NE Mİ KONUŞTULAR İŞTE AŞAĞIDA

Irak ve Suriye’ye yönelik olarak daha önce çıkarılmış olan tezkerelerin sürelerinin dolmak üzere olması sebebiyle, TBMM sine sevk edilen birleştirilmiş tezkereler, Meclis Genel Kurulunda görüşülerek onaylandı.

Görüşmeler gizli yapıldı. Bu sebeple kimler ne konuştu bilmiyor muyuz? Hayır böyle bir şey yok. Üç aşağı beş yukarı daha önce sahip olduğumuz tecrübe sebebiyle, her şeyi biliyoruz.

Tezkereyi Meclise sevk eden Ak Parti Hükümetinin sözcüleri bu tezkerenin gerekliliğine vurgu yapmışlar, gerek Irak ve gerekse Suriye de ülke güvenliğine tehdit oluşturan gelişmeler olduğundan söz etmişler, yasa dışı örgütlerin sınırlarımıza gelip dayandığını, bu sebeple Türk Ordusunun hükümetin kendisine verdiği/vereceği yetkiler dahilinde bu ülkelere operasyon yapmasının elzem olduğunu anlatmışlardır. Bu tezkerede hükümet sözcüleri, hiç kuşkusuz IŞİD olayına ağırlık verecekler ve onların nasıl kana susamış bir terör örgütü olduğunu anlatacaklardır. Yani Irak ve Suriye tezkereleri birleştirilerek getirilmiş olmakla, asıl hedefin Suriye ve IŞİD militanları olduğu ifade edilecektir.

Zaten her iki tezkerenin birleştirilerek getirilmesindeki amaç, barış sürecinin devam ettiği PKK ile iplerin atılmamasını temindir.

Ama İmralı, Kandil ve HDP çevreleri söz konusu tezkereye destek vermelerinin söz konusu olmadığını hemen açıkladılar. PYD lideri Salih Müslüm de aynı yönde beyanda bulundu. Türk ordusunu Kobani de istemediğini söyledi.

Zaten veremezlerdi de.

Zira Irak’a yönelik tezkerenin içeriğinde PKK unsurları ile savaş ta vardır. Aslında Türk Hükümet sözcüleri, dünyanın IŞİD olayına yönelik olarak yapmış oldukları açıklamalarda bir tarizde de bulundular ve neden IŞİD için gösterilen hassasiyet, PKK için şimdiye kadar gösterilmedi diye en üst perdeden itirazlarını ortaya koydular.

Anlaşılır olması için, bu açıklamanın altını çizmemiz gerekiyor.

Türkiye barış görüşmeleri yaptığı ve bir daha dönülmez süreç olarak görülen barış meselesinin zarar görmemesi için, acaba PKK unsurlarını da kapsayan bir yurt dışı harekatı tezkeresine koymasa idi, daha doğru davranmış olmaz mı idi. Hem, Batı dünyasının IŞİD e yönelik olarak gösterdiği hassasiyeti, PKK unsurlarına göstermedi, Türkiye’nin elini güçlendirecek bir eylemde bulunmadı diyeceğiz, hem PKK ya yönelik tezkereye hüküm koyacağız, hem de barış süreci devam ediyor diyeceğiz… Muhataplarımızın böyle bir girişimi desteklemesi beklenemezdi, bu onların takip ettiği reel politiğe uygun da düşmezdi.

Türkiye buna mukabil ne yapalım, benim dağlarımda 5-10 bin militan barınıyor, okullarım yakılıyor, yollarım trafiğe kapatılıyor, halkıma vergiler kesiliyor, insanlar gece yarıları yollarda durdurulup, kimlik kontrolüne tabi tutuluyor, halkım örgüt mahkemelerinde yargılanıyor, köy korucularım üçer beşer kaçırılıyor, gencecik çocukların uluslar arası sözleşmelere aykırı olarak dağlara götürülmesine göz yumuluyor, barış süreci devam ediyor diye tedbirlerimi almayayım mı, elim kolum bağlı oturayım mı derse, doğrusu buna da cevap vermek çok zor.

Ben bundan bir buçuk sene kadar önce İstanbul’da Diyarbakır İmam Hatip Okulu mezunlarının/tabii bunların hiçbirisi şu anda imamet görevini yapmıyor, yapsa idi de başımızın tacı idiler/ bunlar içerisinde bu ülkenin en üst düzey bürokratları, siyasetçileri, bilim adamları, yazarları, çizerleri, yayıncıları da vardı, yaptığı toplantıda söz almış ve bu işi tarafların iyi niyeti çözer, fakat bu bir savaş, kimse mağlup oldum denilsin istemiyor, o nedenle işimiz çok zor demiştim. Anlayın artık.

Tezkereye MHP kanadı tam destek verecektir. Zira MHP sözcüleri, bir süreden beri hükümete çağrıda bulunarak, yerinizde oturmayın, gidin İŞİD in elinden vatandaşlarımızı alın getirin(49 rehine için özellikle) ve bu terörü sınırlarımızdan silin süpürün diyorlardı. Şimdi de aynı şekilde fikirlerini beyan edecekler ve eminim hükümetten çok daha üst perdeden, bugün “namus günü, şeref ve haysiyeti kurtarma günü, bakın Süleyman Şah Türbesinin etrafındaki askerlerimize de şöyle oldu, böyle oldu” gibi çıkışlar yapacaklar ve bu nedenle tezkereye sonuna kadar destek olacaklardır. Onlar ayrıca tezkerenin hem Irak’ı ve hem de Suriye’yi kapsamasının, PKK unsurlarına verilecek ders bakımından pek önemli olduğunu vurgulayacaklardır. Ve ilaveten PYD nin PKK nın bir kolu olduğunu, Türkiye ordusunun sınıra dayanan Işid terörüne karşı harekete geçerken, PKK nın kolu olan PYD nin HPG güçlerini de unutmaması gerektiğini, onlara silah v.s vermek gibi bir eylemden zinhar kaçınmanın şart olduğunu vurgulayacaklardır.

CHP ye gelince, CHP Türk ordusunun sınırlarını korumasının önemi üzerinde duracaklar ve özellikle tezkereyi neden ayrı ayrı getirmediklerini hükümete soracaklardır/sormuşlardır. Dönüp hükümete “siz PKK ya yönelik ve tabii ki Irak’la ilgili tezkereyi ayrı getirmemekle, işin içerisine IŞİD e karşı Suriye tezkeresini birlikte düzenleyerek, bizi tuzağa düşürmeye çalıştınız, yarın milletin huzuruna çıkarak bakın CHP, PKK ile mücadelemizi engellemeye çalıştı propagandasını yapacaksınız diyecek ve orduyu yarın Suriye içlerine bir kara harekatı yapmak üzere sokarsanız, orada karşınızda IŞİD den başka PYD nin HPG güçlerini de bulmanız mümkündür, diğer yandan pusuda bekleyen Rusya, Çin ve İran gibi ülkelerin bu eyleme karşı tutumları hiç de hoşgörülü olmayacaktır, orduyu bir bataklığın içerisine sokmayın diye de ekleyeceklerdir/eklemişlerdir.

Yukarıda da değindik, Türk ordusunun Kobani bölgesinden başlayarak IŞİD güçlerine karşı harekata geçmesi, en beklenen tavır olarak düşünülüyor. Böyle bir durumda ordu, uluslar arası niteliği haiz olmayan PYD nin HPG güçleri ile birlikte bir süpürme harekatına girişmeyi düşünmez. Yanında bir başka silahlı unsurun varlığını tabiatı gereği kabul etmez. Bu durumda da ne İmralının, ne Kandilin ve ne de HDP nin tezkereye evet oyu vermesi tabiaten mümkün görünmüyor. HDP sözcüleri TBMM sinde bunu açıkça ifade edecekler ve hükümete dönüp, siz nasıl barış görüşmesi yapmış olduğunuz örgüte yönelik olarak,dünya IŞİD için gösterdiği hassasiyeti PKK için göstermedi diyorsunuz, yetmiyormuş gibi Irak tezkeresine PKK ile mücadeleyi de dahil ediyorsunuz diyeceklerdir/demişlerdir.

Görüyorsunuz değil mi, daha bu bir savaş değil. Hükümetin ifade ettiğine göre, Uluslar arası kuruluşların, Devletlerin birlikte harekat etme kararı alması halinde bir ön tedbir dese de, savaşı çağrıştıran her bir adım, her birerlerimizin zihnini allak bullak ediyor.

Kolay değil, ismi savaş olmasa da, biz dünyanın başına bela olan/bundan böyle de olacak olan örgüte karşı gelin birlikte hareket edelim dediğimiz halde, kimse bizi dinlemedi, o halde herkes başının çaresine baksın demek için çıkarılan bir tezkere olsa da, içerisinde savaş kelimesi veya ihtimali geçiyor ya, rüzgarı yetiyor.

Son bir uyarı görevimi yerine getireyim. Hani bir ara Süleymanşah türbesine ardı arkasına bir iki bomba attırırım, sonra Türkiye toprakları saldırıya maruz kaldı, ben de uluslar arası hukuktan doğan topraklarımı koruma kollama görevimi yerine getirmek için Suriye topraklarına girdim senaryosu Dış İşleri Bakanlığında konuşulmuş ve bu basına yansımıştı ya, biz böyle bir şey yapmadık, yapmayız da, dikkat edelim, bizi yıllardır sıcak bir savaşa sürüklemek isteyen iç ve dost bellediğimiz dış düşmanlar bu eyleme kalkışmasınlar, Süleyman Şah denilen bir türbe yumuşak karnımız olmasın, evlatlarımızın geleceği kararmasın.