ÖZ KIZINA CİNSEL İSTİSMAR!...

Biliyorum..

Yazının başlığıyla sizler de; "kurşun vurulmuşa" dönmüşsünüzdür..

Şahsen ben..

Haber önüme ilk geldiğinde..

Kayseri'yle görüşmem..

Detayıyla ilgilenmeye başladığım an itibariyle "beynimden" vurulmuşa döndüm..

Sanki üzerime kaynar sular döküldü..

Damarlarımdaki kan çekildi..

Acziyet içerisinde…

Ruh halim tarumar olmuş bir karaktere dönüştü..

Gergin..

Sinirli..

Saldırgan…

Her türlü şiddeti "ruhi" derinlikle hisseder noktada; öfke patlaması yaşadım..

Ki hala yaşıyorum…

Pimi çekilmiş bomba gibi…

Vakıanın üzerinden, iki gün geçmesine rağmen..

İnanın ki, hala ilk an gibiyim..

Bilgisayarın klavyesi..

Ve ağzımdaki sözcükler..

Yazıya dair, kelimeler "birbiriyle" kavgalı, çarpışıyor..

Dağınık..

Çünkü şu sözcüğü söyletiyor…

"Biz ne ara bu kadar cani ve sapık bir toplum haline geldik?.."

Biri söylesin…

Ne yazık ki!..

Beter bir noktadayız!…

En derin çukurdayız…

Baksanıza sadistliğe..

İğrençliğe..

İnsani çürümüşlüğe..

Rezil..

Kepaze..

Sapıklığın en derin, tinetliğini yaşıyor, yaşanıyor, yaşatılıyor...

Canilikten öteye bir durum..

Düşünün..

Akla ziyan bir vakıa…

9 yaşındaki bir kız çocuğu…

42 yaşındaki öz babası tarafından "cinsel istismara" uğruyor..

Sapıkça..

Alçakça…

Namussuzca…

Şerefsizce; "cinsel istismar" saldırısına maruz kalıyor öz babası tarafından…

Ve bu iğrençlik; "evinde, aile ortamında" yaşanıyor

Kimse de bir şey söylemiyor..

Belki anne..

Belki diğer kardeşi..

Belki komşular da duruma vakıf..

Ama; herkes "suskun..!"

Tıpkı dilsiz şeytan gibi….

Bilinmez…

Ne zamandan beridir; kızın üzerine çöken bu kabus!..

Ki bu iğrençlik hal…

Ta ki durumundan şüphelenen öğretmenin kızla konuşmasına kadar..

Kız çocuğu…

Yaşadıklarını tüm detayıyla; "öğretmenine" anlatıyor..

Nasıl bir "yaşamın" içerisinde olduğuna dair..

Belki öğretmen konuşmasaydı..

Şüphelenmeseydi..

Kız da, anlatmasaydı; sapıklık hep devam ederdi..

İnsan müsveddesi "baba.."

Ki baba demeyeceğim, rezilin teki diyeceğim!..

Rezilin teki...

İki çocuğu var..

42 yaşında…

Temizlik işçisi..

Olayın ortaya çıkması üzerine gözaltına alındı; önceki gün itibariyle tutuklandı..

Yani cezaevine konuldu..

İçerde adalet nasıl tecelli eder bilmem..

Ama ilahi adalet tecelli edecektir…

Ya bu dünyada..

Ya da ahirette..

Er ya da geç; "hesabını" soracaktır bu "rezilin tekine!"..

Peki, beşeri adalet..

Ne yazık ki, bu sapık ruhlular "korunup" kollanmaktadır..

Neymiş; İnsan hakları..

Neymiş, hukuk devleti..

Neymiş, çağdaşlık..

Neymiş modernleşme..

Ama kimse..

Mağdurun..

O beçarenin..

Körpecik kızın..

Ki onun gibi daha nicelerinin "hakkını, hukukunu, insan haklarını" düşünmüyor..

Hiç kuşkusuz ki..

Bu cani babayı Devlet cezaevinde besleyecek..

El bebek, gül bebek misali..

Tek kişilik oda tahsis edecek..

Üç öğün yemek verecek...

Mahkeme de iyi hal uygulayacak..

Öyle ya, takım, kravat takana veriliyor...

Bir kaç yıl sonra " rezilin teki" serbest olacak..

Toplumun arasına "insan(!)" diye çıkacak..

Kendine "baba" diyecek..

Ve sanki hiç böyle bir "sapıklığı" o yapmamış gibi elini kolunu sallayacak!..

Belki de yeni sapıklıkları deneyecek..

Öyle ya...

Nasıl olsa; "ucunda" ölüm yok ya diyecek?

Nasıl bir dünya..

Nasıl bir toplum..

Nasıl bir inanç..

Nasıl bir müslümanız, nasıl bir ümmet noktasındayız?

Doğrusu anlamak zor..

Akıl sır erdirmek de mümkün değil…

Daha üç hafta önce, Gaziantep'de yaşanan iğrençlik.

Düğün evinde…

Uykuda olan üç yaşındaki kız çocuğuna; "tecavüz" edilmek istendi..

Nasıl bir sapıklık..

Evet, sözün bittiği noktadayız!…

Ama nokta koyamıyoruz...

Nitekim, vaziyeti hiç bir kelime, ne çözüm, ne de tarif edebiliyor!..

Söylenecek söz şu!..

Kim ne der bilmem..

Ama hakikat bu..

Ey siyasiler..

Ey vekiller..

Ey Meclisin mebusları..

İktidar..

Muhalefet..

Diyanet..

Adalet..

Kendini, toplumun öncüsü sananlar..

Sizler..

Sahi "sizler ne için varsınız?!"..

Koltuk için..

Rant için..

Menfaat çarkınızı döndürmek için mi varsınız?..

Galiba öyle..

Yoksa…

Toplum için..

Ülke için..

Milletin bekaası için..

Sağlığı..

Ahlakı..

Dini..

İnancı..

Aile..

Millet..

Varlık değerlerine yönelik, "biz varız" demiş olsaydınız..

Mekanizma işletseydiniz..

Saygıyı..

Sevgiyi..

Aile kutsiyetini, aşılamış, işletmiş olsaydınız..

Deyin bakalım hal böyle mi olurdu?

Maalesef?…

Neyse siz "çukur" dünyanızda, debelenmeye devam edin..

Ahali nasıl olsa, çukurunuza yuvarlanıp, gidiyor…

Baksanıza..

Dubai dönüşü, uçak kazası geçirip ölenlere..

Bazı kesimler..

Akla ziyan şekilde; "oh oh ne güzel olmuş" diyorlar…

Zenginmiş..

Bilmem neymiş denilerek

İşte, "insani" hal böylesi bir şekilde "çukurun" dibinde debeleniyor..

Yoksa, 11 kişinin ölümüne; sevinilirmiydi?

Ne mümkün?

Yazık oldu..

Vicdani bir üzüntü hasıl olurdu?

Ama nerde?…

Çünkü, "insan" olma vasfını, karakterini "kaybettik!.."

Demek ki…

"İdam" şart..

SARI İNEK!...

Sarı İnek hikayesi!..

Vakıfsınızdır..

Ki bir çok kez; burada aktarmıştık..

Tekrar hatırlarsak..

Özetle..

Otlakların birinde bir öküz sürüsü yaşarmış.

Çevredeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş.

Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış.

Aslanlar, iyi beslenememeye başlayınca bir çare düşünmüşler.

Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış.

Öküzlerin lideri Boz Öküz ve yanındakilere tatlı dille konuşmaya başlamış:

"Bütün suç hep o Sarı Öküz'de.

Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor.

Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz.

Sizle bir sorunumuz yok.

Verin onu bize, siz kurtulun, yine barış içinde yaşayalım."

Düşünmüşler teklifi haklı bularak, Sarı Öküz''ü vermişler aslanlara.

Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış…

Aslanlar yine aynı yöntemle gelmişler…

Bu kez Uzun Kuyruk'u istemişler…

Benekli Öküz yine karşı çıkmış.

Ama Kuyruklu Öküz verilmiş..

Bu olay sürekli tekrarlanmış, her seferinde farklı bahanelerle.

Sonunda öküzler zayıflamış, aslanlar küstahlaşmış.

"Verin bize şunu, yoksa karışmayız" demeye başlamışlar.

Birer birer öküzler alınmış,,,

Derken, bir kaç öküz kalmışlar..

İçlerinden biri liderlerine, "Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı? Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük" diye sormuş.

Boz Öküz, Benekli Öküz''ün sözlerini hatırlayarak, şöyle der…

"Biz" demiş, "Sarı Öküz''ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı.."

Ne yazık ki..

***

Şimdi niye aktardım bu hikayeyi!…

Şunun için..

Son günlerde, İslam güncellemesi eksenindeki tartışmalar..

Bakınız..

Nurettin Yıldız Hoca..

İhsan Şenocak..

Ahmet Keser…

Ve daha bir çok; "din adamı"..

Ulema..

Molla..

Gibi "ümmet" olabilmenin mihmardarları; "feda" edildi….

Dindarlar sahipsiz bırakıldı..

Kemalistlerin..

Sekülerlerin..

Laikçilerin..

Sosyalistlerin…

Nam-ı hesabına 'feda' edilerek, "vahşilerce paramparça" edildi..

Ne yazık ki elimizle, teslim ediyoruz..

Ve bunlar ha bire iştahlanarak, saldırıyorlar…

Tıpkı, aslan sürüsünün Öküz sürüsünden "sarı ineği" alması gibi..

Bugün de; "laikçilik" adına;

Din..

İnanç..

İbadet..

Ve dindarlar bunlara "lokma" haline getiriliyor…

Peki yetti diyorlar mı?

Ya da; tamam diyerek, çekiliyorlar mı?..

Veyahut biz "kurtulduk" diyebiliyor muyuz?

Hayır…

Bizzat daha bir iştahlanıyorlar..

Baksanıza, "artık alimler bile muhafazakarım, dindarım" demekten çekiniyor..

Korkuyor..

Tıpkı, 28 Şubat'taki gibi..

Peki kurtuluş..

İşte o bir hayli zor..

Çünkü, biz "hadi işinize diyecek" cesareti ortaya koyamıyoruz..

Kendimizle samimi değiliz..

Onun için de kör zihniyetten; kurtulamıyoruz..

Şimdi; "bizi bize kırdırıyorlar..!"

Muhafazakar kesim içinde "kaotik" ortam yaratılıyor..