ACILAR HALA TER-Ü TAZE!

Biri 7.7.. Diğeri 7.6 şiddetinde iki deprem!!.. Peş peşe sarsıldığımız asrın felaketi diye kayıtlara geçen depremin, bugün sene-i devriyesindeyiz!!.. 11 ili kalbinden vuran, 81 İl’i de acıya boğan Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden bir yıl geçti..

***

Acılar taze, yürekler hala kanıyor!.. Hayatta kalanların çaresizliği, yüreklerindeki yanık acı, kaybettiklerinin hüznü yüzlerinden okunuyor.  Maddi ve manevi büyük bir yıkım.. Yaraların sarıldığı, gözyaşların kuruduğu, acıların hafiflendiği hissiyatı oluştu, söylenemez.

***

Ne mümkün?!.. 55 bini aşkın can kaybettik.. Ki bunun 450’sini aşan, Diyarbakır’daki 6 binada verilen can kaybımız.. Tarif edilemez bir acı tablo.. Evlatlarını kaybeden anneler mi, babalar mı, babasını, annesini, kardeşini kaybeden evlatlar mı?.. Kundaktaki bebeğini, anne karnındaki görmemiş yavrusunun enkazdan cansız bedenini çıkaranlar mı?.. Kocaman ailesinden geriye tek kalan mı?..

***

Yüreklere düşen kor ateşinin sönmesi ya da söndürülmesi pek mümkün görünmüyor..  Ki hala, mezarları dahi olmayan canların yakınlarının çığlıkları kulakları çınlatıyor. Evinden, barkından, yuvasından olup, göçebe olanlar.. Barakalarda, konteynerlerde yaşama tutananlar!.. Devletin açtığı şefkat kucağında yaşama mücadelesi!..

***

Denir ya hayat devam ediyor.. İşte bu hakikat ölçeğinde, herkes hayatın olağan akışının peşinde kendi imkanları ölçüsünde koşuyor!.. Normalleşmeye çalışıyorlar.. Tabi ki ne kadar normalleşme olabilirse, O da mevcut imkanların varlığına bağlı.. Ama umutlar tükenmiş değil, koşan, koşturan çok!.

***

Yükselen binalar, inşa edilen iş merkezleri, açılan mekanlar!.? Çarşı, pazar hareketliliği… Şunu net ifade edeyim.. Seçime iki aydan az kalmasına rağmen, deprem bölgesinde kimsenin ne ittifaklardan, ne adaylardan, ne de yürütülen tartışmalardan, şu veya bu olsun siyasetinden, söz etmiyor varsa yoksa; hayata yenik düşmemek?!..

***

Vaki olan şudur ki, büyük bir dayanışmayla yaraların sarılması her yerde solunuyor!.. Dışlanan, ötelenen, yadırganan, sahip çıkılmayan yok gibi.. İlişkilerin hiç birinde, dikkat ediyorum nefret, öfke, kin, düşmanlık, hasımlık etme gibi bir hal yok.. Birlik ve dirlik var.. Yıl geçse de yaraların ivedilikle sarılabilmenin canla, başla çalışması var!..

***

Eksik yok mu var?.. En büyük eksiklik barınma ve barınma koşullarının yetersizliği.. Onu az sonra aşağıda dillendireceğim, dersler açısından.. Tabi ki,  istenilen ve beklenilenler tam teşekküllü yerine getirilmiş mi, değil?. Ama bir yıl içerisinde bu felaketin altında, ezilmeme adına büyük bir gayret ve işbirliği söz konusu olduğunu inkar etmemek gerekir.. Siyasal iktidarın bu alanda, gayreti yüksek!?.

***

Muazzam bir toplumsal dayanışma örneği var deprem bölgelerinde!!.. Siyasi kaygılarla sürekli birbirlerine nefret kusan, hakaret eden insanlardan alabildiğine uzak bir sosyal işbirliği, dayanışması sergileniyor.. Bu da millet olarak, insani üstünlüğümüzün ne kadar yüksek olduğunun göstergesi!.. Ensarız, ensar!…

***

 

DERS-İ İBRET ALMAK LAZIM!..

Gel gelelim depremden çıkarılması gereken ders-i ibret noktasında, ne kadar şeffaf ve samimiyetle, meseleye bakıyor olmamıza?!.. Ne var ki, yıllar yılıdır değişmeyen bir anlayış var.. O da; sebep sonuç ilişkisine odaklanmadığımızı görüyorum!…

***

Ki burda, kısır çekişme, siyasi aksiyonel merkez ve yerel iktidar çekişmesi!.. Ki toplum olarak bizim de meseleye su taşıdığımızı söyleyebilirim.. Şöyle; Deprem vuruyor!.. Başlıyoruz, inşaatlardan, zeminlerden, binalardan, fay hatlarından söz etmeye!.. Konuşuyoruz, tartışıyoruz, sorguluyoruz!.. Ki yargılı ve yargısız infazlarda bulunuyoruz.. Peki sonra!…

***

Bir kaç zaman geçtikten sonra, olup-biteni unutuyoruz!.. Son 25 yıl içerisinde, yaşadığımız depremlere bi bakalım..  17 Ağustos ile 12 Kasım’daki Gölcük depremi..  23 Ekim 2011 Van Depremi.. 21 Temmuz 2017 İzmir Depremi.. Felaketler zinciri?..

***

Tüm bu depremler olurken, ne konuşuyoruz, ne de geriye bakıp ne yıkımlar yaşadık, ne acılarla yüz yüze geldik, deprem öldürmez, binalar öldürür sözünden çıkarılan bir ders var mı?.. Yok.. Es geçerek, dalıyoruz dünya işlerine!.. Sonra mı, ta ki bir daha deprem felaketiyle yüz yüze gelene kadar!..

***

Sel vuruyor!?. Taşkınlar yaşanıyor.. Çığ düşüyor.. Ormanlar yanıyor.. Yüzlerce, binlerce “can” kaybediyoruz.. Maddi yönden çöküntüler yaşıyoruz.. Ama gel gör ki, aynı trend içerisinde, bir süre sonra.? Sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi felaketlere davetiye çıkaran, anlayışı inşa etmeye devam ediyoruz!..

***

Kontrolsuz yapılaşma, müteahhitlikten uzak inşaatlar.. Çarpık kentleşme!..  Dere yataklarında mantar gibi üreyen konutlar.. Ve doğanın dengesini darmadağın eden, çevre katliamları!.. Hepsi ağır faturalar olarak geri ödeme yapılıyor.? Çünkü, ulusal bir risk kalkanımız yok!?.

***

Yaşanan ve yaşatılan hal-i duruma karşı bütünsel bir yaklaşım, bütünsel bir çözüm sağlayıcılık yok!.. Dediğim gibi bir paradigma değişimi şart. “Ulusal Risk Kalkanı” modeli, bu paradigma değişiminin ilk habercisi olması gerektiğini artık haykırmak gerekiyor….

***

Çok konuşulan bir mevzu!.. Kentsel Dönüşüm.. Ama kimse bunun nasıl da; rantsal dönüşüme evrildiğini sorgulamıyor.. Eğer ki sorgulansa, felaketler minimize olurdu.. Ama yok.. Onun içindir ki, her depremde yıkılan semtlerde feryat, figan, ağıtlar eksilmiyor.. Moloz yığınlarına dönen semtlerimizdir buralar.. Ve bu molozların altında kalan binlerce can var.. 

***

Oysa ki, depremde en az etkilenebilecek ve yıkımı durdurabilecek büyük değişim ve yaşam kurallarını oluşturabilmek mümkün!.. İşte merkez Bağlar ilçemizin, eski bağlar diye tabir edilen bölge!.. Felakete davetiye çıkaran bir abide; kentsel dönüşüm diye proje üretildi, rant uğruna kurban edildi..

***

Demem o ki, söylemlerle, bahanelerle mazeret üreterek depremlerin yolaçtığı yıkımlara artık kılıf üretilmemelidir.. Müteahhitlerin siyasi görüşüne bakılarak ayrıcalık yapılmamalı. Yaptığı bina depremde tuzla buz olan müteahhitlerden hesap sorulmalı. Bu müteahhitlere izin veren yerel yönetimlerden, onay veren mühendis odalarından, denetim yapmayan belediyelerden de hesap sorulması gerekiyor.

***

Yeni düzenlemeler yapılarak önüne gelene müteahhitlik belgesi verilmemeli. Denetim mekanizmasına işlerlik kazandırılmalı. Eğer etkin ve verimli denetim yapılmaz ise beceriksiz müteahhitler ortalıkta cirit atar. Yaptıkları binalar yeni canlara mezar olur. Toplumda bu acılar da katlanarak artabilir.  Özetlersek hal durumu; bilelim ki, bizi keyfiyet ve zafiyetler halkası içerisinde kimsesizlik öldürür!…

 

***

O GÜN VE SONRASI!…

Asrın felaketinde, ağızlardan dökülen o kelimeler!.. Afetzedelerin kurduğu cümlelerde yer alanlar.. “Korku..” Ve akabinde; hüzün, çaresizlik, ölüm, kıyamet, endişe, felaket, acı, umut ve kayıp… Bir daha bu kelimeleri, sözcüklerimizde kullanmamak adına?..

 

 ***

MİRAÇ KANDİLİ..

Asrın felaketinin yaşandığı zamanın sene-i devriyesi olan bugünün, İslam alemi için de, manevi değeri yüksek bir gün!.. Miraç Kandili.. Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (S.A.V)’in miraca çıktığı, zaman dilimi..

***

Bu mübarek gecenin feyzi ve rahmeti, bereketiyle kandilinizi tebrik ediyorum!.. Depremlerin açtığı yaraların hızlı bir şekilde sarılmasına vesile olmasını Allah’u tealadan niyaz ediyorum..

***

Depremler başta olmak üzere doğal afetlerde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum..

***

GÜNÜN SÖZÜ…

Acılarından ders çıkarmayanın, akıbeti felaketlerin kapısını açmakla mükelleftir!…