LÜTFEN SERİNKANLI OLALIM

Evet yıllardır yazıyordum, Suriye meselesi başka bir şeye benzemez diye. Ve diyordum ki, Suriye’de bir iç çatışmanın çıkması, aynen Türkiye’de iç çatışmanın çıkması gibidir. Zira orası bir dağılır ise, bütün unsurları ile Türkiye’de taşlar yerinden oynamış olur.

Suriye rejimi ile can ciğer dost olduğumuz, gece gündüz ailece görüşmelerin gerçekleştiği, ortak bakanlar kurulu toplantılarının yapıldığı, Şengenin yerine, Şamgenin kurulma kararı alındığı ve bu alanda önemli çalışmaların başladığı, Asi nehri üzerinde ortak baraj projesinin hayata geçirildiği, Suriye’ye yılda 5 Milyar dolarlık ihracat yaptığımız günleri artık yeniden hatırlatmakta bir yarar yok. O günler çok ama çok gerilerde kaldı.

Suriye’de başlayan iç savaşın adeta bir parçası olduk. Açıktan açığa önceleri İhvanı Müsliminin birer unsuru olan El Kaide, Ennusra örgütlerine destek sağladık. Bunlar Suriye muhalefetinin birliğini sağlamada yeterli olmayınca, bu defa Özgür Suriye Ordusu teşkil edildi ve Türkiye bu orduya lojistik destek sağladı. Çünkü resmi olarak Türkiye hala bu örgüte silah v.s verdiğini kabul etmiyor, Hatay da yakalanan MİT tırında ele geçen silahlara rağmen ta işin başında biz Esed ile 7 saat süren son görüşmeyi yaptığımızda, ilerleme kaydedemeyince, başta Esed olmak üzere tüm Suriye muhalefetine bizden buraya kadar. Kendi işinizi kendiniz Demokrasinin kuralları içerisinde çözünüz. Sakın iç savaşa girme gibi tehlikeli bir oyuna kalkışmayın. İç savaş iç rezalet demektir. Böyle bir işe kalkışırsanız, şunu açık olarak bilin ki, Türkiye bu savaşta kimsenin yanında yer almayacaktır, Suriye’de gerçekleştirilmek istenenler, dünya emperyalistlerinin tezgahladığı oyunun bir parçasıdır. İslam Ülkelerinde yaygınlaştırılan iç savaşlar, ümmetinin param parça hale getirilmesi için iyi dizayn edilmiş ayak oyunlarıdır. Biz iç savaşlar yaşayarak, parçalanarak büyüyemeyiz.

Aslında bir anlamda Ak Parti iktidarları ile başlayan İslam ülkelerinin birlik ve beraberliğini sağlama projesine en büyük darbe vurma girişimleri hayata geçirilmek isteniyor. Türkiye 1 Mart tezkeresi ile böyle bir oyuna getirilmek istendi. Ancak ülke içerisinde çok geniş çaplı yapılan istişareler ve TBMM sine Amatör ruhla gelen yeni Milletvekillerinin gayretleri ile bu plan bozuldu. Şimdi bir yenisini bu coğrafyanın başına sarmak istiyorlar, aman dikkat edin denilse idi, Suriye bu hale gelmezdi, ülke tarihinin en büyük imha hareketi ile karşı karşıya kalmazdı, Türkiye sınırları savaş alanına dönmezdi ve maalesef yıllar sonra 6 ilde dışarı çıkma yasağının ilan edilmesine sebep olan hadiseler ülke içerisinde yaşanmazdı.

Şimdi bir belaya düştük ki, neresinden tutacağımızı bilemiyoruz. Suriye iç savaşının sonucunda güney sınırımızdaki Kürtler Efrin, Ezaz, Kobani, Tilebyad, Sere Kaniya, Amude, Qamışlo, Tirbe Sipe, Derik’i içine alacak şekilde bir Kuzey Suriye Kürdistanı oluşturdular. Suriye Kürtleri başlangıçta Suriye muhalefeti içerisinde yer alıyorlardı. PKK nın kolu olan PYD nin silahlı güçleri coğrafi anlamda bağımsız Rojawa bölgesini oluşturunca, Suriye muhalefetinden çekildiler ve Esed ile anlaştılar. Bu durum dünya aleme aynen böyle ilan edildi. Hatta Kuzey Suriye Kürtlerinin Suriye muhalefeti ile çatışmaya girdiği yolunda açıklamalar geldiğinde, ben aynen şunları yazdım. Aman dikkat edin, Sünni muhalefet kendilerini topladıkları gün, üzerinize gelecekler diye. Olan budur.

Işid’in alel usul hareket eden bir güruh olduğunu ifade edenler var. Olabilir, olmayabilir de. Siz olmayan yönüne bakarak kararınızı vereceksiniz. Zira Kuzey Suriye Kürdistanına baktığınızda, Kobani bir çok açıdan stratejik bir hedefi işaret ediyor. Bunlardan birincisi, Türkiye Kürtleri ile olan sıcak ilişkinin en rahat kurulduğu bir bölge. İkincisi Kobani, Batı Kürdistanın tam göbeğinde yer alıyor. Burası düştüğü takdirde Kürtler arasındaki coğrafi illiyet tamamen elden gidiyor. Yani Suriye rejiminin dağılması halinde, Kürtlerin bağımsız bir batı Kürdistan ilan etme veya federatif bir Suriye yapısı içerisinde yer alma imkanı bütünü ile bertaraf edilmiş oluyor. Şurası unutulmamalı ki, PYD nin fikri yapısı ile Suriye Kürtlerinin bütününün siyasi anlayışı da aynı değil. Yani Işid bu saldırıyı gerçekleştirir iken kendince büyük stratejik hedeflere ulaşmaya çalışıyor ve plansız bir güruh olarak hareket etmiyor.

Olayın Türkiye yansımasında İmralı, Kandil ve HDP bize koridor açın başka bir şeye karışmayın gidelim, Kobane Kürtlerine yardım edelim diyorlar.

Makul ve mantıklı şeyler istemek lazım. Türkiye böyle bir şeyi yapar ise, 35 yıldan beri 40 bin evladını o zaman niye kaybetti sorusu ile karşılaşır. Türkiye’nin bir başka ülke toprağı olan Kandile müdahalesi oldu. Türkiye bunu ülkesinin topraklarını korumak için yaptı. Yoksa hiçbir zaman Irak topraklarına göz dikmedi. Ama şimdi PKK çevreleri Türkiye’de silahlanıp Kobane ye savaşmaya gitmek istiyor. Aslında gidiyorlar da, oralarda bir galibiyet elde edilemeyince, dönüp Türkiye’ye siz bize gerekli imkanı vermediniz diyerek, genel geçer stratejileri çerçevesinde Kobane de huzur yoksa, Türkiye’de de huzur yok demeye getiriyorlar. Şimdiler de silahlı çatışmayı tümü ile bir tarafa bırakan, hem ırki, hem de dini anlamda kardeş kanı akması istemeyen eski Hizbullahın şimdiki siyasi teşkilatı olan HÜDA PAR ın mensuplarına saldırarak, sayıları ülke çapında 10 u geçen insanı öldürüyorlar. Devlet üstüne düşen Hukuki çabayı eksiksiz yerine getirdiği ve Hüda Parın parti teşkilatlarını ve mensuplarını koruduğu sürece, onların bu provokasyona gelmeyeceğini düşünüyorum. Zira Hüda Para saldıranlar, geçmişte başlarına nelerin geldiğini gayet iyi biliyorlar. bunun hiç kimseye bir yararının olmadığını görmeyenler, eski hatalarını tekrarlamaya başladılar.

Bu arada Sayın İç İşleri Bakanının 2006 yılında kırsalda hayatını kaybedip, Diyarbakır’da 7 PKK militanının defni esnasında meydana gelen olaylarda çok önemli bir cümlesi olmuştu. Cana geleceğine cama gelsin diye. Evet o gün olduğu gibi bugün de canlar ve camlar birlikte yerle bir. 10 un üzerinde bu vatanın evladı, nahak yere canından oldu. Eylemlerin devam ettiği sırada Sayın Bakan yaptığı açıklamada, herkes aklını başına toplasın, bu eylemler aynı ile mukabele görür dedi. Evet bu da belki bir yoldur. Fazlaca bir şey söylememe gerek yok. Ama ben hala o günkü moddayım. Cana geleceğine cama gelsin. Devlet serinkanlılığını muhafaza etmeli. Yasa dışına çıkanları bulup adalete teslim etsin. Kana kan, cana can demesin, zaten Demokratik devletlerin böyle bir şeye hakkı da yoktur. Onun hakkı, suçluyu bulup Adil ölçüler içerisinde yargılamaktır.

Son bir söz olarak herkes şunu bilmeli. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi sınırlarını korumaktan başka bir görev sahibi değildir. Zira başkalarının sınırlarını göz dikildiğinde, başkalarının da senin sınırlarına göz dikmesi olağan hale gelir.

Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunun özellikle Suriye’ye asker gönderme veya yabancı askeri unsurların Türkiye üzerinden bu ülkeye geçme konusunda çıkardığı tezkereye, Rusya, Çin ve İran’ın sessizliği korkutucudur. Ve hayra alamet değildir. Kobane Kürtleri bizim kardeşlerimizdir, onlar şimdi muhacir, biz ensar durumundayız. Onlara bakacak koruyacak, kollayacağız. Ancak kimse için 75 milyon Türkiye halkının topraklarını feda edemeyiz, tartışmaya açamayız.