DİKKAT DİKKAT

Türkiye’nin Alüminyum hammaddesi aramaları ve bir alüminyum fabrikasının kurulması 1938-1942 yıllarında, ikinci sanayi kalkınma planı döneminde gündeme gelse de de bunun gerçekleştirilmesi çeşitli nedenlerle mümkün olmadı. Türkiye’de mevcut boksit yataklarının incelenmesi ve bir alüminyum tesisi kurulması için gerekli ön çalışmalara başlanması 1960 yılı başlarından itibaren gerçekleşti. Maden Tetkik Arama(MTA) tarafından sürdürülen boksit aramaları sonunda, 1962 yılında Seydişehir’in Mortaş ve Doğankuşu bölgelerinde, sanayi için uygun kalitede 25 milyon ton boksit rezervi tespit edildi. Bu bölgedeki arama çalışmalarına 1965 yılından itibaren Etibank tarafından devam edildi ve görünür rezerv miktarı 44 milyon tona yükseldi.

Seydişehir’de bir Alüminyum tesisi kurulması ve bulunan mevcut boksit cevherinin değerlendirilmesi amacıyla 9 Mayıs 1967 tarihinde SSCB Hükümeti adına Tiajpromexport ile Türkiye Cumhuriyeti adına Etibank Genel Müdürlüğü arasında, malzeme, teçhizat ve teknik konularda 15 yıl vadeli, yüzde 2,5 faizli 62 Milyon dolarlık bir ticari anlaşma imzalandı. Anlaşma çerçevesinde Seydişehir’de bir Alüminyum fabrikası, İskenderun’da Demir Çelik Fabrikası ve Aliağa’da Petrol Rafinerisi kuruldu.

İdari Binanın temeli 5 Ağustos 1967 tarihinde, fabrika binalarının temeli de 13 Ekim 1969 tarihinde atılarak faaliyetlere başlanıldı. Fabrikalar 1972 yılından itibaren bölüm bölüm işletmeye alındı.

Seydişehir Alüminyum Fabrikası, İskenderun Demir Çelik Fabrikası ve İzmir Aliağa Petrol Rafinerisinin yapım işine 1967 yılında başlanmış ve yukarıda belirttiğim üzere 1972 yılından itibaren peyder pey üretime geçilmiş.

Fabrikaların yapım işini o dönemin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği adına TİAJPROMEXPORT kuruluşu ile Türkiye Cumhuriyeti adına MTA Genel Müdürlüğü imzalamış.

Bilmem o günleri kaç kişi, çok net hatırlıyor. Sayı vermem zor. Ancak o günleri çok iyi hatırlayanlardan birisi olduğumu belirtmek isterim. Peki ben o zaman kaç yaşındayım? 16 , evet 16 yaşında İmam Hatip Okulu 5. Sınıf öğrenciyim.

Türkiye’nin başında Allah Selamet versin Süleyman Demirel Başbakan olarak bulunuyor.

Bir NATO ülkesi olan Türkiye’yi, sağ bir iktidar olan Adalet Partisinin başındaki Süleyman Demirel yönetiyor. O dönemde Türkiye’nin İslami kesimi de sağcı olarak adlandırılıyor. Ve çok iyi hatırlıyorum, onların bu şekilde adlandırılmasından bir şikayetleri yok.

Hal böyle olunca Komünist bir Devlet olan SSCB liği ile böylesine önemli tesislerin kuruluşunu ülkenin başında bulunan sağ bir partinin en sağ politikacısı olan Demirel nasıl sağlıyor, onlarla işbirliğine nasıl gidiyor? Bu durum kuşkusuz o dönemde herkesin kafasını karıştırmıştı. Türkiye’nin göz bebeği tesislerini hem de borç para vermek suretiyle Sovyetler Birliği inşa edecek olması sağ kesimlerde kabul edilebilir bir şey değildi. Oysa inşa edilecek tesislerde binlerce kişi çalışacak, ülkenin sanayileşmesinde bu tesisler adeta motor görevi ifa edecek iken, sağ kesimin insanları bu işe neden muhalif gibi duruyorlardı?

Aslında mesele çok basitti ve herkes ülkede bu yönde bir dezenformasyonu kimin yaptığını gayet iyi biliyordu. Evet bu tesislerin yapılmasına öncelikle ABD büyük bir karşı duruş sergiledi. Türkiye, Sovyetler Birliği ile bu tür ticari ilişkilere

girmemeli idi. Türkiye Sovyetler ile ticari ilişkileri bu şekilde geliştirir ise, ekonomik olarak onlara bağlı olur ve neticesinde de ülke komünizme kayardı. Oysa Türkiye bir NATO ülkesi idi, batı ile çok sıkı ittifakları vardı, NATO nun bizzat kendisi Sovyet yayılmacılığına karşı kurulmuştu, bir Nato ülkesi olan Türkiye, batıdan gerekli izni almadan neden Sovyetlere yanaşıyordu.

Bu konuda daha birçok şey yazabilirim, ama gerek yok. Türkiye Sovyetler Birliği ile bu ilişkiye girdi ve Türkiye’nin tarihinde en büyük üç tesis Süleyman Demirel’in iktidarda bulunduğu sırada inşa edildi. Evet tesisler inşa edildi, edildi de, bu girişim çok Parlak bir şekilde iktidara gelen Demirel’in sonu oldu ve bir daha tek başına iktidara gelme imkanı bulamadı.

Bilmem yine hatırlarmısınız merhume Nazmiye Demirel hakkında o zamanın Günaydın Gazetesi, hemen her gün manşetten özel yaşantısı ile ilgili terbiyesizce yayınlar yaptı. Kuaför meselesi falan. Bu kadar bilgi yeter sanırım. Gazete bir Başbakanın hamımı ile ilgili ağza alınmayacak sözler kullandı manşetten. Tabii yine çok iyi hatırlıyorum, Gazete sahipleri iddialarını ispatlayamadıklarından o zamanın parası ile binlerce lira tazminat ödemeye mahkum olular Demirel Ailesine.

Olsun,

Ama atı alan Üsküdarı geçmişti. 11 Şubat 1970 tarihindeki Bütçe görüşmeleri sırasında Adalet Partisinden başlarında Ferruh Bozbeyli olduğu halde 41 Milletvekili bütçeye red oyu verdi ve Demirel Hükümetinin düşmesine sebep oldu. Bu olaydan sonra Parti bir daha belini doğrultamadı ve hiçbir zaman tek başına iktidar olamadı.

Türkiye’nin şu son iki yılda ABD ile başı fena halde dertte. Bunlardan birincisi Suriye meselesi. Türkiye bu işin içerisine ABD nin kendisini itelediğine, ama sonra tek başına

bıraktığına(Saddamı Kuveyte saldırtıp, sonra yalnız bırakması ve daha sonra da Shwarskopf isimli generalin komutasında Irak askerlerini çöllerde yerle bir etmesi gibi) Türkiye’nin tezlerini kabul etmemede büyük bir direnç göstermesine kızıyor. İkincisi 17-25 aralık operasyonları ile ilgili olarak ABD nin kendilerinin yanında durmadığına inanıyor. Hatta Türkiye iktidar çevreleri, bunlar bizi başlarından atmak istiyorlar diye düşünüyor.

İşte tam da bu ortamda Rusya Devlet Başkanı Putin Türkiye’ye geldi. Ama hemen hatırlayalım, daha geçen hafta ABD nin iki numaralı ismi Joe Biden Türkiye’ye geldi. İşte yine iki önemli konuda Türkiye ile görüşmeler yapıldı. 4 saat süren görüşme sonrasında ne Suriye meselesinde ve ne de Fethullah Gülen konusunda bir anlaşmaya varılamadı.

ABD ile ilişkiler bu kadar şekerrenk iken, Rusya Devlet Başkanı Putin Türkiye’ye geldi. Onun ayağının tozu Türkiye topraklarına düşmeden, Akkuyu da Rusya tarafından yapılacak olan Nükleer Santralin ÇET Raporu Türk Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylandı. Artık bu santralin Rus firmaları tarafından yapılmasının önünde bir engel kalmadı. Karşılıklı jestlere Rusya Devlet Başkanı Türkiye’ye verdikleri doğalgazın fiyatını yüzde 5 oranında düşüreceklerini ifade ederek devam etti. Ve hepsinden önemlisi, Bulgaristan üzerinden Avrupaya geçecek olan Güney Akım projesi, Rus Devlet Şirketi Gazprom tarafından iptal edildiği açıklandı. Putin, Türkiye ister ise, Türkiye-Yunanistan üzerinden Güney Avrupaya doğalgaz sağlayacak yeni bir boru hattı inşa etmeyi önerdi.

Bakıyorum da ABD nin Türkiye’de şöyle dişe dokunur yapmış olduğu herhangi bir tesis yok. Türkiye hini hacette yine Rusya ile kurmuş olduğu ikili ilişkilerin iyi gittiği günlerde bir takım tesislerin sahibi olmuş.

Kusura bakmayın yine vekillik dönemine bir atıfta bulunacağım. Parlamentoda İran dan sonra Rusya Parlamentolar arası dostluk gurubunun da üyesi idim. Gurup adına Rusya’ya yapmış olduğumuz ziyaret sonrasında, Ak Partinin basına kapalı gurubunda bir konuşma yapmış, Rusya ile Türkiye dünyanın en zengin topraklarının fakir bekçiliğini yapıyor. İki ülkenin fena halde biri birlerine ihtiyacı var. İster isek Rusya ile ticaret hacmini 100 milyar dolara pek ala çıkarabiliriz demiş ve bir yarım saat kadar süren bu konuşma tam 3 kez alkışlanmıştı.

Her şeyi neden bu kadar erken söylüyorum, ben de bilmiyorum.

Onun için yazımın başlığını dikkat dikkat koydum. Anlayan anlar, benden bu kadar.