OĞLUM YÜZME BİLMEZDİ

Evet Ayşe Ana oğlun yüzme bilmezdi, ama çok şükür ki hırsızlık da bilmezdi, bu sana yeter desem yüreğin buz bağlar mı ki. Ateş düştüğü yeri yakar. Ama Ayşe Ana şunu bil, senin oğlunun ateşi, hiç kuşkusuz hutameden beterdir.

Ermenek maden cinayetinde artık hayatlarından ümit kesildiği söylenen işçilerden Tezcan Gökçe’nin annesi Ayşe Ana oğlu için, oğlum yüzme bilmezdi, ne yaptı suyun içerisinde acaba diyor. Tezcan’ın babası Recep Amca ise, hala bir ümitle bekliyor, ne oldu bana doğruyu söyleyin, yoksa kötü bir haber mi var? yok diyorlar valla bir haber yok, işte çalışmalar sürüyor. He ya çalışmalar sürüyor diyor Recep amca.

Hiç kuşkun olmasın Recep amca çalışmalar sürecek ve o meş’um haberi de sana verecekler. Yaptığımız çalışmalar neticesinde 18 işçinin cansız bedenine ulaşıldı diye haberler yapılacak.

Bir sonraki kaza haberine kadar demeden işte bir yenisi daha geldi. Bir trafik kazası ve 13 ölü.

Bizde kazadan, ölümden çok ne var.

Her yer kaza, her yer ölüm.

Bakın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Bakanımız ne diyor.

İtiraf tabii ki. Bakın ben geçenlerde İstanbul’daki asansör olayında da söyledim bunu. Acı gerçekler var. İmar rantı yok mu bu memlekette? Ben bunları söyleyince bazıları tepki gösteriyor ama kimse kusura bakmasın. Sözlerim nereye gidiyorsa gitsin. Belediyeye ise belediyeye, bakanlığa ise bakanlığa, kendi bakanlığıma ise kendi bakanlığıma. Bu kadar da açık konuşuyorum. İnsanlar ölüyor, içimiz yanıyor. Bazı şeylerin açık açık konuşulması gerekmiyor mu?”

Bakan’ın imar rantları ile ilgili “sözlerim nereye gidiyorsa gitsin” şeklindeki meydan okuması, akıllara bakanlığın daha üstündeki yetkilileri getirdi diyor gazete.

Sizin Ermenek’teki ilk temaslarınızın ardından, CHP milletvekillerinin de bulunduğu ortamda bu madenin kapatılması gerektiğini söylediğinize dair haberler var internette. Bu mu düşünceniz? Diye soruyorlar Sayın Bakana.

Bakın benim söylediğim şudur. Açıkça söylüyorum. Kim alınıyorsa, sözlerim kime gidiyorsa gitsin. İçim yanıyor benim. Gerçekleri konuşmayacak mıyız? Şunu söylüyorum… Soma’da 301 kişi öldü. Daha birkaç gün sonra ‘İlla ki maden tekrar açılsın’ dendi. Bunu oradaki işçi de istedi, işveren de istedi, esnaf, yöre halkı, herkes istedi. Bölge halkından gelen bu talep doğrultusunda, yaşanan sosyal sorunlar üzerine, yetkililer, mülki amirler, bölge milletvekillerine kadar herkes açılması için talepte bulundu, baskılar yaptı”

Sayın Bakan bunlardan başka şeyler de söylüyor.

İnsanlar bir takım ideallerle ortaya çıkarlar 50 li yaşlara, bilemedin 60 lı yaşlara kadar.

Ben çok örneğini gördüm, bu yaşlardan sonra başlar bir muhasebe. Başlar bir iç sızısı, başlar can acısı, başlar baş ağrısı.

Ben ne yaptım, niye yaptım, niçin yaptım, ne amaçla yaptım diye.

Hele ki idealleriniz dünyalık için ise, işte o zaman yandı gülüm keten helva örneği karşınıza her gün büyüyen bir heyula gibi çıkar yaptıklarınız ve helal haram dedemeden biriktirdikleriniz. Acı içinde acı, hicran içinde hicrana sebep olur.

Yani serde gençliğin olduğu demlerde, kazanayım, daha çok kazanayım, biriktireyim, evlerim, hanlarım, hamamlarım, saraylarım olsun. Bir bir daha. Yetmez bir bir daha.

Hiç unutmuyorum, bir defasında Elazığ da anlatmışlardı. Elazığlı bir ağa varmış. Oturmuş arkadaşları ile sohbet ediyormuş. Yine kendisinin zenginliğinden dem vurmuş yanındakiler.

Ya siz de bene zengin, mengin diyirsiz, ya benim İstanbulum mu, Ankaram mı var. Eleziz bile benim değil, 35 tene köye, 15 apartumana zenginlik mi diyersiz.

He valla buna da zenginlik mi denir?

Hümeze suresinin anlamını şimdi vermenin tam zamanı

 “Veyl olsun, Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin haline(yazıklar olsun).

O(mal biriktiren) malının, kendisini ebedileştirdiğini sanır.

Hayır, Yeminler olsun ki, o, Hutameye atılacaktır.

Hutamanin ne olduğunu sen ne bileceksin.

O Allah’ın yüreklere işleyen tutuşturulmuş ateşidir.

Şüphesiz uzatılmış direkler arasında(bağlı oldukları halde)ateş onların üzerine kapatılacaktır”

Hani işçinin emeğinden kesen, çıkarılan her kanunu ne hikmet ise, kendi lehine yorumlama becerisi gösteren,

Yerin yüzlerce metre altında adeta her dakika yağan yağmur gibi damlayan suların altında saatlerce kazma sallayan bir insana, çalışma saati eksik kalmasın diye, yukarıda, gün yüzüne çıkıp bir lokma ekmek yemeyi çok görenlere bizim söyleyeceğimiz ne var?

Sayın Bakan iki yüz metre kadar madene girdik, % 35 eğimli bir yer burası, her metrede adeta yerin dibine gömülüyormuş gibi bir his geliyor insana, çıkıncaya kadar damlayan sulardan adeta sırılsıklam olduk, nefeslerimiz kesildi, takatimiz tükendi, ya işçiler bizim gittiğimizin iki üç katı mesafelere hem de derinlere gömülerek gidip geldiklerinde ne çekiyorlar, Allah bilir, asansör yok, çıkarılan madenin yukarı çekilmesi için oluşturulmuş bir sistem yok, bu böyle olmaz, bunların tamamının kapatılması lazım, Sökede meydana gelen maden kazasından sonra, bu madenin açılması için, araya girmeyen kalmadı, milletvekilleri dahil.

Tabii bu kadar baskıya kimse dayanamaz demeye getiriyor Sayın Bakan ve madenin açıldığını ifade ediyor.

Başta kavak yelleri esecek zamanlar geride kaldığından, muhasebeler başlıyor, Salim vicdan ölmeden adeta insanı öldürmeye başlıyor.

Oğlum yüzme bilmezdi, ne yaptı acaba orada diye intizarda bulunan Ayşe ana, yine de kimseye toz kondurmuyor, yüzme bilseydi çeker çıkardı demeye getiriyor. Tabii diyemiyorsun anam senin oğlun yüzme değil, uçma bilseydi bile bu cehennemden çıkamazdı.

O işveren siyaset yapmış ve belli ki, siyasetin getirdiği nimetlerden yararlanmak için tüm gücünü kullanmış ve madeni kapmış. Bu adama kim izin verdi, nasıl verdi, hangi şartlarda verdi, bu adam kimlere ne diller döktü, kimleri aracı yaptı elbette biliniyordur. Esas bunlar bulunup çıkarılmadığı sürece, daha çok maden kazaları, pardon cinayetleri olur. Bu maden işi de futbol gibi. 35 inden sonra kimseye iş vermezler. Çünkü o zamana kadar madene sallanan kollar takatini yitirir, iş yapamaz hale gelir.

Maden kazası denilen cinayetlerden sonra ortaya çıkan ailelerinin hiçbirisinin çocuğu 15 yaşında değil. hepsi de 3-4 yaşlarında çocuklar. Kadınlar 20-25 aralığında dul, çocuklar 3-5 yaşlarında yetim kalıyorlar.

Bir çocuk, anne babam suyun içerisinde çıplak mı şimdi, üşümez mi demiş. Gel de dayan.

Zaman zaman anılarıma müracaat ediyorum, kusuruma bakmayın. Siyasetin ilk adımlarının atıldığı günler. Parti bizi Ankara’ya çağırmış. Havaalanındayız. İlin o günlerin yerel siyasi figürlerinden birisi bana “nereye gidiyorsun.Ankaraya dedim. niye dedi. İşte beni de çağırmışlar görüşmeler yapmaya gidiyorum dedim. Eee senin paran var mı ki siyasete soyundun dedi. Ne parası dedim. ne parası olacak, siyasete giren para harcar, masraf yapar dedi. Ne kadar para lazım dedim. en azından bir 300 milyarın olması lazım.(şimdiki üç yüz bin lira). Ne olacak bu para dedim. ya ne olacağı var mı? Yüzünü ilçeye verirsin, yüzünü teşkilata verirsin, yüzünü kendin harcarsın. Benim bu kadar param yok ama, diyelim ki, ben bu parayı buldum verdim, sonra nasıl çıkaracağım dedim. Ya nasıl çıkaracağım var mı dedi. Bütün vekiller Müteahhitlerle işbirliği yapar, onların aldığı ihalelerden yüzde on alır, harcadığının on mislini kazanır dedi. Valla benim böyle bir param yok, olsa da vermem. Ben Allah’tan korkarım. Böyle bir para kazanma şekli mi olur. Benim ideallerim var. 45 yılın ideallerini, öyle bir iki çürük çarık para pul için heba etmem. Kazanırsam siyaset kazanır, kazanmaz isem bir şey kaybetmem. Allah bana haram para yedirmesin. Buradan gelen haram para bu milletin parasıdır, hatta bu ümmetin parasıdır. Onlardan helallik istenmeden insan bu yükün altından nasıl kalkar kardeşim. Sonra benim ilmim var, irfanımın olduğunu düşünüyorum, yazıyorum, çiziyorum, çok sayıda olmamakla birlikte nitelikli şiirlerim var, Hukukçuyum, İlahiyatçıyım bunlar bu ülkenin siyaseti için yetmez mi dedim. Adam döndü bana, sanki ben hiçbir şey söylememişim gibi, bunların ne ehemmiyeti var dedi. Evet aynen böyle dedi.

İçim bir hoş, garip duygular içerisindeyim. Artık ağlamayı, hüzünlenmeyi bıraktım. Kimse kusura bakmasın hırslanmış, öfkelenmiş ve daha da ötesi kinlenmiş bulunmaktayım, haksız yere mal biriktirenlere ve durup dinlenmeksizin sayanlara.

Sayın sayın. O biriktirdiklerinizden ekmek peyniri bile doğru dürüst yiyecek bir sağlığınız olmayacak. Arkadan birileri gelip har vurup harman savuracak, üzerinde adeta tepinecek ve alaylı alaylı bir tarzda, avanak mal biriktirip duracağına, biraz da aklını başına toplasa, biraz da elini vicdanına koyarak hareket etseydi ya yememiş de biriktirmiş moruk diyecek… haklı olarak.

İman ve inancımız “doğruluğumuzun-dürüstlüğümüzün” teminatıdır diye insanların önüne rahat çıkıyorduk. Şimdi o insanlar suratımıza tokatlar vurarak yaptıklarımızı sorguluyorlar ve açık bir şekilde bize karşı saygılarının kalmadığını ifade eden yazılar yazmıyorlar mı, işte en çok da bu zoruma gidiyor. Keşke insanların biri birlerini hırsızlıkla suçlamadığı bir ülkede yaşasaydık.