MAŞALLAH; HERKES KETUM!

Bilemiyorum…

Nedendir, niyedir, niçindir?

Ama bir arıza-ı durum var gibi…

Bir sessizlik..

Bir ketum hali..

Bir "olup-bitene" boş vermişlik var…

Rehavet hâkim…

Tabi..

İl Valisi Hasan Basri Güzeloğlu şahsını kast etmiyorum..

Kurumsallık var…

Valilik..

İlgili birimler…

Bilumum diyorum..

Ki, diğer kurumlar da benzer bir tutum içerisinde..

Mevzulara; "Fransızlar!"

"Her şey hasıraltı" misali…

***

Çünkü buradan birçok meseleyi konu ediyoruz…

Yazıyoruz..

Çiziyoruz..

Konuşuyoruz..

Konuşanlar var…

Sosyal,

Ekonomik,

Kültürel,

Sağlık dahil bir çok, kent meselesini dile getiriyoruz..

Kurumlardaki keyfiyet..

Yerel yönetimlerdeki zafiyetler..

Yolsuzluk..

Usulsüzlük..

Suiistimaller...

Yani dile getirmediğimiz, hadise yok…

Ki ekseriyetiyle "toplumsal" mevzuular…

***

İster pozitif..

İster negatif...

Ama ne hikmetse!

Ne kimse; "üzerine" alınıyor?

Ne de kimse, "bu nedir" diye sorguluyor?…

Ne araştıran?..

Ne soruşturan…

En önemlisi de; "cevabi" bazda, iki kelam eden de yok…

Kamuoyunu bilgilendiren; "hak" getire…

Siyasileri..

Seçilmişleri..

Teşkilatları boş verdik..

Kurumlar…

Yetkili ve etkili zevat dediklerimiz..

Sanki herkes; "birbirine" bakarak, "her şeyden" razı…

Hiç bir sorun yok..

Hiç bir hadise yaşanmıyor..

Sanki şehir, güllük gülistanlık..

Sanki kurumlar "o biçim" işliyor gibi...

***

İl Valisi Hasan Basri Güzeloğlu...

Bildiğim..

Ki tanıdığım kadarıyla…

Yılların "tecrübesine" sahip..

Ki, 20 yıldır bilfiil "Valilik" görevini yürüten biri...

En kritik yerler..

En hassas illerde görev yaptı...

Görev anlayışında; "hassasiyeti" ilk koşul edenlerdendir…

Soran, soruşturan, sorgulayan bir kimliğe sahip…

Çözüm üretici…

Koşturan, bir "yönetim felsefesini" işletiyor…

Ne hikmetse…

Son aylarda; "medyaya" konu olan mevzulara; "sessiz" gösterilmesine, kendileri ne diyor?

Ya da "sessizliği" hissettiren duruşunu hikmeti ne?

En çok dikkatimi çeken de bu!

Der deremez de…

"Vali bey duymuyor mu?" sorusunu ikmale getiriyor…

Ya da "Valilik duymuyor mu?"

***

Biliyoruz ki..

Önceki valiler döneminde; böyle değildi..

Ki olamaz da…

40 yılını bu meslekte geçiren biri olarak…

En küçük bir hadise..

En sıradan bir konu yazı dilimi dahi…

Gazetelere..

Televizyonlara..

Ki artık sosyal medya da var..

Konu edilmiş olunsaydı…

Olumlu, olumsuz muhakkak ki, Valilik "kamuoyunu" bir bilgilendirmeye matuf kılardı…

İlgili kuruma; "bilgi" notu gönderilirdi..

Ya da, seyriyle alakalı bir beyan söz konusu olurdu..

Ama şimdi; yok!

Hikmet-i mucibesi nedir kestirmek zor!

***

Biliyoruz ki...

Günlük gazeteler valiliğe gidiyor..

Hem de tomar tomar…

Sosyal medya da takip ediliyor..

Yıllardır ayni işlem yürüyor…

Özetle ifade edersek..

"Valilikteki" medya takip işleyişi de..

İl Valisine günlük olarak…

Yerel ve ulusal gazeteler..

Özellikle "kentle" ilgili haber, yorum küpürleri dosya halinde sunulur..

Yani; "bilgilendirme" yapılır…

Not verilir…

Bilahare gerek görülürse; "haber ve yorumlara" dair işlem yapılır..

Diğer ilgili kurumlara da; "gereği" yapılması açısından, "talimat" verilir..

***

Kısacası…

İş neden; "sessizlik, ketumluk, görmezlik" haline sokuluyor bilemiyorum..

Ya bizde bir arıza var..

Ya Valilikteki "Vali" bilgilendirmesinde bir arıza var..

Ya da, "her şeye" vakıflık var; sonrası "neme lazım!”

Velhasıl!

Her şeye rağmen diyerek...

İl Valisi Hasan Basri Güzeloğlu'na "hal-i durumu" hem hatırlatmak..

Hem de; vakıf olması açısından, bilgilendirmek istedim..

Bekleyip-görelim; etkisi ne olacak!

***

SAĞLIK…

Yine mi diyeceksiniz?

Maalesef..

Ben yazmaktan..

Söylemekten..

Rezilliklerini "yüzlerine" vurmaktan bıktım..

Ama ne hikmetse; "sorumlular" bıkmadı..

Hala aynı; terane!

Sağlık "sağlıksız" işlemeye devam ediyor…

"Balık baştan kokar" misali..

Yeni yönetim..

Yeni sağlık bakanı..

Umarım ki, Diyarbakır'ın sağlıktaki "vahim" haline neşter vurur…

Mağduriyetler son bulur..

İşte son; hadise..

Koca bir hastane..

Selahaddin Eyyubi Hastanesi.

Ki "hizmet alımı" yapıyor..

Bir haftadır; MR ve BT çekilemiyor..

Neymiş..

Doktor istifa etmiş..

İyi de hastanede "bu işi" yapacak çok sayıda doktor var..

Ki hastanenin kendi kadrolusu..

Firma; "anında" doktor teminiyle mükellef…

Ya da "uzaktan" okuma yapabilir..

Ama yok…

Gaye vatandaşın mağduriyeti..

Gaye, bugün git-yarın gel..

Gaye, aylarca gün ver…

Ama iş; "paraya, hak edişe, faturalandırmaya" gelince!

O cihaz da..

O doktor da..

O firma da, 24 saat "ful" çalışıyor..

Öyle ki; "5 dakikada" bir MR çekiyor..

Milyonlar cuka…

Kimin umurunda!

***

EHİL BİR KADRO…

Kim ne der bilmem?

Belki erken bir ifade olabilir..

Ama görünen şekliyle..

Yeni sistem…

Yeni yönetim..

Yeni, "hükümet" kadrosu..

Yayımlanan kararnameler…

Oluşturulan ofisler..

Kurullar..

Askeri ile Yargı düzeyindeki reform niteliğindeki değişikler…

Özü itibariyle…

İşler "ehil" bir kadro tarafından organize ediliyor..

Genç..

Deneyimli..

En önemlisi de; "politize" olmamış; isimlerden teşekkül.

"Başkanlık!

Ve tek elden yönetim!

Hayırlı olsun…

***

KUTLU YOLDA…

Erdoğan kürsüde konuşuyor..

İlk sözcük…

"Bugün çıktığımız kutlu yolculuğu Türkiye'ye,

Milletimize,

İnsanlık için hayırlara vesile eyle Ya Rab.."

***

BEDELLER ÖDETEN SİSTEM...

Geçmişte yol açtığı;

Siyasi,

Sosyal,

Ekonomik kaoslar sebebiyle ülkemiz çok büyük bedeller ödeten sistemi artık geride bırakıyoruz…

 ***

MECLİSE DEĞİL, KIRATHANELERE….

Ayağa kalkmadınız…

Oturdunuz..

Yan yattınız…

Ayak ayaküstüne attınız…

Tabi ki…

Amuda kalkmayı….

Geviş getirmeyi..

Zil, takıp oynamayı da unuttunuz…

Haset içinde kaldınız..

Oh be...

Peki, kime karşı?…

Erdoğan mı?..

Yani Erdoğan değil de; "başkası mı" geleydi?…

Kim?

Trump…

Putin…

Sarkozky…

Markel…

Yoksa "Esed mi?" geleydi…

Neyse!

CHP bu…

İşi de..

Gücü de..

Siyaseti de..

Zihniyeti de; "ayağa düşmek."

Ötesi yok..

Devlet adabı..

Saygısı..

Tevazusu alabilmeleri için..

Diyorum ki; "kıraathanelere mi" gitseler?

Yok ya; gitmesinler..

Akşamcılara takılsınlar..

O ki..

Akşam yaptıklarını..

Sabah hatırlamıyorlar..

Sabah söylediklerini..

Akşam unutuyorlar..

Ne yazık ki..

Atatürk'ün partisinin hal-i vaziyeti böyle işte!…

Ülkesine hasım..

Elin gâvuruna dost…

***

BU NASIL VİCDAN?

Galiba..

İnsanlığımızı da..

Vicdanımızı da..

İnancımızı da..

Değerlerimizi de…

Kahredici bir noktada; "atıl" hale getirdik..

Yani insanı karakteri "yok edip, öldürdük..!"

Baksanıza..

Tren faciası yaşanmış..

24 insan hayatını kaybetmiş..

Yaralılar var…

Ama birileri…

Acılar üzerinden; "hükümeti" nasıl vurabilirim..

Erdoğan'a "nasıl" tu-kaka yüklenebilirim…

Suçlu hükümet..

Suçlu Erdoğan..

Sanki, o trenin makinisti Erdoğan mış gibi bir zihniyet; terörü!…

Ebe vicdansızlar…

Erdoğan değil miydi ki; "vakıa araştırılacak. İhmal varsa hesabı sorulacak?"

Ne hallere düştük!

Ne acıdır ki..

İki tarafın da; taraftarları "eee be vicdansızlar" dedirtiyor..

Mesela..

Kimse..

Ki muhalifler de..

"Neden milli yas ilan etmedik" demiyor..

Bence edilmeliydi..

Bence bayrakları yarıya indirmeliydik..

Nitekim..

Erdoğan, "Külliye'deki" töreni bu minvalde sadeleştirdi..

Ama; "milli yas" ilan etmeliydi..