IRAK İLE YENİ DÖNEM

Önce son cümlemi söyleyeyim, Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu bey ilk yurt dışı gezisini Irak’a yapması, Türkiye’de ve Uluslar arası siyasette nasıl olur? Fikrim, bu girişim bölgemiz için büyük bir istikrar adımı olarak algılanır.

Irak’ta yeni Anayasanın kabulü ile birlikte yapılan seçimler sonrasında şii kökenli Dava Partisi Genel Başkanı Maliki Başbakanlığa getirilmişti.

Malikinin gençlik yıllarından itibaren Sünni Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’e karşı mücadele verdiği, bu amaçla dağlarda gezdiği biliniyor.

Saddamın devrilmesinden sonra ona destek veren Sünnilerin yönetimden uzaklaştırılması ABD nin en büyük projelerinden birisi idi.

ABD sandı ki, bir gücü yok eder, yerine o güne kadar dışlanmış olan bir başka gücü ikame ederse, en iyi yönetim biçimini elde etmiş olur.

Irak’ta Saddam’dan sonra iş başına gelen en önemli figür olan Maliki dönemi, tersinden Saddam döneminden başka bir anlam taşımadı.

Saddam tüm yönetim kadrolarına Sünnileri getirmiş iken, Maliki bunun tam tersini yaptı. Şii mezhep kökenli olanları yönetime hakim kıldı. Anayasa uyarınca Irak Cumhurbaşkanı yardımcılığı görevini deruhte etmek üzere Sünnilerden seçilmiş olan Tarık El Haşimi, terörist ilan edildi. Yargılandı ve idama mahkum oldu. Yakınları öldürüldü. Tarık El Haşimi de önceleri Katar’a, sonra Türkiye’ye geldi ve Türkiye ona vatandaşlık hakkı tanıdı. Irak bu defa Tarık El Haşimi hakkında kırmızı bülten çıkardı. Konu şimdiki Adalet Bakanı Bekir Bozdağ beye sorulduğunda; biz o kırmızı bülteni tanımayız ve Tarık El Haşimiyi Irak’a vermeyiz dedi.

Tarık el Haşimi hakkında bu ve buna benzer çıkışlar sonrasında Irak Başbakanı Nuri El Maliki, Haşimiye duyduğu kin ve nefreti bu defa Türkiye’ye beslemeye başladı.

Türkiye’nin Tarık El Haşimiye karşı takınmış olduğu bu insani tavrın ötesinde, bundan önceki Cumhurbaşkanı Celal Talabani ve IKYB nı Mesut Barzani ile sıcak ilişkiler kurması, bu ilişkileri tarihinin en önemli zirvesine ulaştırması, ardından Kuzey Irak Kürdistan’ı ile işbirliği yaparak, hem buradan Petrolun çıkarılması ve hem de çıkarılan bu petrolün Kerkük Yumurtalık boru hattından dünya pazarlarına gönderilmesi, Nuri El Maliki’nin Türkiye hakkında adeta düşmanca açıklamalar yapmasına sebep oldu.

Nuri El Malaki’nin Türkiye’yi ve Ak Parti yönetimini ilzam eden açıklamalarına rağmen, Türkiye, biz komşularımız ile iyi ilişkiler kurmak peşindeyiz, hele Irak ile çok köklü bağlarımız var, Irak Kürdistan bölgesinin sizin de kabul ettiğiniz Anayasaya göre kendisini serbestçe idare etme, ekonomik çıkarlarını gözetme, öz kaynaklarının uluslar arası piyasalara taşınmasında inisiyatif alma hakkı vardır. Biz Irak Kürdistan’ından çıkarılan petrolden elde edilen geliri, Anayasanız uyarınca paylaştıralım, yani bu petrolden elde edilen gelirin % 83 ünü sizin hesabınıza, yüzde 17 sini ise Irak Kürdistan yönetiminin hesabına yatıralım önerisini Maliki yönetimi, kabul etmedi. Zira onlar, mühim olan bu paylaştırma değil, önemli olan bizim sevk edilen petrolün “vanalarının” başında bulunmamızdır, görüşüne Türkiye’nin yapacağı bir şey yoktu. Zira vanaların başında Irak yönetiminden adamların olup olmamasını Türkiye’nin kontrol etmesi mümkün değildi. Hal böyle olunca ilişkiler her geçen gün koptu ve bugünlere geldik.

Nuri El Malikinin yukarıda kimi örneklerine değindiğim Saddamvari tutumu, giderek onu yalnızlaştırdı. Bölgesinde kavga etmediği kimse kalmadı. Ve onun yönetiminde Irak’ın idare edilmesinin artık mümkün olmadığı ortaya çıkınca; Irak Cumhurbaşkanı Fuad Masum yeni hükümeti kurma görevini, yine dava partisinden 62 yaşındaki Haydar El İbadi’ye verdi.

Haydar el-İbadi, uluslararası çevrelerle ilişkileri ve Irak içerisinde yürüttüğü politikalarıyla tanınıyor.

Haydar el-İbadi (62), 1952'de Bağdat'ta doğdu. Bağdat Üniversitesi Fen Fakültesi Elektrik Mühendisliği bölümünden mezun olan oldu. İngiltere'deki Manchester Üniversitesi'nde Elektrik ve Elektronik Mühendisliği alanında yüksek lisans ve doktora yapmış bir isim.

Dava Partisi'ne 1967'de 15 yaşındayken katılan İbadi, 1977'de partinin Londra temsilciliğini yaptı.

Dünkü yazımda Irak’ın şu anda içerisinde bulunduğu konum ile Türkiye Irak ilişkilerine bir giriş yaptım ve Başbakanlığa atanan Haydar El İbadi hakkında kısa bir öz geçmiş verdim. Bugün hem Irak Başbakanının o konumuna ve hem de her iki ülkede Başbakanlığın el değiştirmesi sebebiyle atılması gereken yeni adımlara işaret etmek istiyorum.

Batı ile uyumlu bir figür

İbadi, Saddam Hüseyin döneminde İngiltere'de yaşaması ve aynı zamanda Birleşik Krallık vatandaşı olması nedeniyle Batılı siyaset ve ekonomi çevreleriyle yakın ilişkiler kurma imkanı buldu.

ABD'nin Irak'a girerek Baas rejimini devirmesinden sonra 11 Mayıs 2003 ile 28 Haziran 2004 tarihleri arasında Irak Devlet Başkanlığı statüsünde olan Paul Bremer başkanlığındaki Geçici Koalisyon Yönetimi'nde danışman kurulu üyeliği yapan İbadi, sonrasında İyad Allavi hükümetinde Ulaştırma ve İletişim Bakanlığı görevini yürüttü.

Bakanlığı döneminde yolsuzluk iddialarıyla karşılaşan İbadi, Saddam döneminde görev alan bürokratların ve Sünni çalışanların devlet kademelerinden uzaklaştırılması politikasını destekledi. Şimdi herhalde bu politikalarını gözden geçirecektir. Eski Başbakan Celal Talabani'ye 2005-2006 yılında danışmanlık yapan İbadi, aynı yıllarda Irak Meclisi Ekonomi ve Yatırım Komisyonu'nun başkanlığını yürüttü.

Dava Partisi’nin siyasi büro sorumlusu ve sözcülüğü görevini üstlenen Haydar el-İbadi, Irak Cumhurbaşkanı Fuat Masum tarafından hükümeti kurmakla görevlendirildiğinde Meclis Başkan Yardımcılığı görevini sürdürmekteydi.

Yeni dönemde sorunlar ve ihtimaller

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Irak'a yeni hükümet kurulduktan sonra daha çok ekonomik destek vereceklerini söylemiş, İran Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Ali Şamhani de İbadi'yi desteklediklerini açıklamıştı. Böylelikle, ABD öncülüğündeki Koalisyon Güçleri'nin 2003'teki müdahalesinden bu yana ABD ve İran yönetimlerinin uzlaşısıyla yönetime gelen Irak hükümetlerinin bir yenisinin daha kurulma ihtimali ortaya çıktı. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY), ülkedeki gelir paylaşımının adaletsiz olduğu ve istikrarsızlık gerekçesiyle bağımsızlık talep ediyor. Terör örgütü Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ile hareket eden Sünni aşiretler ise merkezi hükümet tarafından dışlandıkları ve barışçıl muhalefet imkanlarının engellendiğini ifade ediyor. Uzmanlar, bu durumun fiilen Irak'ın batı ve kuzeybatısında otorite boşluğunun doğmasına ve IŞİD tehdidinin büyümesine yol açacağı değerlendirmesinde bulunuyor.

Maliki döneminde Sünnilerin sivil ve askeri bürokrasi kademelerinden uzaklaştırılması ve demokratik muhalefet imkanlarının engellenmesi, IŞİD öncülüğündeki silahlı grupların Sünni bölgelerde taban bulmasına yol açmış, bu durum ülkenin bölünme riskini artırmıştı.

Böylesine devasa sorunlarla adeta boğuşmak zorunda kalacak olan yeni Irak Başbakanı Haydar El İbadi’nin, bir de Maliki döneminde adeta boğaz boğaza gelmiş Türkiye/Irak sorunları var.

Irak’ın istikrarı elbette Türkiye’yi en az Irak kadar ilgilendiriyor.

Uygulanmış ve başarılı olamamış Irak’ın içindeki unsurların biri birine kırdırılması/artık her kim yaptı ise/ yönündeki politika, Türkiye’nin asla işini gelmez.

Irak’ın refah ve huzuru, içerisinde bulunan unsurların bütünü ile yeni bir MEDİNE SÖZLEŞMESİ yapmasına bağlıdır. Herkesin hak ve adalet ölçüleri içerisinde Irak’ın maddi ve manevi kaynaklarından yararlanması, ana umde olmalıdır.

Irak’ın böyle bir yönetim biçimine evrilmesi için Türkiye, Nuri El Maliki döneminden hızla sıyrılmayı intaç eden bir gayret içersine girmek zorundadır.

İki ülkede de Başbakan değişti.

Türkiye ve Irak’ın şu anda yaşadığı sorunlara yenisini katmayı herhalde en başka Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu istemiyordur. O halde Sayın Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ilk yurt dışı gezisini Irak’a yapması nasıl olur?

Sevgili dostlar bu yazı 04.09.2014 günü gazeteniz Söz’de yayınlandı.

Ve Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu, siz de takip ediyorsunuz son iki gün içerisinde Bağdat’ı ve Erbil’i ziyaret etti. Bölgenin bir insanı olarak neleri düşündüğümüz, nelerin yapılması halinde hem ülkemiz ve hem de bölgemiz için yarar getireceğini öngören açıklamalarımızı yapıyoruz ve bunlar bazen çok erken ve bazen de yıllar sonra yerine getiriliyor.

Temennim Suriye ile ilgili yazılarımın arşiv taraması ile gündeme alınması. Başka çare yok. Çünkü o işin içerisine bizi arkadan iteklemek suretiyle bir Pruva atı olarak sürdüler ve dönüp kaçtılar. Meğer atımız tahtadanmış.