BATI’YI SARSACAK PARİS OLAYLARI!! (II)

Evet sevgili okurlar!

Dün sizinle yapmış olduğumuz sohbette başlık olarak kullandığımız "Batı'yı Sarsacak Paris Olayları" kavramı, kapsamlıydı…
Çünkü tarihsel olarak, bir çok mevzuyu barındırmaktadır..
Özellikle, İslam'i açıdan…
Tabi ki, İslam ülkelerinin yaşadığı hal-i durumun, daha açık ve net bir şekilde, görünmesi yönünde, önemli bir başlık!
Bugün, aynı minval üzerine, daha kapsamlı, sohbet edeceğiz…
Ve kilit bazı olayları da irdeleyerek, kaleme alacağız…
Evet! “Batı’yı sarsacak Paris Olayları...”

Aslında çağdaş dünyamızın yani küresel bir dünyanın yaşamakta olduğu insanlık dışı vahşete medeniyet adı veriliyorsa…
Yani olayları ters yüz edip kirlenmişliği makyajlayarak insanlığa sunulmaya çalışıyorsa..
Diyeceğimiz şudur…
Vay "insanlığın" haline…
Vay çağdaş medeniyetin haline!…
Vay Avrupa'nın gelişmişliğine..
Topyekün küresel bir çürümüşlüğün batağında debelenip duruyor…

Bize göre Paris’te yaşanmakta olan olaylar yalnız Paris’i sarsmıyor…
Ya da Fransa'yı…
Batı dünyasının tümünü sarstığı gibi Ortadoğu’yu da sarsıyor..
Daha da ilerisi, Uzakdoğuyu da sarsıyor..
Kısacası, çin seddinden Adriyatik denizine kadar olan coğrafyanın tümünü sarsmaktadır…
Yani "Dünya" derin bir girdap içerisinde, sarsılıyor…
Kanaatimiz şudur ki, bu sarsıntı yalnız kendi halinde kalmayacak…
Tek eksende; devam etmeyecek?!…
Büyüyecek..
Farklı etkenlerle, domino taşı misali yeni sarsıntılara çağrışım yapacak...

Küresel depremler…
Maddi ve manevi depremler…
Günümüzdeki insanlığın karşı karşıya kaldığı vahşi depremler…
Öylesine caniler, öylesine canavar ruhlu, aşağılık karekterler vücut bulmaktadır ki, mazallah!…
Hepsi birer hayvan gibi!...
Lakin, hayvan derken, ormanda yaşayan, besleyip büyüttüğümüz, etini yediğimiz, sütünü içtiğimiz hayvan değil..
Çünkü "o hayvan" masumdur..
Şuur sahibi değil.. İdrak sahibi değil.. Sorumluluğu yoktur..
Zira Allah'a karşı mükellef değildir…
Velev ki, o hayvan, yırtıcı aslan, timsah, yılan olsa bile!…
Ama, İnsan için durum öyle değil…
İnsan, tüm meziyetlere sahip olmakla beraber, o canavarlar gibi şuursuzca canavarlaşıyorsa, vahşileşiyorsa ve buna da çağdaş medeni dünya adını takıyorsa; "O insan, insan" olamaz!…
İnsanlığı en alçak "çukura" sürekleyen, mahlukata dönüşür…
Başka bir şey diyemeyiz.

Netice itibariyle, zincirleme olarak müstebit, zalim, zorba, ceberuti rejimler, insanlık üzerine demoklesin kılıcı gibi sallandıkları, varlık gösterdikleri müddetçe, hiçbir yerinde insanlık vasfından, insanlık şeref ve haysiyetinden söz edilemez..
Aranılması da mümkün değil…
Güçsüzün güçlüye karşı, zayıfın kuvvetliye karşı, fakirin zengine karşı yenik düştüğü bir dünya, hiçbir zaman adil olamaz, demokratik olamaz, hukukun üstünlüğünü bünyesine taşıyamaz…

Hukukun üstünlüğünü tanıyamaz, saygı bile duymaz, duyamaz…

Karakteristik olarak bir canavarlaşma, maymunlaşma veya domuzlaşma halini alır…
İşte batı dünyasının yaşadıklarını, bize göre “Paris olayları Batı dünyasını sarsıyor” başlığı yerine “Paris olayları kölemizi sarsıyor” demek daha doğru ve yerli yerinde olur…

 

***

 

Kainatın yaradılış kanunu olan fıtrat, yani hilkat kanununa göre

Yer küresi…
Yani dünya…
Uzay boşluğunda, çok hızlı dönen ve bağımsız bir yapıya sahip…
Eğer ki, bir gün görüngesinden çıkarsa.. Ki bekleniyor..
Başka bir gezene çarpar, paramparça olur ve böylece; kıyamet günü yaşanmış olur…


***

İşte, dünyanın seyri şuan bu minvalde, dönüyor…
Şu bir hakikattir…
Zulüm…
Her kimin elinde, yapılırsa yapılsın.. Yapan; zalimdir… O zalim; yaptığı zulüm, er ya da geç "kendisine" döner..
Ve sahibini; devirir, bitirir hesabını sorar…
Nitekim yer küresindeki "insanlık dışı" zalim mevcut düzenlerin "varlıkları" zulümle, olmuştur. Ama yıkımları da, akıbetlerinin husranla son bulması da; yine onların "zulümlerinin" kendilerine dönüşüyle olmuştur..

***

 

Sevgili okurlar...

Hiç kuşkusuz ki bu küresel ruhi bataklığı kurutabilecek tek güç vardır..
O da, Allah'ü teladır…
Kurtuluşa dair mucizevi bir el ile ansızın gelebilir…
Her şeyi ters yüz eder…
Küfürden, mezalimden oluşan dünya yeniden aydınlığa, gerçek insanlığa yakışır medeniyete yönelir…
İlahi yasaların, hükmüyle aydınlık bir yer küresine, sahip olabiliriz..
Ki öyle ümit ediyoruz ki, bu da çok yakındır…

Zira insanlık tarihi hep bize bunu göstermiş ve bunu okutuyor.

***

 

Ama bunu yanlış okuyanlar kendilerini büyük gafletler içerisinde görmezden geliyorlar…
"Summun, bukmun, ummun" gibi..
Bu kavramlarla kendi kendilerini teselli ediyorlar..

Yani dili var dilsizdir…
Kulağı var sağırdır…
Gözü var görme engellidir…
Ne yazık ki bugün küresel dünyamız, bu üç kavramın paralelinde yaşamaktadır…

***

Mevcut rejimler…
Başta Türkiyemiz olmak üzere, hatta tüm İslam dünyası…
Özellikle Ortadoğu’da yaşayan kendilerini "müslüman" olarak lanse etmeye çalışan rejimlerin başındaki batı dünyasının nice ajanları vardır..
Ki bunun başucunda olan Suudi Arabistan kral ailesidir…
Mısır’daki darbeci Nasr’larından, Faruk’larından tutun da, Sisi’lere kadar…

Bir zamanlar efsanevi Irak’ın Saddam’ına kadar, Suriye’nin Beşar Esad’ına kadar

Hatta Türkiyemizdeki ittihat terakki partisinin baş uçlarında rol alan ajan bazı generallere kadar.

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra tek parti dipçik ve şeflik dönemindeki anlayışın hükümranlarına kadar…

Tüm bunlar İslam dünyasının çağdaş püsküllü belalarıdır.

İslam dünyası bunu idrak etmelidir ve bunlara engel olmalıdır.

Aksi takdirde insanca, müslümanca, özgürce, demokratça yaşama şansına sahip olunamaz..

Zira çok büyük engeller var…
Bu engelleri aşmak için de tabiri caizse Hz. Musa’nın mucizevi eli olması lazım, veyahut ejderhaya dönüşmüş asası olması lazım…
Ki medeni dünya da bunun beklentisi içerisindedir.

 

Bu hakikatı daha iyi kavrayabilmek için, dünkü yazımızda Bediüzzaman hazretlerinin çok güzel münazarat isimli kitabından şu paragrafı sizinle paylaşmıştık…

“Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş sâkitane (sükût halinde) benim sözümü dinleyin.

Bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bana tamaşa eden nice gençlerimiz olacaktır…

Said, Hamza, Ömer, Osman, Yusuf, Ahmed vs.’ler…

Size hitap ediyorum.. Başlarınızı kaldırınız ve beni tasdik edin..

"Sadakte" deyiniz.. Ve böyle demek sizlere borç olsun…

Şu muasırlarım benim asrımdaki insanlar varsın beni dinlemesinler..

Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgraf ile sizinle konuşuyorum…”
Ve inanıyoruz ki bugünkü dünyamızın beklentisi böyle mucizeli bir medeniyetin gelişidir.

Ama mevcut siyasi madrabazlıklarla değil tabi..

En derin sevgi ve saygılarımla..

Hayırlı Cumalar..