Göreceli Başarılar İç Bünyeye Yansımaz

Önceki akşam Hüda Par Genel Başkanı Zekeriyya Yapıcıoğlunu Şirin Payzın’ın programında dinledim.

Önce hemen şunu belirteyim, program boyunca Zekeriyya Yapıcıoğlu çok sade, çok yalın, çok kendinden emin bir konumda idi.

Bir Müslüman dinginliği içerisinde konuşurken, ben asla yalan söylemem, ben asla doğrulardan sapmam, ben asla adaletten şaşmam, ben asla emanete hıyanet etmem der gibi idi.

Zaten Şirin hanım da o’nun bu yönde bir açığını bulamadı.

Zekeriyya Beye, siz IŞİD e adam gönderdiniz mi veya gönderiyor musunuz, siz IŞİD çi misiniz, PKK lılarla Diyarbakır sokaklarında çatışmaya girdiniz mi, bu olaylar içerisinde var mı idiniz, gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz, şu anda sütre gerisine çekilmiş gibi görünen Hizbullah yeniden ortaya çıkar mı gibi sorular soruldu.

Hüda Par genel Başkanı Zekeriyya Yapıcıoğlu, bu sorulara teker teker,

Biz IŞİD e asla adama göndermedik, göndermiyoruz.

Biz şu anda Legaliteden asla sapmayan bir parti olarak faaliyet gösteriyoruz.

Biz P KK lılara saldırmış veya bu amaçla çatışmaya girmiş değiliz.

Bizim parti teşkilatlarınıza, bize yakın olan derneklere saldırılar oldu, buralarda oturan insanlarımız silahlı saldırıya maruz kaldılar ve pek doğal olarak kendilerine yapılan saldırıları defetmeye çalıştılar.

Biz en son Diyarbakır başta olmak üzere ülkenin çeşitli bölgelerinde meydana gelen olaylar içerisinde vardık, ancak fail olarak değil, olayların mağduru olarak bulunduk, kimseye ilk saldıran olmadık, sadece bize yapılan saldırıları arkadaşlarımız defetmeye çalıştılar.

Sözünü ettiğiniz yasa dışı Hizbullah örgütü yeniden harekete geçer mi, yeniden sokak çatışmaları meydana gelir mi, bunları ben bilmiyorum, sorunun muhattabı da ben/biz değiliz. Bunu bahsini ettiğiniz kuruluş mensuplarını biliyorsanız, onlara sormanız gerekir.

Biz bu olaylar patlak verince, PKK militanlarının bize saldırabileceklerini düşünüyorduk. Tabii Şirin Payzın hanım bu pası hemen yakaladı ve Zekeriyya Yapıcıoğluna, peki siz bunu nereden biliyordunuz, PKK size niçin durduk yere saldırsın gibi soruları ardı arkasına sıraladı.

Yapıcıoğlu da “biz legal bir parti olarak teşkilatlandıktan sonra en az 200 kere teşkilatlarımız bu örgütün saldırısına maruz kaldı. Dışarıda ne tür bir gelişme olsa, eğer o gelişmeler birazcık İslam tandanslı ise, dönüp bunun hesabını bize soruyorlar, bunu yapmalarının sebebi ideolojik olarak PKK ile ayrılığımızdır. Bu yapılanmanın Türkiye’deki yasal karşılığı olan BDP, HDP gibi partilerin yönetiminde bulunan eskiden tanıdığımız arkadaşlara durumu izah ediyoruz, bize niye saldırıyorsunuz, bu hareketlerinizden vazgeçin diyoruz, işte o sebeple bu son gelişmeler sırasında bize de saldırı yapılabileceğini düşündük ve evlerimize çekildik. Fakat yine de saldırıya maruz kalmaktan kurtulamadık dedi.

Şirin Payzın’ın “peki polis yok mu, kolluk güçleri bu ülkede görev yapmıyor mu, siz neden onlara durumu bildirmiyorsunuz da kendiniz harekete geçiyorsunuz” şeklindeki sorusuna, Zekeriyya bey pek ala Azrail iş başında ise Cebrail çağırmak kolay değil diyebilirdi. Ama o, birçok olay polisin gözü önünde cereyan etti. Her insan insiyaki olarak kendisine yapılan saldırıyı defetmek ister, ama polisler de bu konuda yeterli olamadı, çünkü polisler yeterli olsa idi, Diyarbakır’ın, Batman’ın sokaklarına asker çıkmazdı dedi.

Bu mülakatın en çarpıcı yanının PKK nın neden Hüda Par mensuplarına saldırıya geçtiği yolundaki soruya verilen cevapta, biz onlardan ideolojik olarak ayrıyız anlamına gelen açıklamalar oldu.

Evet herkes gayet iyi biliyor ki, PKK ortaya çıktığında Rızgari, Ala Rizgari, Kawa, Denge Kawa, Tekoşin, DDKO, DDKD, Özgürlükçüler, Özgürlük Yolu gibi aklıma ilk anda gelen onlarca örgüt vardı.

PKK devlet ile çatışmaya girmeden önce, ilk iş olarak hemen tamamı sol ideolojiyi benimseyen bu örgütlerle çatışmaya girdi. İlk önce insanlar bunu anlayamadılar. Bu neden yapılıyor, şimdiye kadar hiçbir Kürt örgütü biri biri ile silahlı çatışmaya girmemişti. Bunlar niye bizimle çatışmaya giriyor, sebebi ne diye sordular. Vardıkları ilk sonuç bunun bir Kontra örgüt olduğu ve Kürtleri bölüp parçalamak için yola çıktığı, işin içerisinde MİT in bulunduğu şeklinde idi.

Süreci biliyorsunuz bu örgütlerin çoğunluğu zorla, biri kısmı da yolla PKK nın kanatları altına girdi. Bu aşamadan sonra PKK Siirt Eruh Jandarma Karakolu baskını ile hedefine devleti aldı. O gün bu gün hiçbir Kürt Örgütü kurulamadı ve bu sahada silahlı veya silahsız faaliyet gösterenler(Hizbullah-eğer devamı ise HÜDA PAR hariç), PKK ideolojisi dışına çıkamadılar. PKK Marksist Leninist bir örgüt olarak faaliyetini sürdürüyor. Bu alanda fikrinden zerre kadar sapma göstermiş değil.

Yine bağımsız bir Kürdistan Devleti kurulmasını hedefleyen düşünceler ile yola çıkan Hizbullah, PKK dan farklı, referans olarak İslamı alıyor, Müslüman Kürt Halkının bu partinin Marksist Leninist ideolojisine kurban gitmemesi için gayret gösteriyorlar/dı. Onlar da 2000 li yılların başlarına kadar PKK ile silahlı mücadele içerisinde oldular. Bildiğim kadarı ile Hizbullah doğrudan Türkiye Cumhuriyeti ile silahlı bir mücadele içerisine girmedi, Devleti mücadele alanının bir parçası olarak görmedi.

Yine bildiğim kadarı ile Beykoz da bir villada Hüseyin Velioğlunun öldürülmesinden sonra Hizbullah silahlı mücadele alanından çekildi. Nerede ise 14-15 yıldan beri Hizbullah adına bu ülkede yapılmış bir tedhiş hareketine kimse rastlamadı.

Daha sonra kurulan Hüda Par her ne kadar Hizbullahın siyasi kanadı olarak vasıflandırıldı ise de, bu parti siyaset dışında bir iş yapmadığından ve Hizbullah’ın da PKK gibi eylem yapması söz konusu olmadığından, siyasi islamın çatışmacı kanadı olduğu ifade edilen bu örgütün ortadan kalktığına kanaat getirildi. Bu kanaati pekiştiren en önemli delil, son 15 yıldan beri bu örgütün gizliden gizliye faaliyet gösterdiği hiçbir biriminin yakalanmaması ve bu alanda istihbarat örgütlerinin elinde bilginin olmamasıdır.

Çalışmalarını legal siyaset arenasına taşıyan Hüda Par mensuplarının Hakkari Yüksekovada, Batman da, Diyarbakır’da sürekli biçimde PKK lıların saldırısına maruz kalmasının sebebini PKK nın sahibi olduğu ideolojide aramak gerekir.

Türk Devleti ile barış masasına oturan PKK nın istediklerinin kısmı azamisini elde etmesinden sonra bölgede oluşturacağı yeni yapılanmada, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir kaygısının olduğunu düşünülmüyor. Aslında Devlet Anayasa da belirtilen insani tüm hakların/eğitim, öğretim, dini tedrisat, ahlak, sosyal yaşantı v.s/ aynı ile elinde olacağını zannettiğinden, ya bu konular gündeme gelmiyor veya gelse de ağır

basacak konumda olmadığı anlaşılıyor. İşte o aşamada PKK nın en önemli hasmı, Hüra Par’ın sahibi olduğu zihniyet olduğu ortaya çıkıyor. Onu en büyük engel olarak görüyor ve sahibi olduğu ideolojisine uygun biçimde, diğer Kürt örgütlerine ne yaptı ise, daha fazlasını bunlara yapmak gerektiği kanısı içine giriyor.

Irak ve Suriye’de IŞİD şimdi aynı şeyi yapıyor.

Hüda Par Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yılmaz, biz kimseye saldırmıyoruz, böyle bir niyetimiz de yok. Evlerimize çekildik, bekliyoruz. Biz çok değil, azız. Yine bir çatışmalı ortama girilir ise, az’dan az, çoktan çok gider diyor.

PKK/HDP kendileri gibi düşünmeyen Kürtlerin varlığına tahammül etmedikleri, çoğu dindar olan bu insanların inançlarına ket vurmanın imkansız olduğunu anlamadıkları sürece, göreceli başarılarını iç bünyeye yansıtamazlar.