GÜNEYDOĞU’DA TERÖR ZİRVEDE! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Terör, Güneydoğu’da oldukça zirvelere tırmanıyor.

Ne yazık ki kahraman, fedakâr polisin çalışmalarına rağmen, bir türlü de önlenemiyor.

Bu bölgede, bu coğrafyada zorluk içinde olmasına rağmen, yine de polis çalışmasından yılmıyor, usanmıyor, caymıyor.

Ama polise ve askere olduğu gibi, namuslu, dürüst, inançlı, memleketine ve milletine bağlı masum insanlara da oldukça ağır faturalar çıkıyor.

Aileler endişeli, tedirgin.

Gerçekten “kimin eli kimin cebinde belli olmayan” ve ölümün hangi saatte, hangi dakikada, kime geleceği endişesiyle yaşayan toplum, birey, zor şartlar altında çalışıyor.

Belirli odaklardan PKK adına organizatörlük yapan birçok çapulcu kimliksiz kişiler tarafından, silah ve tehdit zoruyla esnafın işyerleri kapatılıyor, ekonomi de sıfıra iniyor.

Tüm bunların yanı sıra, Yahudi toplumunu temsilen bu coğrafyada halka acımasızca eziyet ediliyor.

Ama siyaset bildiğini okuyor.

Gerçekler tersyüz ediliyor.

Kavramlar tahrif ediliyor.

Zulmü adalet, esareti hürriyet, korkaklık ise cesaret ve yüreklilik olarak gösteriliyor.

Arka planda duran insanlar; saf, aptal, budala, cahil bazı kesimleri kandırıyor ve suç işletiyor.

Ne yazık ki otorite olarak bunu kökten kesip, yok etme çalışması olmadığı için, bilakis herkes “dut yutmuş bülbül gibi” suskunluğu tercih ediyor.

Tarihten ibret almak lazım…

Geçmişinden ders almayan toplumlar, hiçbir zaman geleceğini kazanamaz, sahip de olamaz.

* * *

12 Eylül ve 28 Şubat’ta Türkiye’deki olup bitenler ne ise bugün ne yazık ki biraz daha fazlasıyla, daha güçlü bir şekilde yola çıkmış.

Ve bu coğrafya üzerinde pazarlıklar yapılıyor.

Kan dökülüyor.

Ekonomi alt üst oluyor.

Sermaye kaçıyor.

Bankalar kredi verme cesaretini gösteremiyor, verse dahi yüksek faizle kredileri kullandırıyor.

TBMM, geçici seçim hükümeti kurmuşsa da ne derece inandırıcı olabilir bilemiyoruz?

Bakınız, HDP lideri Selahattin Demirtaş diyor ki “Devlet, bölgede sandıkların kurulmaması protestosuyla karşı karşıya”

Demek ki Demirtaş bir yerlerden sinyal almış veya bir yerlere sinyal veriyor.

Malumunuz üzre her gün Diyarbakır ve çevresi, cinayetlerle karşı karşıya.

Cinayet gibi ağır suçlar işleniyor, soygunlar yapılıyor, adamlar kaçırılıyor, kepenkler kapatılıyor.

Amma velâkin siyasi dünyadan hiçbir kıpırdama görünmüyor.

Radikal bir çalışma ve ciddi bir terörle mücadele biçimlendirilemiyor.

Zira caydırıcılık olmadığı için, suç oluşumu devam ediyor.

* * *

Önceki gün öğleden sonra saat 15.00 sularında Diyarbakır’ın Dağkapı semtinde Eczacı Yunus Koca, faili meçhul kişi veyahut kişiler tarafından şakağından vuruluyor ve şehit düşüyor.

Ve cinayeti işleyenler güpegündüz, kalabalık bir yerde kaçabiliyorlar.

Üç gün önce Diclekent’te, arabadan inen beyaz elbiseli şahıs, iki polisi şehit düşürüyor, yine arabasına binip silahıyla beraber kaçabiliyor.

Doktor Abdullah Biroğul Kulp ilçesine atanmıştı, Diyarbakır’a gelirken meşhur Fis köyünde öldürüldü.

Hayrola neler oluyor diye sormazlar mı?

Biz, öyle inanıyoruz ki vurulan herkes şehittir.

Zira herkes mağdur ve masumdur.

İllaki terör örgütü acımasızca katlediyorsa, devlet bir türlü üstesinden gelemiyor, suçüstü de yakalayamıyor.

Bu da ayrıca düşündürücü bir hal…

Siyasetin ve özellikle iktidarın en yanlış hareketi, bilerek veya bilmeyerek terör örgütlerinin çalışmalarını aktif görüyor ve bütün işlenen cinayetler, saldırganlık ve gasp olayları çoğaldıkça çoğalıyor.

Ama hiç unutmayalım ki bu işleri organize eden; derin karanlık yapıdır, o da devletin bazı önemli kurum ve kuruluşlarının bünyesinde oluşuyor.

Gerçekten de eskiden olduğu gibi şimdi de yapılan her cinayet, gasp illaki PKK’ya havale ediliyor veya ihale ediliyor.

O bizim meçhulümüz tabii.

Ama bazı cinayetlerin oluşma şekli, terör örgütlerinin yapmasına benzemiyor.

Nitekim iki gün önceki dükkânı önünde vurulan Eczacı Yunus Koca, aynı zamanda siyasetin içindeydi.

AK Parti eski Gençlik Kolları Başkanıydı.

Oradan ayrıldı, önümüzdeki seçimlerde kendini aday göstermek üzere müracaat etme çabasındaydı.

Alınan duyumlara göre birileri buna geçit vermek istemiyordu.

Dolaylı yöntemlerle tehdit altındaydı.

Gözünü açmadan ne yazık ki hain bir saldırı neticesinde vuruldu ve anında vefat etti.

Kor ateşi ailesinin yüreğine düştü.

Dün sabah ve öğleden sonra taziyesine gittik.

Bölge halkı büyük potansiyelle ailesine taziyelerini sunuyordu.

Ama şüpheler yine derin yapı üzerinde odaklanıyor.

Zira dün sabah saatlerinde Kayseri-Malatya yol güzergâhında yapılan bir Polis araştırmasında iki kişi özel arabada yakalanıyor ve sıkıştırılınca üzerlerinden silah çıkıyor.

Balistik incelemesi sonrası merhum Eczacı Yunus Koca’yı vuran silahın aynısı çıkıyor.

Olayın dikkat çekici tarafı da şu ki yakalanan sanıkların birisi Ankara doğumlu, diğeri İstanbul…

Peki, sormazlar mı?

Kürt olmayan ve tek kelime Kürtçe bilmeyen bu insanlar, nasıl oluyor da PKK oluyor?

Zira PKK böyle kolay bir kavram değildir.

Herkes maşa olarak kullanabilir.

Derinden gelen kirlenme, PKK adını kullanıyor çünkü.

Hem reklâmını yapıyor, hem de büyütüyor.

Zımni dahi olsa bize göre bu bir gerçektir.

Yani “Tavşana kaç, tazıya tut” misali.

En derin saygı ve sevgilerimle.