği soykırıma karşı, insanlık nihayet uyandı.. Ve nihayet bir gün kendilerinin de böylesi bir zulme, soykırıma maruz kalabileceğinin, farkına varıldı..  İnsanlık, bugün ayakta.. Ve bu meydanlara dökülme değişimin ve uyanışın da göstergesi..

***

İşte ABD, işte Avrupa.. Yani yeryüzünün bütün meydanları ve sokakları, yaşamın her alanında yükselen ses; “Filistin yalnız değil..”  Özellikle Batı merkezinde bu sokağa dökülme ve nabzın Filistin’den yana atması, zihinsel değişim ve zihinlere enjekte edilen algıların dağılmaya başlandığını gösteriyor..

***

Kar, kış, yağmur!.. Ya da yasaklar, sansürler, polisiye müdahaleler... Siyonist İsrail’in zulmüne karşı duruşu engellemiyor.. Gazze’deki insanlık vahşetine artık, insanlık seyirci değil.. O dehşetli, o zihinleri her yönüyle alabora eden acaba; anti-semitizm girdabına düşer miyiz korkusu bitti…

 

***

O korku, o endişe, o tedirginlik korkunç bir düzen temsiliyetiyle insani duruşa karşıydı.. Gazze’yi, Filistin’i, oradaki zulme ses, edilemez!?. Asla ve kat'a İsrail’in varlığına, onun işgalci gücüne, ya da terörist devlet anlayışına, akıttığı kana, döktüğü gözyaşına laf etme, tepki gösterme!..

***

Demokrasiden dem vur, insan haklarından söz et, hak, hukuk ve adalet, eşitliği kurduğun cümlelerde zikret, ama asla “Büyük İsrail’i” dillendirme!.. ABD ve AB’nin “devlet yönetimleri, yani liderler” işte bu hegemonya yapıdan, fena şekilde beslenip, palazlanırken İsrail’i de hamud yaptılar..

***

Dünya yönetimindeki bu inanlık dışı anlayışı, 1.5 ay sonra da olsa Gazze’deki vahşet ülke insanlarının uyanışını sağladı.. Sokaklara, meydanlara dökülen insanların ağzından dökülen ilk sözcük, “dünya devletlerini yöneten liderlerin, kan ve gözyaşından nasıl beslendiklerine ilişkin?”..

***

“Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” aklının, getirisi yoktur, kaybı ve riski yüksektir.. Bugün Filistin’e yarın benzer bir hale biz de gelebiliriz.. Bugün ona, yarın bana.. Son bir haftadır insanların ortaya koyduğu refleks; “gelecek açısından, insani ve vicdani insanlığın yeniden inşa edileceğine işarettir”

***

Netice itibariyle; sokaklar, meydanlar şunu haykırıyor.. Ey devlet liderleri, ey ABD ve AB’nin baş aktörleri “bizler sizin gibi vicdansız, merhametsiz, insanlığı terk-i diyar etmiş değiliz.. Biz sizler gibi değiliz..” Halkların ve kitlelerin “aptallık dönemi” bitti..  İnsanlık uyanıyor..

***

 

CHP’NİN ÜÇ BAŞI VAR?..

Özgür Özel bir baş.. Konumu, “vekâletten..” Ekrem İmamoğlu.. O da bir baş.. Konumu; gölge Genel Başkan.. Kemal Kılıçdaroğlu.. O da bir baş.. Konumu, her ne kadar tekaüt ise de, açtığı ofisle “Ben daha toprak olmadım, başkanım..” CHP’deki bu başkanlık koltuğu ne melem bir şey ki, bu kadar hırslı kesileni var arkadaş?…

***

 

 

 

ÖYLE Mİ EKREM BEY?..

Hiç de öyle değil, Ekrem İmamoğlu.. Diyorsun ki, “Ben hiç seçim kaybetmedim..” Yahu daha, kaç ay olalı, şunun şurasında, Cumhurbaşkanlığı seçimi!?.. Kim yenildi, kim kazandı, de hele?..

***

Sen değil miydin ki, o miting, bu miting, şu miting koşturup, oralarda nara atan!.. İstanbul’u terk-i diyar ettin, Karadeniz ve Doğu Bölgesinde; tüm performansınla.? Dahası, “geldi gelecek olan, kimseye söylemeyin, kazanıyoruz” diyen..

***

Peki ya, Mansur Yavaş’la kurduğunuz masadaki aksiyonel haliniz.. Beyaz gömlekle pozların altına döşediğiniz not.. “Bu işi bitirdik, kazandık, geliyoruz” diye kısa videolar çekmedin mi?

***

Ha bir de, 9 kişilik Cumhurbaşkanı Yardımcılığı kadrosundan biri de sizde olacaktınız.. Seçimin tek kaybedeni, Kılıçdaroğlu kaybedeni siz ve ittifak içerisinde olduğunuz liderler, partiler ve Yavaş değil yani..

***

Sizin hiç ama hiç, zerre-i miskal de payınıza düşen bir yenilgi, seçim kaybetme duygusu, hissiyatı yok mu?.. Bu nasıl kibir ve özgüven.. Azıcık gerçekçi olmak gerekmez mi?.. Önünde, 31 Mart var iken..

***

Ama şunu deseydin; “Kılıçdaroğlu’nu seçmede zayıf kaldık, ya da gücümüz yetmedi..” İşte o zaman, samimi ve mütevazi bir hassasiyet, yaratabilirdin, kırıcı değil!…

***

 

 KİMİN ELİ KİMİN CEBİNDE DÖNEMİ BİTSİN…

Evet ya!.. Şu yüzde 50 artı bir sistemindeki handikaplardan bir kurtulsak!.. Akla, hayale gelmeyen “alaverelerin, delaverelerin” döndüğü bir sistem.. Masaların, pazarlıkların, güneş motellerin enva-i organizasyonunu mübah görüyor.. Ki ihtirasın da bini bir para..

***

Hele ki, azınlığın, çoğunluğa galebe çalması!.. Seçmen nezdinde yüzde 3 dahi karşılığı olmayan, partiler yüzde 7’ye tekabül edecek kadar ittifakla; milletvekili cebellezi edebiliyor.. İşte gördük, 14 Mayıs’ta kimler, 10’ları, 15’leri aldı?..

***

İşin bir de seçim sonrasındaki satışları var ki o da ayrı bir handikap!.. O gün onu, bugün şunu dolandır.. Peki 50 artı birin yerine ne gelecek?.. İşte o biraz meçhul.. Düşüşe geçilse de, partiler yasası ve seçim yasası köklü değişmeli; özellikle ittifaklar noktasında…

***

Baksanıza ittifak, kimlere, hangi liderlere, partilere neler yaptırmıyor değil?. El, etek bile öptürüyor?.. Tarihsel ilkeleri dahi, ezip geçiyor.. Ha bir de, iktidarı da küçük partilerin vesayeti altına sokmuyor değil?.. Yani her yönüyle siyasetin ruhunu da karakterini de, erozyona uğratıyor?!… Erdoğan da AK Parti’yi erozyona uğratan halden memnun değil ki değişim istiyor…

***

GÜNÜN SÖZÜ…

İnsanı küçük görme, çok da büyük bakma.. Biri akılsızlık, diğeri de korkaklıktır!