HEYULA BİR YAPI AMA KONTROLSÜZ DEĞİL

Devasa boyutlardaki yapılara heyula denir. PKK nın onbinlerin üzerinde faal vaziyette her an çatışmaya hazır elemanlarının olduğunu devlet ifade ediyor. Bunun yanında yine kapılar açılsa her an dağa gitmeye hazır Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının olduğu biliniyor. Çatışmasızlık/barış sürecinde/ 2000 den fazla Kürt gencinin Kandile gittiğini bilmeyen yok. Dağa gitme deyince çoğu insan, sanki bu gençlerin Türkiye dağlarına çıktığını zannediyor. Hayır iş öyle değil. Evet önce Türkiye dağlarını yol yapıyorlar, ama aslında Kandile gidiyorlar. Orada kayıt kuyutları tutuluyor, taktiksel eğitimden geçiyorlar, sorun üzerinde yoğunlaşmaları temin ediliyor, ardından silah eğitimine tabi tutuluyorlar ve eyleme hazır vaziyette mevzi alıyorlar. Becerilerine ! göre MEKAN tutuyorlar.

Örgütün Kongra-Gel bölümü var. Ve hepsinden önemlisi Türkiye Devleti içerisinde KCK adı altında yerel/sivil örgütlenmeyi teşkil eden bir yapısı var ki, bu yapıya örgüt çok ama çok önem veriyor. Zira bu yapı sayesinde toplum arasında her geçen gün davanın! Gündemde kalması temin ediliyor ve daha da önemlisi, özerk yönetimlerin oluşumu esnasında sorunlar içerisinde apışıp kalmamak için, teşkilatlanma sağlanıyor. KCK örgütlenmesini gizlilik esasına göre yürütüyor. Herkesin bildiği üzere KCK, Türkiyedeki sorunun siyasi ayağını oluşturmak üzere teşkilatlanan siyasi partilerin üstünde bir yeri var. Onun verdiği izin ve teşkilatlanmada tercih ettiği kişiler vasıtası ile, sorunun siyasi ayağını teşkil etmek üzere kurulan siyasi partiler var.

Bu konuda daha başka değerlendirmeler de yapılabilir. Fakat buna gerek yok. Örgütün siyasi taleplerini içselleştirmiş, milyonlarca insan var Türkiye’de.

Örgüt bu hali ile heyula bir yapıyı ifade ediyor. Örgütün siyasi amacına varmak için kullandığı en önemli argüman elbette silah. 40 bine yakın militanını kaybetmiş olmasına rağmen, hemen her dönemde dağlarda 5 ila 10 bin arasında silahlı militan bulundurma imkanına sahip olduğunu kimsenin inkar etmesi mümkün olmuyor.

Örgüt adına işlendiği söylenen cinayetlerin % 99 undan örgütün haberi vardır. Ve onların talimatı olmadan kuş uçmaz. Örgüt bu bağlamda, yani emir ve talimatlara uyum sağlanması konusunda SS ordularından daha fazla denetime sahiptir. Hiç kuşkusuz örgüt içerisinde şu veya bu şekilde kendisini ispat etmek isteyen, tersinden bir mücadele ile yer edinerek, güç devşirme isteğinde olan insanlar da olabilir. Ancak onların konumunu da örgüt pek ala bilir. Eğer bu kişiler ön alınamaz biçimde “zivaneden” çıkmış ise, yargılanır ve cezasını ya ölümle veya hapisle çeker.

6-8 Ekim olayları barış sürecinin en kırılgan anı idi. Örgüt planlayarak, tasarlayarak talimatlarını verdi ve 40 a yakın insanımız bir anda aramızdan kayıp gitti. Örgüt bu eylemleri esnasında çok bilinçli tarzda Hizbullahın siyasi kanadı olarak teşkilatlandığı ifade edilen Hüda Par üyelerine saldırdı. Burada hem bölgedeki Kürt halkına ve hem de Devlete verilen mesajlar vardı. Kürt halkına verilen mesajda, barış süreci devam eder de yerel özerklik sağlanır ise, bu yapı içerisinde sizlere yer yoktur, bunu bilin. Devlete verilen mesajda ise ister isek, bir anda her yeri başınıza geçirir, zindana çeviririz.

Fakat bu mesajlar hemen belirtelim ki, yerini bulmadı. Hem Huda Par yöneticileri provokasyonlara gelmeyeceklerini, ellerine yenidene silah almayacaklarını, işin tadında bırakılmasını çok sert bir şekilde ifade ettiler ve o meşhur “biz Kürt halkının hak ve menfaatlerini sağlamada, İslamın emirlerince hareket edilmesini talep ediyoruz, Marksist Leninist bir felsefenin bu halka yeniden bir zulüm ve zulumat getirmesinden

başka anlamı olmadığını biliyoruz , bizimle daha fazla öldürme bazlı hareket edilmemesi gerektiğini ifade ediyoruz, ancak bilinsin ki, çoktan çok, azda az gider” dediler.

Diğer yandan pek tabii Devlet çok net bir şekilde tavrını koydu. Kamu güvenliği sağlanamadığı taktirde her şey biter dediler. Yani birçok kere olduğu gibi Örgütün bütün yapılarına seslenerek, öyle her şeyi yaptıktan sonra ben yapmadım, o kimdi, komedisi ile bizi aldatmaya kalkışmayın, her şeyi çok net biliyoruz, konuşmalarınızın bütün kodları elimizde, Bingöl Emniyet Müdürü yardımcısı ve diğer kolluk güçlerinden hayatını kaybedenlerin eylemine katılanları isim isim biliyoruz açıklamasına, örgüt makul bir cevap veremedi.

Bugünler yeniden bir kere daha diyaloğun sağlamsında sancılı bir dönemi ifade ediyor. İşte bu sebeple Başbakan Yardımcısı Sayın Yalçın Akdoğan’dan çok ama çok dikkat çeken o açıklama geldi. Önce o açıklamaya vereyim, sonra bir iki değerlendirme daha yapayım.

Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan çözüm süreci ile ilgili açıklamalarında diyor ki;

“Gelinen aşamada HDP heyetiyle yeniden görüşmemiz, diyalog sürecinin başlamış olması önemli. Bu sürecin temel zemini, daha önce açıklanan eylemsizliğin tüm yönleriyle çok boyutlu olarak hayata geçmesidir. Eylemsizlik sadece karakol basmak(herhalde basmamak diyor) değildir, her türlü şiddet ve asayiş olayı da ‘terör eylemleri’ başlığı altında değerlendirilmesi gereken olaylardır. Bu yüzden yol kesme, haraç alma, iş makinesi yakma her türlü eylem şekli, kırsalda veya şehir merkezinde, bunların hepsine son verilmesi ve tam anlamıyla gerçek bir eylemsizliğin hayata geçmesi temel zemindir.

Çözüm sürecinin temelini diyalog oluşturuyor. Ortada bir sorun varsa bu sorunun demokrasi yöntemiyle, demokratik sistem içinde çözmeye çalışacaksak -elbette demokratik yöntemlerle çözeceğiz- görüşme, diyalog temas, çözüm sürecimizde en önemli yöntemlerden bir tanesi. Kamu düzeni ve güvenliğinden taviz vermeden tek bir vatandaşımızı bile bölgede ezdirmeden, hepsinin hakkını, hukukunu koruyarak bu süreci devam ettirmek durumundayız. Şu anki öne çıkardığımız temel, öncelikli hassasiyet budur. Bunu da herkes doğru anlamalıdır. Bu 90′lara dönmek, eski Türkiye’ye dönmek anlamına gelmemektedir. Türkiye artık eski günlere geri dönemez.”

Evet Sayın Başbakan Yardımcısı çok net olarak örgüte ve diğer münferit yapılarına sesleniyor,sizi tanıyoruz, yapınız hakkında bilgimiz var. Asayişi muhil olaylara bir daha asla kalkışmayın. Bir iki densiz çizgi dışına çıkmak ister ise, bunu tespit edin, cezalandırın ve kamuoyuna açıklayın. Bunu sizden çok açık bir şekilde bekliyoruz. İkincisi biz de barıştan başka çare olmadığının farkındayız. Diyaloğ yolu ile, konuşarak anlaşacağız ve 90 lı yılların silahsa silah açmazına girmek gibi bir aymazlık içerisine girmeyeceğiz.

6-8 Ekim hadiselerine ve onu takip eden günlerdeki eylemlerin bir benzeri daha karşımıza çıkarsa, hiçbir şeyi yanlış anlamak gibi bir lüksümüzün olmadığını bilin diyor.

Eeee tamam da adada da olsa bir ev hapsi, bir sekreterya tesisi niye o kadar zor, bunu da benim aklım almıyor.