TARİHİ HAMLELER!

Cumartesi günü!
Yani, 21 Mart.
Tarihi "öneme" haiz gelişmelerin yaşandığı bir gün oldu.
Özellikle.
Ülkemiz ve halkları açısından; "siyasal hayata" rota çizen gündü.
Çünkü.
Dört önemli "hamle" yaşandı, yaşadık.
BİRİNCİSİ;
Öcalan PKK'ya çağrıda bulundu..
Türkiye'ye karşı "silahlı mücadeleyi" sonlandır..
Ve bunun için de; "Silahsızlanma Kongresi" kararını al..
Ve toplumsal bir çağrıyla;
Tarihimizin ve güncelliğimizin toplum olarak yeniden revizyonu ve restorasyonu ve yeniden inşası için değerli bir çağrıdır bu.
İKİNCİSİ;
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Ukrayna seyahatindeki, açıklamaları.
Erdoğan; "İzleme Komisyonuna" karşıyım dedi.
Dolmabahçe sarayındaki; 10 maddelik mutabakat için de..
Toplantıyı da.
Resmi de, 10 maddeyi de "doğru bulmuyorum"
Yani bir ölçüde, sürecin mimarlığını bıraktı.
***
ÜÇÜNCÜSÜ;
Erdoğan'a karşı, Arınç'ın patlattığı bomba.
Arınç.
Siyasi kulvardaki 13 yıllık yol arkadaşına.
Ve çözüm sürecinin mimarı diye gösterilen Erdoğan'a "çıkış" yaptı…
Konuşmasını doğru bulmuyorum.
"Cumhurbaşkanımızın hissi düşünceleri' tanımlaması yaptı.
***
Arınç, dün de konuştu.
Önceki günkü gibi…
İlk cümlesini şöyle kurguladı…
"Cumhurbaşkanımızı seviyoruz, gücünü biliyoruz ama unutmayın bu ülkede bir hükümet var"
Doğrusu!
Arınç'ın ilk çıkışından; "hemen çark" edeceği bekleniyordu.
Nitekim siyasi serüveninde "çok olmuştur" liderlerine karşı söyleminde "geri dönüşü?"
Ama görünen o ki "bu çıkışta" dönüş yok.
***
 
Bakalım; bu polemik…
Ve Saraya karşı "vesayete hayır" çıkışı "nasıl bir son bulur?" birlikte göreceğiz.
Ancak.
Davutoğlu'nun "sessizliği?"
Parti içerisinde, "bir iki" ismin dışında, Arınç'ın çıkışına "karşı çıkışın" olmayışı.
Şu fikriyatı öne çıkarıyor.
"Ülkedeki tüm politikaları Erdoğan belirler" paradigması "yıkılmış" oldu.
***
DÖRDÜNCÜSÜ.
MHP'nin 9. Kurultayı.
Bahçeli bir kez daha, Genel Başkan seçildi.
Kongrede verdiği mesajlar.
Erdoğan'a, Davutoğlu'na ve Sürecin diğer aktörlerine yönelik; "vesayet körükleyici" söylemleri.
Newroz'a "alternatif" kutlama yapışı.
***
Anlayacağınız Cumartesi günü yaşananlar.
Hakikaten; "tarihi olarak" nitelendirilmeyi hak etti.
Dönersek;
Diyarbakır'daki Newroz alanına.
Ve Öcalan'ın deklare edilen; "tarihi" öneme haiz mesajının nasıl okunması gerektiğine.
***
Yağmura ve soğuğa rağmen; yüz binler alandaydı…
Coşku hâkimdi…
Ama en önemlisi insanların "yüzü gülüyordu."
Barışa…
Kardeşliğe…
Huzura, güvene istikrara ve halkların birlikteliği ile "demokratik" Türkiye’ye olan özlemin "ruhu" hâkimdi.
Ne bir taşkınlık…
Ne bir uyuşmazlık…
Ne de provokatif bir eylem ve söylem yaşanmadı…
Newroz…
Adına ve taşıdığı misyona "yakışan" bir olgunlukla kutlandı.
***
Gelirsek mesajın muhtevasına…
Öcalan, şu dört hususa vurgu yaptı…
Ötesi; "sürecin" renkliliğine ilişkindi…
BİR: Tarihi Dolmabahçe Sarayında, hepimizce resmen ilan edilen on maddelik deklarasyon temelinde yeni bir süreci başlatma görevi ile karşı karşıyayız.
İKİ: PKK'nın “Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı silahlı mücadeleyi sonlandırmak” ve yeni döneme uygun stratejisini belirlemek için, en kısa sürede bir kongre toplanması gereklidir.
ÜÇ:  Bu kongreyle birlikte “yeni bir dönem” başlayacaktır.
DÖRT: Bu üç husus, 28 deklarasyonunda aynen bulunmaktadır. 
***
Aslında olup-biteni şu cümle ifade ediyor..
Hedef ve yarınki Türkiye için..
“Toplum olarak yeniden revizyon, restorasyon ve yeniden inşa”. 
İşte bu bile; Öcalan’ın Türkiye için düşünüp yaşadığını göstermektedir. 
Nitekim, Yalçın Akdoğan 10 maddelik mutabakatın deklare edilişinde şu sözü olmuştu..
“Birlikte Türkiye’yiz”.
***
Kim ne derse desin..
Öcalan’ın mesajı da, ayırım yapmadan ülkenin tamamının düşünüldüğünü göstermektedir.  
Her önerisine dikkatlice bakıldığında; sadece Kürtlerden söz etmiyor..
Türkiye’de yaşayan tüm kimlikler için..
Tüm hakları ifade edici "kapsamı" geniş, bir birliktelikten söz ediyor..
Ki önemli bir noktası da şu oldu..
"Demokratik bir Türkiye'nin inşaa" edilebilmesi için..
“Tarih ve halklarımız bizden dönemin ruhuna uygun bir demokratik çözümü ve barışı talep etmektedir”.
Peki, bu hamleye karşı sıra kimde..
Hiç kuşkusuz ki, şimdi sıra devletin atacağı adımlarda...
 
***
O tarihte cezaevindeydim!
 
Kim diyor bunu?
6-7 Ekim tarihlerindeki olaylarla ilgili tutuklu bir sanık Ahmet Y.. diyor….
Yasin Börü ve 3 arkadaşının "linç edilerek" öldürülmesine ilişkin davada Ahmet Y. sanık…
Hakkında iki kez; "müebbet hapis cezası" isteniliyor.
Nitekim bir süre önce hazırlanan 34 sanıklı, iddianame de "Mahkemece" kabul edildi…
***
İşte bu davada; flaş bir gelişme dün basına sızarak; "gün yüzüne" çıktı.
Şaka değil.
Ama belge doğru ise vahim bir gerçek..
Mesele şu…
Sanık Ahmet Y…
Avukatı Mahsum Kaya aracılığıyla diyor ki; "olay tarihinde cezaevindeydim"
Yani, dışarıda değildim.
***
Ellerinde..
Cezaevinden alınan; "müddetname" belgesi var..
Belgede;
6 Ekim tarihinde "cezaevinde" olduğu görülüyor.
9 Ekim'de ise; "tahliye" olmuş.
Ne var ki;
Bu belge savcılığa ve mahkemeye sunulmasına rağmen; "Ahmet Y." serbest bırakılmamış.
***
Ahmet Y. için.
Gizli tanıklar;
"Olay gecesi elinde sopa, binaya girdiklerini, cinayeti işlediğini" söylüyor.
Garip bir durum…
Şayet.
Bu "müddetname" doğru ise…
Dava iki yönlü; "hukuksuz" bir tartışma evresine girmiş olacak...
Birincisi; "gizli tanıkların" ifadesi "doğruluk" noktasından çıkacak.
İkincisi de; Ahmet Y.'nın tutukluluk hali bir hukuksuzluk ifadesi olacak..
Bakalım, hukuk ve yargı "handikaptan" nasıl çıkacak?