AKLIN YOLU

Bir musibet bin nasihattan yeğdir sözü bir kez daha gerçek oldu. IŞİD Irak merkezi yönetimini ve bunun yanında Irak Kürdistan bölgesini tehdit etmeye başlayınca, hem Irak Genelkurmayı ve hem de Peşmerge güçleri yeniden bir araya gelme zarureti hissettiler.
Çünkü IŞİD Irak’ın merkezi öneme haiz bir çok yerini işgali altına aldı ve daha da kuzeye yönelmeye başlamıştı ki, Irak Merkezi yönetimi askerleri ile Peşmerge arasında işbirliğine gidildi.
Bu iki güç bir araya gelerek IŞİD in saldırılarına mani olmaya çalıştılar. Çok açıktan olmasa da Kandilde bulunan PKK güçleri de bunlara destek verdi ve Irak’ta IŞİD in Bağdat’a çok az bir mesafe kala durdurulması temin edildi.
Bu arada Irak’da Saddamın Şii versiyonu olan Nuri El Maliki hükümeti işbasından uzaklaştırıldı. Şii Nuri El Maliki, Saddam zamanında Dava partisi içerisinde yer almış, zaman zaman dağlarda gezmiş, hapislerde yatmış bir insandı. O, ABD nin kararı ile Irak’ta iş başına getirilince, sanıldı ki, bunca sene mağduriyet yaşayan Irak’taki Şiiler ve diğer milli ve dini unsurlar geçmişten ders çıkartacaklar, kendilerine reva görülen kötülüğün bir benzerini başkalarına yapmayacaklar, böylece Irak’ta İnsan Haklarına dayalı, temel hürriyetleri esas alan yeni bir oluşum meydana getirilecek.
Ama hani bizim Kürtlerin zor zamanlarda aklını başına toplamayanlar için söyledikleri Qa Aqıl sözü burada da hükmünü icra etti ve Nuri El Maliki yılların hıncını çıkartmak için, hiçbir akıl sahibinin yapmayacağı, yapamayacağı beceriksizliği sergileyerek, yeni bir fitne, fücurun kapısını araladı. Kapısını aralama ne demek, ardına kadar açtığı kapıdan her türlü akıl dışı pisliğin ülkesinde yönetim tarzı olarak girmesine göz yumdu.
Kürdistanla kavgaya tutuştu. Kürtlerin Anayasal hakları olan Irak’ın bütününden çıkarılan Petrolden yüzde 17 payı onlara vermeyeceğini söyledi, dediğini yaptı.
Bunun dışında Kürdistan bölgesinde çalışan memurların maaşlarını göndermedi. Ülkenin her tarafında hak iddia eden merkezi hükümet, ülke güvenliğini sağlamada
Önemli görev yapan Peşmergenin maaşını bile ödemedi.
2008 yılında Kürdistan bölgesine Diyarbakırlı iş adamları ile bir ziyaretimiz olmuştu. Bu ziyaret sırasında Zaho’dan Erbile doğru giderken, arabamızı kullanan Kürdistanlı şoför ile konuşmuş ve ona “siz gerçekten Irak’tan kopacak mısınız, ayrı bir devlet olmayı istiyor ve bunu becerebilecek misiniz, deniz irtibatı olmayan bölgenizin dış dünyaya, özellikle batıya açılımını sağlayabilecek misiniz” diye sormuştum.
Kürt Mihmandar “ben bunun imkansız olduğunu görüyorum, bizim ayrı bir devlet olmayı bir tarafa bırakın, gevşek nitelikte bir federasyon olmamız bile mümkün değil, biz biri birimize muhtacız, asırların deneyimini bir tarafa bırakmamızın hiçbirimize faydası yok” demişti ve ben o zaman bunları gazetenizde aynı ile yazmıştım.
Maliki yönetiminin aymazlıkları, Kürdistan bölgesini yeni arayışlara itti. Özellikle Türkiye ile olan münasebetler, eskisi ile kıyaslanmayacak şekilde gelişti. Türkiye, Kuzey Irakta yaşayanların, Kürdistan namında bir federe devlet statüsünde kendilerini kabul ettirme çabalarına kırmızı çizgi ile yaklaştığı günler geride bırakıldı. Kürdistan’ın bu süre içerisinde gelişip, serpilmesinde Türkiye’nin büyük katkıları oldu. Sayıları bini bulan Türk Şirketinin faaliyetleri ile Kürdistan bölgesi adeta Kuveyte dönmeye başladı. Kuzeyin sahibi olduğu petrol yataklarının işletilmesinde Kürtler tam söz sahibi olduklarını açıkladılar ve bunu uygulamaya koydular. Kerkük, Süleymaniye, Erbilin petrolü Türklerin de ortak olduğu şirketler tarafından çıkarıldı ve bağımsız bir şekilde batı pazarlarına Türkiye üzerinden aktarıldı. Elde edilen petrol gelirleri Halkbankasında toplandı.
Durumun bu minval üzerine gelişmesi ve özellikle IŞİD konusu, Nuri El Maliki yönetiminin işbaşından gitmesini de beraberinde getirdi. Haydar El Abadi hükümeti kurdu. Onun kurmuş olduğu yeni hükümet, Kürdistan ile çok kısa sürede tarihi adımların atılmasını sağladı.
Hatırlarsanız, Haydar El Abadi hükümetinin kurulmasından hemen sonra yazdığım yazıda, Türkiye’de de yeni iş başına gelen Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlunun ilk ziyaretini Irak’a yapması nasıl olur demiştim.
Sayın Başbakan ilk olmasa da ikinci ziyaretini Irak’ın başkenti Bağdata yaptı. Tabii bu ziyarette Erbil unutulmadı.
Bu ziyaretler sonrasında Irak Kürdistanı Başbakanı Neçirvan Barzani Bağdata gitti ve ardı arkasına yeni anlaşmalar imzalandı.
Irak Kürdistanı ile Irak Merkezi yönetimi arasında yapılan anlaşma uyarınca, Irak KÜRDİSTAN bölgesinden çıkarılan petrolden elde edilen gelirin yüzde on yedisi kesintisiz bir biçimde bu bölge yönetimine verilecek, petrol ticareti Türkiye üzerinden yapılacak ve yıllık bir Miyar Lira tutarında olan Peşmergenin maaşı, Irak Merkezi yönetimi tarafından karşılanacak.
Bütün bunlar Irak Kürdistanı ile Merkezi Irak Yönetimi arasındaki bağların yeniden sıkı sıkaya bağlanması anlamına geliyor. Bu tür ilişkiler, bundan sonra da daha başka büyük iltisakları beraberinde getirecektir. Bir bütün olarak Irak halkı, birlikten kuvvet doğduğuna şahit olacak, ayrı kalınan günlerdeki zararın ne kadar büyük olduğunu bir kez daha görmüş olacaklardır.
Irak’ın bütünlüğünün ve özellikle Kürdistan bölgesi ile merkezi Irak yönetimi arasındaki iyi ilişkilerin Türkiye’ye yansıyan biçimi de hiç kuşkusuz Türkiye’de yaşananlar bakımından önemli bir örnek teşkil ediyor.
Türkiye İnsanının Irak’ta yaşananlardan çıkaracağı çok dersler var. Özellikle örgüt bazlı olarak şimdiye kadar atılan adımlar, çok kötü sonuçları ile karşımızda duruyor. Resmi ideolojinin de bu değirmene su taşıdığına hiç şüphe yok. Büyük açılar çektik, evlatlarımızı toprağın kara bağrına vermek zorunda kaldık. Sürecin inkıtaı beterini yaşamamıza sebep teşkil edeceğini Irak örneği çok güzel gösterdi. Dönüp dolaşacağımız yerin kürkçü dükkanı olduğunu artık bilmeyen yok.