HERGÜN SAMİMEYİT TESTİNDEN GEÇİYORUZ

Zaman zaman sizleri geçmişe götürüyorum, şurada şöyle oldu, burada böyle oldu diye.
Ama bunları belirtmez isem balık hafızasına döner dört bir yanımız.
2 sene kadar önce idi. Diyarbakır İmam Hatip Mezunlarından ekonomide, siyasette, bürokraside, yazarlık ve çizerlik alanlarında önemli mevkiler elde etmiş olan ve hepsi de biri birini, aynı dönemlerde okumuş olmaları sebebiyle çok iyi tanıyan arkadaşlar ile İstanbul’da Nakkaştepe sırtlarında bir kahvaltı yapmıştık.
Burada yapılan sohbetin konusu tabii ki öncelikli olarak, KÜRT sorununu konuşmak oldu. Neler yapabiliriz, ne tür adımlar atılır ise, bu büyük dert başımızdan gider. Bizlerin bu alanlardaki sorumluluğu nedir diye.
Elbette hepimiz Ak Partinin bu alanda yapmış olduğu işleri, atmış olduğu adımları, çıkartmış olduğu yasaları çok önemsediğimizi vurguladık.
Kürtçenin bir günah dili, bir hicran yarası olmaktan Ak Parti iktidarları döneminde çıkarıldığını, ete kemiğe büründüğünü ve bu dilin de diğer diller gibi Allah’ın bir ayeti olduğu, bu parti zamanında kabul gördü.
“Ve Allemelel Ademe Esmae Külliha-Ademe bütün lisanları Allah öğretti” ayetinin gereği bu dönemde yapıldı.
Red ve inkar bu dönemde kalktı.
Hiç kimse dönüp de Ak Parti de diğer siyasi partiler gibi Kürtleri reddettiler, inkar ettiler, yok saydılar, asimile etmek için ellerinden geleni yaptılar demedi, diyemezde.
Bırakın red, inkar ve asimilasyonu, bizzat bu parti döneminde, Kürtler görünür olmanın utanılacak bir şey olmadığı hakkını elde ettiler.
Kürt halkının sırf Kürt olmalarından ötürü kendileri ile mücadele edilecek bir unsur olmadığı bu dönemde karara bağlandı.
Kürtler yurtlarından yuvalarından sökülüp atılmayacaklar, zora maruz kalarak gelen örgüt mensuplarına bir parça ekmek vermekten ötürü dünya
aleme rezil edilmeyecekler, Mahkemelerde yargılanıp, akla durgunluk veren cezalar almayacaklar… hepsi hepsi bu dönemde güvence altına alındı.
Köy yakmalar, sürgünler, insanları canlarından bezdiren yol kesmeler bu dönemde sona erdirildi.
Geçmiş dönemlerde köylerini terk etmek zorunda bırakılan insanlarımızı Milyarlarca lira para ödemesi yapıldı.
Çok uzaklara gitmeye gerek yok, Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan bey, köyleri boşaltılan insanların binlerce dosyasına Avukat sıfatı ile baktı, vekil olunca yerine bıraktıkları dosyaları takip etti ve helali hoş olsun milyonlarca lira para kazandı/lar/.
Kürtçe Televziyon ve Radyo yayınları bu dönemde mümkün oldu.
Okullara Kürtçe dersinin seçmeli ders olarak konulması yine öyle. Seçimlerde Kürtçenin propoğanda dili olarak kullanımı bu dönemde hayata geçti.
Her bir arkadaşımız Ak Partinin bu yaptıklarının aslında tarihin çok önemli bir sayfası olduğunu, inşallah barış sağlanır ise, bu konuda önde gidenlerin tarihe altın harflerle isimlerinin yazılacağını belirtti.
Bendeniz orada hepimiz bir samimiyet testinden geçiyoruz. Ben öyle sorunlarla öyle iç içe yıllarca yaşamayı hiç sevmem. Yani nizadan hoşlanmam. Varsa bir sorun, çözümü ve atılması gereken adımların neler olduğu üç aşağı beş yukarı bellidir dedim.
Kürt meselesinde tabii ki stratejik olarak öncelikle Abdullah Öcalan ile görüşme yolu seçildi. Bu yolun seçilmesine yanlış diyenler de var, doğru diyenler de.
O, madem bu alanda yaşayan en önemli figür, olacaksa bari herkesin gönlünce olsun, onun da fikri alınsın, zaten bu alanda mücadelesi olanların hemen hepsi “İradesi, İrademizdir” diyor, o halde izlenen yol yanlış değildir diyenlerin fikrine iştirak ettiğimi belirttim. Ben zaten oldum olası, çok yakın arkadaşlarım bilir, o isimleri telaffuz etmenin bile lanetlenme sebebi olarak kabul edildiği günlerde ki, daha Abdullah Öcalan yakalanmamıştı, ya bir görüşme yapılsa, acaba nedir talepleri, en büyük
düşmanlıklar bile masada çözülüyor, bu yola müracaat edilse iyi olmaz mı diyordum. Ak Partinin iktidarı zamanında Abdullah Öcalan ile görüşme yolunun seçilmesi elbette çok faydalı oldu. Fakat geriye bir iki çözülmesi gereken konu var, bunlardan birincisi Kürt Kimliğinin resmi olarak tanınması veya herkese NÖTR VATANDAŞLIK hakkının verilmesi, yani hiç kimsenin kimliğine Kürt veya Türk yazılmaması, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ile yetinilmesi ve Kürtçenin devlet okullarında okutulması. Bunlar Devlet tarafından garanti altına alınmaz ise, samimiyetimiz sorgulanmaya devam edecek, diğer taraf bakımından ise, insanların canına tak eden, herkesi bezdiren, silahla hak arama ilkelliğinin sona erdirilmesi lazım. Zira silah bir döneme kadar sorunun dile getirilmesinde kabul edelim, etmeyelim önemli bir işlev gördü, ama artık bu işin sonlandırılması gerekiyor, zira bırakın Kürt halkını, Türklerde bile, silahsız olarak sorunun çözümü yönünde adımlar atıldığında, o iddia sahipleri iktidara taşınmış.
Demirel 1991 yılında Diyarbakır Eski Belediye Binasının Balkonundan yapmış olduğu konuşmada Kürt realitesini tanıyorum dediğinde, Rahmetli Özal Kürtlerle federasyon meselesini konuşmamız gerekiyor beyanında bulunduğunda, Sayın Cumhurbaşkanı 2005 yılında Diyarbakır’da TOKİ’nin yaptırmış olduğu toplu konutların teslimi sırasında şimdiye kadar Kürtlere yapılanlardan özür diliyorum açıklamasında bulunduğunda, iktidarlarını pekiştirdiler. Bu liderler sadece bölgeden oy almakla kalmadılar, BARIŞ GELİYOR diye Anadoludan da aldıkları oylarda patlama yaşadılar.
Son diyeceğimi şu, bizim için devasa gibi görünen sorunlar çözüldüğünde, öylesine küçülüyor, öylesine küçülüyor ki, adeta görünmez oluyor. Ve o zaman bizler dönüp de “biz bu sorunları niye yaşadık, aklımız bu kadar mı kıttı” demek zorunda kalıyoruz.
Hani hatırlayın Türkiye’den 70 civarında Avukat 2004 yılında TBMM sine gelmiş ve sadece benimle görüşebilmişlerdi sorunu. O günün flaş konusu Abdullah Öcalan’ın tecridi idi sadece Kürt cenahında konuşulan. Ben TCK da tecrit koşullarının nelerden ibaret olduğunu saydım döktüm, yasal anlamı ile.
Dünya üzerime geldi. En basit yayın, Sayın Torun, Al Apoyu evine götür şeklinde idi.
Bakın şimdi hangi noktadayız. Abdullah Öcalan müzakereci olarak kabul ediliyor ve görüşmelere yön veriyor.
15 Ekimde şu olmaz ise, bu olur anlamına gelen açıklamaları kardeşine yaptırdı ve bu konuşma sonrasında 6-8 ekim hadiseleri cereyan etti.
Şunu söylemeye çalışıyorum, kervanın başına geçmiş, bizi arkasından sürüklüyor. Yukarıda sözünü ettiğim bir iki adımı daha atalım, aklımızı torbaya koymadığımızı dünya aleme ispat edelim. Yani samimiyet testinden başarı ile çıkalım, halkın umudu olmaya devam edelim. Eee yine silah patlar ise, zaten kimsenin eli armut toplamıyor.