OLUR İNŞALLAH

2002 öncesinde yazdığım yazılarda Türkiye’nin kendimce önemli bulduğum projelerine parmak basmışım.

Ve şöyle demişim.

Bugün Türkiye’nin en büyük problemi enerji açığını kapatmak ise, ikinci en önemli sorunu tarım alanında verimliliğin arttırılmasını sağlamak ve üçüncü en önemli probleminin ulaşım sektöründeki kağnılı dönemin sona erdirilmesini temin etmektir.

Sıra sıra gidelim.

Enerji.

Türkiye büyük bölümü ile bir Asya, petrolü ifade eden ismi ile bir Ortadoğu ülkesi olmasına rağmen, enerji konusunda bölgesindeki bütün ülkelerden fersah fersah geride bulunuyor.

Bizim ne doğal gaz kaynaklarımız ve ne de kendimize yetecek miktarda petrolümüz var.

Hidro Elektrik santralleri ile enerji sorunumuzu gidermek için başvurduğumuz projeler ihtiyaçlarımızı karşılamaya yetmemektedir. Yılda neresinden bakarsanız bakın 30-35 Milyar dolar miktarında bir parayı biz yabancı ülkelere vermek zorundayız. Doğru düzgün sanayi mamulü ihraç eden bir ülke olmadığımızdan, insanlarımızın boğazından keserek elde ettiğimiz tarım ürünlerini yok pahasına başta Rusya olmak üzere Avrupa ülkelerine ihraç ediyoruz, buradan gelen paralarla da enerjideki açığımızı kapatmaya çalışıyoruz.

Açık sadece enerji alanında mı, pek tabii değil, sanayi mamullerinde de gelişmiş ülkelerle, hatta Kore ile kıyaslanmayacak şekilde gerideyiz. Su kaynaklarımız üzerinde kuracağımız hidro elektik santralleri, öyle görünüyor ki, istiap haddini doldurdu. O halde başka türlü enerji üretimini sağlayacak projelerin geliştirilmesine acilen ihtiyaç var. Bunlar ne olabilir diye sormuşum ve cevap olarak bir gün olsun gecikmeye mahal vermeden en azından 2-3 nükleer santral üretimine ihtiyacımız var. Bakınız Fransa’da nükleer santral sayısı 58. Hatta Petrol Zengini olan Suudi Arabistan bile nükleer santral kurma çalışmaları yapıyor. Bizim zaman itibariyle çok

büyük kaybımız oldu. Bundan sonra kurulacak hükümetlerin bu konuya acilen el atması lazım diye eklemişim.

Tabii 2000 yılının ilk aylarında ve takip eden yıllarda bu konuya ilişkin olarak yazdığım yazılarda, düşünün bir kere her sene 30-35 Milyar dolar paranın cebimizde kaldığını. Bu ara ile neler yapılmaz neler demişim.

Ülkenin enerji konusunda yapmak zorunda kaldığı büyük harcama hiç kuşkusuz sanayiciye de, tarım alanında faaliyet gösteren çiftçiye de yansıyor ve bu kesimin insanları yüksek maliyetler ile ürettikleri mallarını gerek iç piyasaya satarken ve gerekse dış piyasaya pazarlar iken, rekabet sorunu ile karşı karşıya kalıyorlar. Bir süre sonra üretim alınandan çekilmek zorunda kalıyorlar.

Hani hatırlayın incikten boncuğa kadar Japon mallarını satan PASAJLARA sabah akşam gittiğimiz günleri. Bu kadar basit malların bile üretimini enerji dar boğazı sebebiyle karşılayamayan Türkiye, daha ucuza bulduğu el alemin çürük çarık mallarını matah eşyalar gibi aldı ve herkes evinin en güzel mekanlarını bu mallara ayırdı. Korelilerin, Japonların kahve fincanlarını, kahverengi ayran bardaklarını vitrinlerimize koyduğumuz günler.

Aradan 13-14 sene geçti. Nükleer santraller ile ilgili ihaleler sanıyorum 2013 yılında yapıldı. Şimdi iki nükleer santral inşaatı sürüyor. Bu santrallerin bitim tarihinin 2023 yılı olacağından falan söz ediliyor. Tabii 2000 li yıllarda yılda 30-35 Milyar dolar enerjiye para harcar iken, şimdilerde yılda 60 Milyar Dolar para harcıyoruz. Yani yapmış olduğumuz ihracattan gelen her yüz liranın 24 lirasını petrole vermek zorundayız. Bu konuda yapacağımız harcamalar bundan sonra ki yıllarda tahminlerimizi aşan bir oranda yükselecektir. Bu malları satanlar da bir nazlı bir nazlı ki sormayın. Örneğin İran her sene Türkiye’ye adeta kök söktürüyor. Neymiş almayı vaad ettiğimiz doğal gazı almamışız da, onlar da planlamalarında sıkıntıya düşmüşler de, o halde verin bakalım almadığınız malın bedelini. Bunlar da bir İslam ülkesi. Ve Türkiye, daha sonraki yıllarda zora düşmemek için, ya mecburen bu bedeli ödüyor, bedel de öyle böyle değil, milyarlarca dolar, ya da tahkime falan gidiyor. Tahkim işinden de şimdiye kadar bir sonuç elde etmiş değil.

Siyasetin dışında olduğumuz yıllarda ki duyarlılığımız herhalde şehrin dışına taşmamış olacak ki, o yıllarda hemen bu konulara el atılmadı. Hani bir konuda Uluslar arası ihaleye çıkmak ve sonuç almak hadi diyelim iki

sene sürsün. 10-12 sene de santralin kurulması, geldik mi 2014 yılına. Yani şimdi bizim dışarıya enerji alanında beş kuruş harcamayacak yılımız olmalı idi. 60 Milyar dolar paranın cepte kalması. İnanılmaz bir güç katardı Türkiye’ye. Bakın şu Karadeniz de doğal gaz veya petrol aramalarına 2013 yılına kadar 2,5 Milyar dolar harcamışız. Hala bir sonuç yok. Acaba diyorum, gücümüzü nükleer santrallerin bir an önce bitirilmesine harcasak ve bir üçüncüsünü bu paralarla biz yapsak nasıl olur? Biri Karadeniz’de karanlık suda balık avlamak, diğeri garantili üretim.

Enerji alanındaki tablo çok aydınlık değil. Nükleer santrallerimiz bitinceye kadar asgari 700-800 Milyar dolar enerjiye para harcayacağız. Aklım karışıyor valla.

Tarım ile ilgili konuda Sayın Bakanın geçen A Kanalda açıklamaları vardı. Türkiye’nin 60 Milyar dolar civarında tarım ürünü hasılamız olduğunu söyledi. 2013 yılı itibariyle 17.5 Milyar dolarlık ihracat, 15.3 Milyar dolarlık da tarım ürünü ithali yapmışız. Yani nerede ise el elde baş başta. Tarım ürünü alanında dış piyasa ile olan ilişkilerde nerede ise açık yok. Eeee bu yeterli bir şey mi? kesinlikle değil. Ya bizim zaten doğru düzgün başka bir ihraç alanımız yok ki. Bir tarım ülkesi olarak 17.5 Milyar dolar ihracat, 15.3 Milyar dolar ithalat. Bu da rantabl bir durum değil. Bari bu alanda ihraç ettiğimiz mallardan elde edilen dövizler cebimizde kalsa idi. Hayır o da yok. Tarım alanında ihraç ve ithal rakamları toplandığında, gayrı safi milli hasılanın 60 milyar dolar olması nasıl sağlanıyor, onu da çok bilmiyorum.

Tarımsal sulamada çiftçilerimiz inanılmaz sıkıntılar çekiyor. Her sene, ama her sene tarım sulamasında enerji kullanan çiftçiler, kullandıkları enerjinin bedelini ödemede sıkıntı yaşar iken, diğer taraftan sulama birliklerine olan borçlarını ödeyemiyorlar. Görüyorsunuz değil mi enerji açığının nelere mal olduğunu.

Türkiye çiftçisini tarlada tutmak zorundadır. Başka çıkarı yok. Bunun için de ürettiğini satabilecek pazara, tarımsal sulamada kullanacağı suyun bedeli ile enerji parasını ödeyecek güce, üstelik cebinde para kalacak imkana sahip olması lazım çifitçimizin.

Sayın Başbakan bugün hemen her alanda yeni reform paketi açıkladı. Bunlardan sonuncusu taşımacılıktan lojistiğe dönüş. Yani her aklına esenin batıdan aldığı malı doğuya, doğudan aldığı malı batıya taşıması döneminin sona ermesini arzuluyor Sayın Başbakan. Buna sonuna kadar katılıyoruz. Ama bu nasıl yapılacak, işin öncülüğü kimde?

Hiç kuşkusuz hiçbir vatandaş kalkıp ta batıdan doğuya, güneye, güneydoğuya stratejik özelliği olan yol yapamaz. Bu işi devlet planlayacak, devlet yapacak.

Evet 2005 yılında Diyarbakır’da Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım bey PTT BANKIN açılışını yaptıktan sonra parti il binasında toplantı yapmış ve kimilerini dinleme zahmetinde bulunmuştu. Bendeniz de orada aynen şunları söyledim. Sayın Bakan, bakınız ülkenin hemen her alanda yapmış olduğu iyileştirici hamlede bölgemiz en sona kalıyor. Lütfen bundan vazgeçilsin. Konyaya da, Erzuruma da, Karsa da hızlı tren seferleri gitsin. Zaten batıya gidiyor. Ama Diyarbakır başta olmak üzere Güneydoğu da bu ilgiden mahrum kalmasın mealinde bundan daha uzunca bir konuşma yaptım. Sayın Bakan tekrar söz aldı, gözleri yaşardı ve ben hayatımda planlama yapmadan hiçbir konuda söz vermedim. Ama Cavit Bey beni çok hislendirdi. Söz Ankara’ya döner dönmez Güneydoğuya hızlı tren seferlerinin yapılması için çalışma başlatacağım dedi. Aradan 9 sene geçti. Henüz yapılan bir şey yok. İşte size taşımacılıktan lojistiğe açılan bir kapı. O gün söylemişiz, bugün Türkiye’nin yeni ekonomik planlamasında gündeme gelmiş. Olur inşallah.

Ha yol demişken Saygıdeğer Planlamacılar, Diyarbakır Çermik, Adıyaman Gergeri kat edip Ankara/Diyarbakır yolunu gidiş gelişte 200 kilometre kısaltacak yolu unutmayın, olur mu? Bu yol hem lojistikte, hem de stratejik alanda çok önemli. Ben çalışma başlatmıştım, inşallah sizler bitirirsiniz.