ŞİŞMENİN KILIFI…

Öyle ya!

CHP'liler… Kemal beyler…

Ne diyordu; "Anayasa Değişikliği" paketine dair?

Meclis'e gelirken…

Meclis'te maddeler oylanırken…

Hatta "topyekûn" oylama yapıldıktan sonra da!

Ahkâm kesiyorlardı…

Paketi; Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğiz…

İtiraz edeceğiz…

Paketin iptalini "isteyeceğiz!"

Ki bunu..

Daha bir hafta öncesine kadar da; "zikrediyorlardı…"

***

Anayasa değişikliği…

Anayasanın "hükümlerine" aykırıdır diye…

Eee…

CHP'nin "DNA'sında" vardı…

Olur, olmaz her şeyi…

Parlamento hangi mevzuda; "irade ortaya koyarsa" koysun…

İşine gelmeyince…

İktidarları "kilitleme" adına…

Tabiri caizse;

"Cahil halkın temsilcileri yanlış yoldadır" denilerek…

Hep; "Anayasa Mahkemesinin" kapısını çalardı…

Sonuçta…

Milli irade…

Parlamento…

Atanmış, yarı seçilmiş bir kurumun üyeleri tarafından; "tahakküm" altına aldırma adacı olarak kullanırdı...

***

 

Neyse!

AYM'nin icadı da…

CHP'nin fikriyatı da…

Parlamento'nun çıkmazlığı da…

Açmazların "birer bileşeni" olma vasfıyla; "Cumhur'suz" ikmal…

Şimdi!

CHP'nin, "çark" etmedeki, hal-i ruhiyatına gelelim…

Neden AYM'ye gitmekten “vazgeçti”…

Kim nasıl yorumlar, bilmem?

Ama, CHP ve Kılıçdaroğlu şunu gördü…

"Çark artık" eskisi gibi, dönmüyor…

Vesayetçi "kurum" devri bitti…

Millete rağmen, millete "hükümranlık" sona erdi…

***

Makamın değil…

Sandığın…

Halkın iradesinin, "üstünlük" kazandığını gördü…

Gördüğü için de…

AYM'den işi; "söktüremeyeceğini" anladı…

Ve böylece; 90 derecelik "kıvırmayla", vazgeçti…

Şimdi, "kıvırmaya…"

Çarka…

U dönüşüne "kılıf" aramaya başladı…

Hiç lügatinde yer almayan, beyanları zikrediyor..

Diyor ki…

"Yüce Divan halkın divanıdır…"

Yani, asıl AYM "seçmendir, halktır…"

Hamaset icrası…

***

Diyorum ki…

Vaziyet bu noktaya gelmişken…

CHP "kıvırmışken…"

Artık…

"Milli iradeye, halkın tercihine" biat etme noktasına gelmişse…

Vesayete..

Kurumların tahakkümüne…

Bürokratik oligarşiye…

Despotik…

Silah ve üniforma, "darbesiyle" zihniyet aşılamadan; "vazgeçtiğini" söyleyecek mertebeye ulaşmışsa..

***

Hele ki…

Değişiklik, "zıddına" aykırı, gerçeğiyle…

Değiştirilen…

Yenilenen…

Bir Anayasa'nın "eskisiyle" uygunluk…

Ya da, "eskisini" kabullenme, olarak görülmeyeceğine göre…

Ki öyle olmalı…

O zaman!

Sıralayalım…

1924'teki Anayasa…

1961'e göre artık "geçersiz" olmuyor mu?

Aynı minvalde…

1961 Anayasası da…

1982 Anayasasına göre; "geçersizlik" vasfını almıyor mu?

***

Neyse! Sonuç itibariyle…

Son söz derler ya…

Her değişimin karşıtına; "zıt" olduğuna göre…

AYM'de…

Mevcudiyet itibariyle; "Anayasa'ya aykırı" bir moda giriyor…

O takdirde…

Gelin; AYM'ye kaldıralım…

Kim kimi, beğenmiyorsa… Ya da beğeniyorsa…

Aha ahali…

Aha sandık…

Aha seçim; "en halisi" millet değil midir?

Yönettiğin de…

Anayasan da…

Kanunların da…

Nizamnamelerin de…

Cumhurbaşkanlığın da…

Parlamenton da.

Bakanların da; "bu millet" için, değil midir?

Eee…

Niye o zaman araya, "meşruiyet" tartışması sokuyorsun?

Sizce…

***

D.Ü'DE NELER OLUYOR?

Sormuştuk…

D.Ü'de neler oluyor diye…

Galiba cevap net…

Gelen-giden…

Yöneten, seçilen, görev alan…

FETÖ… PKK.. Ve diğer örgütler…

Siyasi kamplaşma…

Yolsuzluk…

Usulsüzlük…

Ve son; "siyasilere veryansın", fırtınasının yarattığı toz duman hesabıyla…

D.Ü'de…

"Neler olmamış ki, neler olmuyor ki?"

***

Rektör Gül'ün çıkışına dair…

Neden, niçin?

Ve kim kastı babında; "fısıltı gazetesi" çok manşet atıyor…

Tabi aynı minvalde…

Kendisine dair de; "atılan" iri puntolu başlıklar da yok değil…

Mesela; "gider" ayak…

Neyse!

***

İşin "neler olmuyor ki" sorusuna gelirsek…

Eğitim-Bir Sen Diyarbakır 2 No'lu şube Başkanı Yüksek Gümüş…

Önceki gün, basın açıklaması yapmıştı…

Diyor ki…

15 Temmuz'a dair…

Paralel yapıya dair…

FETÖ ilişkili; "ihbarların" sayısının 27 bin olduğu…

Yani, 27 bin ihbar yapılmış…

Bu da demektir ki…

Hele ki toplamda 4 bin 40 çalışan bulunuyorsa…

Ortalama her bir kişi; 6 buçuk kişiyi "ihbar" etmiş…"

***

Velhasıl kelam!

Akademik ortama; "akademisizler" vaki olursa…

Bilim ve ilim yerine; "ideolojik" siyaset, üremeye başlarsa…

İş, aş, ihale, para-pul; tüm işlevlerin "ana" hedefi haline gelirse..

Hasımlık..

Ötekileştirme..

Kamplaşmalar birbiri ardına; "kazanımlar" olarak, ikmale getirilirse…

Haliyle…

O ortamın enva-i hilesi de, desisesi de; "ihanetlikleri de" zincirleme vuku bulur.

 

***

Galiba!

Dicle Üniversitesi de bu duruma "evirilmiş" halde…

İş giderek, zıvanadan çıkmış…

Baksanıza…

27 bin "ihbar, şikâyet" var…

Artık kim kimi; "ne amaçla" gammazlamış, ya da hakikati zikretmiş!

Gerisini; siz düşünün…

 

***

PERİNÇEK NE DİYOR?

Doğu Perinçek…

Demiş ki…

15 Temmuz Darbe "girişiminden" haberim vardı…

Yani "önceden" biliyordum…

Şimdi bu beyan nasıl okunmalı?

Perinçek'i bilmeyen yok?

Ki "hangi kulvarda" koştuğunu…

Hangi "üst aklın" emir-komutasında bulunduğu…

***

İfadeyi; bu resimle okuduğumuzda…

Beyan..

Pek önem içermediği gibi..

Söylenecek söz; "itiraf mı?" olur?

Çünkü, FETÖ hangi güçün piyonu ise, Perinçek'te o yolun yolcusu değil mi?!

Farkları yok ki…

***

Nitekim bir duayenimiz ne diyordu?

Eğer ki…

Darbe "vücuda" gelip, başarılı olsaydı…

Siz o zaman!

Bilişenleri, akıl hocalarını, "perde arkasındaki" zevatı görürdünüz…

Ulusalcılar mı?

Vesayetçiler mi?

Bürokratik oligarşinin babaları mı?

***

Eee…

Referandum'un ete bürünmesiyle..

Saflar netleşti…

Hayır diyen kim?

Evet diyen kim?

Genel resim hepsini; "ortaya seriyor"

Yani kep düştü, kel göründü misali…

Perinçek'in "yüz maskesi de" böyle…

 

GEL DE ŞAŞMA!

Dile kolay…

8'inci Ana Jet Üs Komutanlığı..

Üst düzey güvenlikli..

24 Saat güvenlik kameralarıyla takip ediliyor..

Askeri bölge..

Girişi de, çıkışı da "nizamiye", kontrollü…

İşte böylesi bir yerde; "ATM" soyuluyor…

***

Ve bu ATM'de…

Hiç bir zorlama…

Hiç bir dış müdahaleli bir durum yok..

Her şey, "yerli yerinde", anahtarla, şifre çözümle yapılmış…

271 bin 500 lira çalınmış…

Tabi! Zanlı kim'e gelince…

Yani "ATM soygunundan" kim sorumlu tutuluyor?

Yargılanan kim?

İddianameye göre; "Banka şubesinin" temizlik elemanı "bu işi" becermişmiş??

Zanlı, tutuksuz yargılanıyor…

Suçlamaları da kabul etmiyor…

***

Vaziyet…

Gel de inanma, gel de şaşma dedirtiyor…

Aslında işin "püf" noktası…

Banka Müdürü'nün; "makamında beslediği kedi?"

Ne olup-bitmişse; "işte o kedinin" ekseninde olmuş…

Aah ki ah…

Bu ülkede "ne kediler, ne ciğerleri" aşırdı…

Neyse…