ELDEKİ BÜRHANLARA RAĞMEN ZAMANA BU KADAR YENİLMEK

Evet eldeki burhanlara rağmen, zamana bu kadar yenilmek akıl karı değil. Dönüp dönüp aynı kuyuya düşmeyi salim aklımız bize öğretmiş olamaz. Demek ki şeytanımız, şeytanlarımız aklımızı öylesine esir almış ki, önümüzü göremiyoruz.

Sorunun çözümü demokraside yatıyor diyoruz. Başka çare yok. Demokrasi, Demo/Halk- Krasi/Yönetimi olarak Türkçeye geçmiş olan Yunanca bir kelime ve yönetim biçimi.

Yani bir konuda çoğunluk ne derse o.

Evet çoğunluk her zaman en doğruyu söyler mi, gerçekten çoğunluk her zaman en doğru üzerinde ittifak eder mi?

Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki, bu sorunun cevabı evettir diyen tek bir vicdan sahibi bulunmaz. Ama bu konuda yapacak başka bir şey yok. Kiliseye karşı direnen, O’nun din adına(Hıristiyanlık) ortaya koyduğu prensiplere göre yaşamak istemeyen, Kilise papazlarının tanrı adına ortaya koydukları hükümleri kabul etmeyen ve onları Tanrının dili damağı olduğu fikrini benimsemeyen insanlık, özelikle 1789 Fransız devrimi ile, tam demokrasiye geçme kararı aldı, küçük çapta Yunan site devletlerinde uygulanan çoğunluğun söylediklerinin uygulama alanına konulması, toplumların idaresinde en önemli yöntemdir fikri, giderek bütün Avrupa’ya yayıldı.

O günden bu güne İnsanlık en doğru yönetim biçiminin demokrasi olduğuna kanaat getirmiş bulunuyor.

Demokrasinin en doğru, en mükemmel bir yönetim biçimi olmadığı yönünde bir şey söyleyecek olur isem, beni tefe koyarlar.

Olsun ben yine de size bir örnek vereyim.

ABD nin en büyük demokrasiye sahip ülke olduğu konusunda şimdilik kimsenin şüphesi yok değil mi?

O halde soralım bakalım. ABD kimi eyaletlerinde Mahkemeler İdam kararları verebiliyor, kimi eyaletlerinde ise İdam yasak. İdam kararlarının verme ve uygulama yönünde kanunlarına hüküm koyan ABD liler de, bunu yasaklayan ABD liler de demokrasi ile idare ediliyorlar. Ve başkanlarını hep birlikte seçiyorlar. Peki iki eyaletten hangisi daha demokratik, diğeri demokrasi dışı.

Demokrasinin uygulanmasında tabii ki en önemli kural, herhangi bir konuda seçimlerin yapılmasıdır. Yani halkın önüne getirilen bir konuda fikrini verdiği oyu ile belirlemesidir. Demokrasilerde insanlar bir şeyin uygulanması veya uygulanmaması konusunda doğrudan doğruya(Rerefandum) yolu ile kararını verebileceği gibi, temsili demokrasilerde bu hakkını seçmiş olduğu temsilcileri vasıtası ile de kullanabilir. Diyelim ki şu anda bizim de kanunlarımızdan çıkartmış olduğumuz, Mahkemelerin özellikle öldürme eylemleri sonucunda olay sanığı hakkında vereceği cezaya gelelim. Daha önce kanunlarımızda olan İdam cezaları, Avrupa Birliği normlarına uyum sağlamak için, kanunlarımızdan çıkartıldı. Ve halkın yarıdan fazlası, idam cezalarının kanunlardan çıkartılmasına evet dedi. Böylece birisi onlarca kişiyi katletse, eşini, çoluk çocuğunun canına kıysa veya bir çocuk kavgasından ötürü, karşı tarafın ailesini pompalı tüfekle tarayıp yok etse, eylem faili hakkında idam cezası verilemiyor. Şimdi İdam Cezaları kanunlardan çıkartılsın diyen o yarıdan bir fazla çoğunluktan herhangi birisinin bütün ailesi üyelerinin veya bir çocuğunun öldürülmesi ile ilgili bir musibet başına gelse, o eylemi yapanın canını dar ağacında görmediği sürece vicdanı rahat etmez, verilen karar ne olursa olsun memnun olmaz değil mi?

Ne oldu? Eee işte ne yapalım işin adı demokrasi. Demokrasilerin en önemli vasfı, sistem içerisinde muhalefeti barındırmasıdır.

Doğru işler, yani muhalefetin sesi soluğu gerçek manada çıkarsa, doğru yönetim biçimine evrilmekte, yanlışları zaman içerisinde görmekte bir ümit var demektir.

Bu girişi aslında şunun için yaptım. Bizim en büyük problemimiz işleyen demokrasiye sahip olmakta hala çektiğimiz sıkıntılar. Kürtlerin sorunu, Alevilerin sorunu, Müslümanların sorunu, dindarların sorunu, din dışı(seküler) bir yaşam sürmek isteyenlerin sorunu bizde almış başını gidiyor. Demokrasi çoğunluğun hükmünün geçtiği bir yönetim biçimidir ama, azınlığın hak ve hukukunu korumak ta, çoğunluğun zimamına/vicdanına/ tevdi edilmiş en önemli görevdir. Yani çoğunluk ben yüzde ellinin üstünde oy aldım, geriye kalan yüzde kırk dokuz, ne halleri varsa görsünler deyip, onları saldım çayıra, Mevla kayıra diyemez. Hatta

size çayır da, kuru ot ta yasak hiç diyemez. Peki bunu dediği zamanlar olur mu, olur. Olur olur da o yüzde 51 hiçbir zaman yerinde rahat edemez.

Türkiye halkı Türkler bakımından çoğunlukta. Bu çoğunluğun pek tabii göreceli olduğunu kabul etmemiz lazım. Yani rejime muhalif olan Kürtler, Aleviler, Seküler yaşam tarzı sürdürenler veya ideolojik, fikri ayrılık içerisinde olanlar, üst üste konulduğunda, neyin çoğunluk, neyin azınlık olduğunu anlamak gerçekten zor. Olsun yine de çoğunluk kabul edelim. Bu sisteme muhalif kesimlerin doğuştan gelen, terk edilmez, devredilmez haklarını görmemize engel olabilir mi?

2004 te Antalya’da dedim ki, bir Türk, ırki, imani, itikadi ne hakka sahipse bir Kürt te o hakka sahip olsun, iş olsun bitsin ve bunu gündemimizden kaldıralım. Şimdi sakin geçen günler içerisindeyiz ve bir sessizlik var, bu sükunet hayra alamet değil. Fazla açmaya gerek yok, doğru söyleyenin dokuz köyden kovulduğu bir dünyada yaşıyoruz.

Ne Demokrasi, ne şu ne bu. Sözlerin en doğrusunu, en güzelini Cenabı Allaha söyler.

Maide suresinin 48. Ayetinde Cenabı Allah (Ey Muhammed) sana da kitabı hak, önündeki kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik. Artık Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol koyduk. Eğer Allah dileseydi elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerde sizi imtihan etmek için ümmetlere ayırdı. Öyle ise iyiliklerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman anlaşmazlığa düşmüş olduğunuz şeyleri size bildirecektir” diyor.

Buna göre Allah Resulü kendisinden önce gelen kitapları doğrulayacak, onları gözetecek(yani mensuplarının hak ve hukukuna riayet edecek), adaletle hükmedecek, onların şeriatına riayetle yükümlü olacak, ayrı ayrı ümmetler olmanın ve ayrı ümmetlerin ayrı ayrı hak ve hukukunun olduğunun bilinci ile davranacak, herkes iyilikle yarışacak, yani iyilikleri emredecek, kötülüklerden kaçınacak… bununla mükellef kılındı, ümmeti de.

O nerede, biz neredeyiz.