YA BAŞKANLIK YA PİŞMANLIK!?

Evet, Sevgili okurlar;

Bu köşede yıllardan beri sizinle yapmak istediğim sohbetler, her gün biraz daha okur potansiyelini oldukça artırmaktadır.

Zira kullandığımız cümleler, kavramlar tümü tarihi ve kültürel gerçeklere dayanmaktadır.

Hiçbir zaman havadan cıvadan konuşmadık, konuşmuyoruz ve bundan sonra da konuşmayacağız.

Her konuştuğumuz kesinlikle birer müdellel davadan ibarettir.

Yani delilli, ispatlı ve gerçeklere dayalıdır.

Özellikle 4 günden beri “LOZAN HEZİMETİ VE MİSAK-I MİLLİ” başlığını taşıyan yazılarımız 40 bin okur sayısını aşmış durumda.

Okur potansiyelimizden de anlaşıldığı gibi her yazdıklarımızı okurlarımız bizimle paylaşıyor, onaylıyor ve tarihi gerçeklerin tekrarını yazın diyorlar.

***

Bu itibarla diyoruz ve ispat ediyoruz ki;

1923'deki Lozan Antlaşması - Lozan muahedesi yani sözleşmesinin hiçbir gerçeklilik payı yok.

Açık ve net olarak olay olup bitenlerin, yazışmalarından da anlaşıldığı gibi bu anlaşma ve sözleşme adı altında pisipisine tapulu ecdadımızdan yani Selahaddin Eyyubilerden miras kalan bu petrol kaynaklı zengin coğrafya İngilizlere peşkeş edilmiştir.

İkincisi CHP’nin anlayış..

Ki kuruluş şekli İttihat Terakkinin bir uzantısıdır...

İngilizlerin Selanik Yahudi devşirmelerinin de bir projesidir.

Ve ne yazık ki bu proje yüzyıldan beri milletin, ülkenin, devletin varlığıyla oynamakta olup hep kargaşa, kavga, kan ve gözyaşları ile beraber, milletin dini inançlarını ortadan kaldırmaya çalışmıştır...

Bin yıllık bağlı bulunduğumuz yüce kitabımız Kur-an'ı Kerimin hatimlerini ortadan kaldırıp, Batı emperyalist haçlı seferlerini ülkemizin başına bela etmiştir..

Bu proje; az öz bir proje değildir.

Eğer bu köşede projeyi maddeler halinde yazarsak CHP’nin yanlış ve kötülüklerini buraya sığdıramayız.

Ama özetleyerek birkaç maddesini buraya almak istedik.

1924 Anayasa hükümlerinin tüm maddeleriyle beraber, antidemokratik, hukuk dışı, darbecilerin vesayetiyle bu milletin inancıyla oynanmıştır.

Dini ile oynanmıştır, tarihi hukukunu ortadan kaldırmıştır.

Batı dünyasından ithal edilmiş keyfi, cebri ve küfri maddelerden oluşmuştur.

Ve ne yazık ki hala da bu Anayasa hükmünü devam ettiriyor.

İşte bu itibarla diyoruz ki;

Bu anayasanın tüm maddelerini değiştirmekle beraber, yeniden ter-ü taze hukukun üstünlüğüne dayalı, insanların hak ve özgürlüğüne saygılı, kanun kuyucusu insanlar tarafından değil, ilahi adalete dayalı bir anayasanın inşa edilmesi gerekir...

Bu da iktidar partisi olan Ak Parti'nin görev ve sorumluluğu altında olduğu gibi, mecliste bulunan muhalefetler de bir o kadar görev ve sorumluluk altındadır...

“Artık yeter” denmelidir.

Dışarıdan ithal edilmiş Yahudi devşirmesi Moiz Kohenlerin değil, Emanuel Karasuların değil, Namık Kemallerin değil, Ziya Gökalpların değil, yepyeni milli iradeye dayalı bir anayasa lazım…

Ve bu anayasanın temeline Başkanlık Sisteminin oturtulması lazım.

Öyle inanıyoruz ki;

Cumhurbaşkanımızın da görüşleri bu yönde olduğu gibi, sağduyulu milletimizin de talep (istek) ve arzuları bu yöndedir.

Ak Partili hukukçu Burhan Kuzu Hoca bu beklentiyi şöyle dile getiriyor..

Diyor ki;

“Ya Başkanlık Ya Pişmanlık...”

***

Cumhurbaşkanı da evvelki gün Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile konuşurken tüm dünyanın dikkatini çekerek yeni anayasasıyla, yeni coğrafyalarıyla, yepyeni bir Türkiye'yi Dünyaya tanıtmak üzere şu ifadeleri dile getirmişti:

“BM'nin merkezi İstanbul olmalıdır”

Cumhurbaşkanının bu ifadesi yeni bir Osmanlı medeniyetine işarettir.

Cumhurbaşkanının Lozan Anlaşması paralelinde belirtilen Misak-ı Milli hudutlarının geçerliliği söz konusu değildir diyor.

Coğrafyalarımız; yani İslam’ın mülkiyeti ve tapusu altında olan Ortadoğu, Balkanlar, Kuzey Afrika, Yemen, Suudi Arabistan, Bağdat-Şam hepsi İslam coğrafyasıdır.

Hududu yoktur, sınır olması söz konusu değildir.

Cumhurbaşkanı bu nedenle artık BM'nin toplantıları İstanbul'da olmalıdır.

Zira İstanbul’un Lozan Anlaşması paralelinde artık kalmaması lazım.

O anlaşma hiçbir zaman geçerli değil, zorbaca ve piyon olarak tehditle yazdırılmış ve imzalanmış bir anlaşmadır.

Musul- Kerkük bizimdir.

Halep'e de gireceğiz, Şam'a da, Bağdat'a da.

Hal-i hazırda, Cumhurbaşkanı bunu tam olarak resmi dille söyleyemiyor ise de!.

Ama işaretle söyledikleri bu yöndedir ve böyle de olmalıdır.

Yeryüzünün en büyük devleti Osmanlı Devletidir.

Ve en uzun ömürlü yaşayan yine Osmanlı Devleti olmuştur.

Bilimsel olarak bilinen odur ki hiçbir devlet sağlam bünyeye sahip olmadıkça uzun ömürlü olamaz.

Eğer Osmanlı uzun ömürlü yaşamış bir devlet ise ki öyledir.

Hazını, imanını İslam medeniyetinden aldığından dolayı uzun ömürlü yaşamıştır.

En derin saygı ve sevgilerimle...