BASIN HÜRDÜR SANSÜR EDİLEMEZ!

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzere Diyarbakır Söz Gazetesi ile Söz Televizyonu 24 yıldan bu yana yayın hayatına devam etmektedir.

Başlık olarak kullandığımız slogan 24 seneden beri aynı slogandır.

“Basın hürdür sansür edilemez. Kimsenin düşünce ve ifade özgürlüğüne hüküm edilemez..”

İşte biz bu ifadeyle yola çıktık.

Yayın hayatımızdaki inişler ve çıkışlar paralelinde yazdığımız yazıların ve haberlerin temel amacı Gazeteciliktir ve Kamu adına bir hizmettir.

Kamuoyunu aydınlatmak için günlük olaylara muttali olmak için gazetecilik hizmetini büyük bir şevkle ve aşkla yerine getirdik ve getirmeye de devam ediyoruz.

Tabii ki bu kamu hizmetini yapan medya grubumuz, özellikle bölgemizde olup bitenleri, Diyarbakır’ımızda yapılan keyfiliğe, ranta, kişisel çıkarlara dayalı tüm hukuksuzluklarla mücadelemiz olmuştur ve bu mücadelemiz devam edecektir.

Devleti eline geçirip, kişisel rant ve geleceğini temin için kendilerine ve yakınlarına devletin imkanlarını kullanarak, tüyü bitmemiş yetimin, fakirin, yoksulun hakkının içinde bulunduğu devlet bütçesini çar-çur etmek için çalışan kim olursa olsun bizi karşısında görmüştür ve görecektir.

Kimseden pervamız yoktur.                                                            

Bizi haklı çıkaran; sizlerin 24 yıldan buyana verdiği destektir.

Pek tabi ki “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10/1 maddesine" göre de herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir.

Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar..

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Daima gelip giden iktidarların bünyesinde oluşa gelen her olayın takipçisi olmuşuzdur.

Ama tüm bu yaptığımız kamu hizmetleriyle beraber, zaman gelmiş devletin imkânları aleyhimize kullanılmaya çalışılmış ise de Antidemokratik, hukuk dışı mezalimler devletin bünyesinde bize karşı uygulanmak istenmiş ise de bizi amacımızdan, hedefimizden çevirememişler, etkileyememişler.

Hep dik durmuşuz, alnımızın akıyla başımızın dik olmasıyla yolumuza devam etmişiz.

Doğru Yol iktidarından tutun da, ANAP iktidarına kadar….

Refah Yol iktidarına kadar, 28 Şubat rezaletlerine kadar…

Bölgede cirit atan devletin imkânlarını kötüye kullanan JİTEM’in ajanlarına kadar..

Antidemokratik, hukuk dışı işlem ve eylemlerine karşı mücadele etmişiz, etmeye devam etmiş ve günü gelmiş hep haklı çıkmışızdır.

Mahkemelerin klasörlerce lehimize vermiş olduğu kararlar mevcuttur.

Ta ki AK Parti iktidara gelinceye kadar.

Nitekim, 12 senelik hatta 13 senelik AK Parti iktidarı içinde de olup bitenlerin takipçisi olmuşuz ve olmaya devam edeceğiz.

İşte, bu uzun süreç içinde bölgemizi kasıp kavuran teröre rağmen, ekonomiksel olarak iktidar partinin büyük çapta bölgeye yapmış olduğu yatırımlar da inkâr edilemez.

Ama, yine iktidarın bünyesindeki bazı bakanlıklarda oluşa gelen kirli şaibelerin varlığı da söz konusu olmuştur.

Özellikle bu Bakanlıkların başında gelen Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığıdır.

İşte bu bakanlığa bağlı Et ve Balık Kurumu’nda yapılan deyim yerindeyse oluşturan “Saadet Zinciri” ve “Rant mutluluğu”nu ortaya çıkardık.

Araştırdık, soruşturduk var olan gerçeği su yüzüne çıkardık.

Deşifre ettik.

Kirlenmeyi oldukça kamuoyuna bildirdik..

Ki, Yargı mercileri harekete geçti ve sonuç itibariyle kamuoyu ve hukuk mercileri bizi haklı çıkardı.

* * *

Bakınız, sevgili okurlar.

Bugüne kadar yani 24 senelik bir süreç içerisinde Diyarbakır Söz Gazetesinin yayınlamış olduğu tüm yayınlar Anayasa çerçevesinde, yasalarımızın basına vermiş olduğu özgür düşünce ve özgür yayın hakkı paralelinde kamuoyunu aydınlatmak maksadıyla yapılmıştır.

Ama günü gelmiş, birilerinin işine gelmemiş, zülfüyâra dokunulmuş.

Diyarbakır Söz Gazetesini sindirmek için, susturmak için, yargıyı kullanmışlar, yargıyı harekete geçirmişler, iktidarları harekete geçirmişlerse de hep kanunlar, yasalar, gelişmeler bizi haklı çıkarmıştır.

Örneğin;

2 Kasım 2012 ile 8 Kasım 2012 tarihleri arasındaki Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı Diyarbakır Et ve Balık Kurumu hakkında yazdığımız yazılardan dolayı aynı Bakanlığın bünyesinde oluşa gelen bazı yasadışı usulsüzlük ve kanunsuzlukla ilgili tespitlerimizi belirttik.

Ama her nedense kimseye söz geçiremedik.

Bu Bakanlığın bünyesinde olan Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğü gazete ve bazı çalışanlarımız hakkında 10 Bin TL ile 15 Bin TL arasında tazminat davası açtı.

Gün geldi, hukuk bizi haklı çıkardı ve davalar tamamıyla reddedildi.

Kurumun Avukatları tarafından verilen kararlara yapılan itirazlara rağmen, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nce Yerel Mahkemenin kararı onandı, Resmi Gazetede yayımlandı ve kesinleşti.

Onama tarihi 09.12.2014.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesindeki Et Balık ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü’nce açılan bu dava 1. Celsede reddedilmiş oldu.

Çünkü mahkemenin gerekçeli kararında özetle şöyle yazıyor;

“Basın özgürlüğü anayasanın 28. maddesinde ve 5187 sayılı Basın Yasasının 1 ve 3 maddelerinde düzenlenmiştir.

Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görünmektedir.

Basına sağlanan güvencenin nedeni toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir.

Tekrarlıyoruz.

Basına sağlanan güvencenin nedeni toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir.

Bunun için de kişinin dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması gerekmektedir.

Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir.

Bu nedenle basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır.

Yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluğu bu farklılıklar gözetilerek belirlenmelidir."

* * *

İnanın, sevgili okurlar.

Bu Bakanlığın bünyesinde oluşan “Saadet Zinciri”ni kırdığımız halde, bu defa aynı Bakanlığa bağlı Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü bünyesinde “Arazi Toplulaştırma” yasaları çerçevesinde yapılan antidemokratik hukuk dışılık, ranta ve keyfiliğe dayalı uygulamalar ayyuka çıkmıştır.

Korkarız ki çok yakın bir gelecekte bu Bakanlığın bazı firmalara ihale etmiş olduğu “Toplulaştırma” ihalesi yüzünden yapılan haksızlıklar nedeniyle aileler, aşiretler arasında acımasızca kan davası çıkacaktır.

Husumetler oluşacaktır.

Biz bunları tespitlerimize dayanarak söylüyoruz.

Çünkü nereye el atarsanız atın tabiri caizse; "elinizde" kalıyor.

Lakin, Bu Müdürlüğün bünyesindeki yanlış uygulamalar yetmiyormuş gibi bu kez aynı paralellik arz eden Defterdarlık bünyesinde Valiliğin kontrolünde dahi yapılan Arazi satışları da bu yanlış uygulamalardan uzak değildir.

Aslında 3083 sayılı Toplulaştırma yasası gereğince Arazilere toplulaştırma uygulaması yapılırken, tapu sahiplerinin imzalı görüş ve izinlerinin alınması söz konusuyken, yangından mal kaçırırcasına bu uygulamalar "habersiz" yapılmıştır.

Devlet hazineleri bazı tapu sahibi ağalara peşkeş çektirilmiştir ve işin içinde ranta dayalı rol oynandığı duyumunu da almış durumdayız.

Özellikle Bismil, Çınar ve Silvan yörelerinde…

Diyarbakır Valiliği bünyesindeki Defterdarlığın Organize Sanayi Bölgesine yönelik yapmış olduğu bazı yasa dışı uygulamalar da mevcuttur.

Örneğin; bazı köylerin meraya ait arazileri mera vasfından çıkarılıp önce hazineye satışı yapılmış, sonra da ne yazık ki Valiliğin görüşüyle bazı taş ocaklarına devredilmiş, o civarda bulunan tüm ekili araziler zarar görmekte, görmeye de devam etmektedir.

Tozdan, dumandan, kirlenmeden, ekimler oldukça zarar görüyor.

Deyim yerindeyse “Kaş yapayım derken göz çıkarılıyor”

Hem de devlet eliyle.

Bu uygulamalar insanları der demez “CAMBAZA BAK, CAMBAZA” dedirtmeye zorluyor.

Bu ne biçim hukuk devleti, bu ne biçim yasa, bu ne biçim adalet?

Oysaki adil düzen eşittir kamu düzenidir.

Devlet eliyle kamu düzeni halel görüyorsa, bazı bakanlıklar bünyesinde bilinerek, bilinmeyerek, ehliyetsiz insanların eline verilerek rant temin ediliyorsa vay bu milletin haline.

Saygılarımla.