Cumhurbaşkanlığı seçimi, Demirtaş ve yeni fırsatlar

Seçim kampanyaları, bizde aynı zamanda  toplumun kutuplaşmaya gittiği bir dönemin adıdır. Bundan dolayı seçim,  demokrasinin güç kazanması ve milli iradenin sandığa yansıması adına olumlu bir olgu olarak değerlendirilse de kutuplaşmayı derinleştirdiğinden dolayı toplum için her zaman olumlu sonuçlar vermez.

Ülkemizde yapılan son yerel seçimler öncesi yaşananlar bunun en somut örneğidir. Çünkü toplum üzerindeki ayrıştırıcı etkisi hala da geçmiş değildir. Buna Türkiye’de son iki yılda yaşanan Gezi Olayları ve 17 -25 Aralık darbe girişimleri gibi operasyonları ve diğer siyasal ve toplumsal çatışma ve gerilimleri de eklersek toplumun gerçekten istenmeyen bir noktaya doğru gittiğini görmüş oluruz.

İşte böyle bir dönemde gerçekleşecek olan Cumhurbaşkanlığı seçimi gerilimi azaltma ve ortak değerler etrafında yeniden bütünleşmek için bir fırsat olabilir. Çünkü Cumhurbaşkanının konumu gereği seçmenler arasında tarafsız olması ve tüm siyasi görüşlere eşit mesafede durması zorunluluğundan dolayı seçim kampanyaları ve söylemleri adayların radikal ve ayrıştırıcı bir söylem geliştirmelerine izin vermiyor veya vermemesi gerekiyor.

Bu tablo içinde hangi aday daha kucaklayıcı ve bütünleştirici olur ve ortak değerlere vurgu yaparsa onun kazanma şansı daha yüksek olur. Böyle yaparsa  kazandığında meşruiyeti ve toplumca kabul görmesi de o denli kolay olur. Çünkü toplumun kişilere bakışı ve algısı kolay değişmez. İşte bunun için seçim süreci iyi bir fırsattır.

Nitekim her ne kadar Cumhurbaşkanı adaylarını siyasi partiler önerdiler ve destekliyorlarsa da, başta bayrak ve flamalar olmak üzere kampanyalar adayın parti aidiyeti üzerine kurulu değil. Ayrıca her üç liderin de adaylık konuşmaları bunun işaretlerini veriyor zaten. Her üçü de kucaklayıcı olmak ve Erdoğan’ın  “Cumhurbaşkanlığı Vizyon Belgeseli” toplantısında yaptığı gibi toplumun tümüne seslenmek için çaba sarf ediyor; öteki olarak bilinen veya algılananları ziyaret ediyor; başka siyasi oluşumların sahip çıktığı ve onların bir değeri gibi algılanan konulara değiniyor,  mekânlara ve şehirlere gidiyor. Kısaca; “ben hepinizi kucaklıyorum, sizin değeriniz benim değerimdir” mesajını vermek istiyor.

Bu realiteye uyma konusunda en tereddütlü pozisyonu Selahattin Demirtaş’ın alacağı düşünülebilir. Çünkü HDP çizgisinden gelen siyasetçiler, diğer siyasetçilere göre ayrı bir dil ve söylemle politika yapmayı tercih ettiler. Kedilerini hep onların ve de Batı kamuoyunun karşısında konumlandırarak çalıştılar.  Sempatizanları  arasında “Biz” duygusunu güçlendirecek bir söylem geliştirdiler. Bu süreçte Batılı seçmeni de ötekileştirdiler ve kendilerinden uzaklaştırdılar.

Ancak şimdi durum farklı: Bilindiği gibi Demirtaş, bu seçime kazanmak için girmedi. Yeni kurulan ve seçmen kitlesini etnik bir grupla değil de, belli bir ideoloji ve siyaset anlayışı ile çerçevelemek isteyen bir partinin lideri olarak Cumhurbaşkanlığı seçimini akıllıca bir taktikle bir provaya dönüştürmek istedi. Çünkü bir yıl sonra genel seçimler yapılacak.

Ancak Demirtaş’ın seçime girmesindeki amacı farklı olsa da,  yapılacak genel seçimlere daha güçlü ve moralli girmesi için bu seçimlerde mümkün olduğu kadar yüksek oranda bir oy alması gerekir. İşte bunun için de radikal ve ayrıştırıcı bir siyasi söylem yerine bütünleştirici bir üslup tercih etmesi amacına daha çok hizmet edecektir.  Konjonktür buna çok uygun. Böylece hem CHP ve Kılıçdaroğlu’nun tercihinden rahatsız olan sol oyları alabilir, hem de sempati devşirebilir.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP ve MHP’den daha akıllıca bir strateji izleyen HDP’nin kendi ideolojik ve siyasi çıkarları için bile olsa, daha önceki seçimlerde kullandığı ve Batı kamuoyunu rahatsız edip derin kaygılara sürükleyecek bir söylemi tercih etmeyeceğinden eminim. HDP ortak aklı buna izin vermeyecektir.

Kısaca; Demirtaş’ın  geçmişte açılan sosyal yaraları ve toplumda oluş(turul)an kutuplaşmaları, gerilimleri azaltmak ve de oy oranını artırmak gibi birçok gerekçesi var  . Ayrıca siyaset sosyolojisinin kuralları da, mantık da,  sorumluluk duygusu da bunu gerektiriyor.

Bu gerekçeler,  aslında hepimiz için geçerlidir.  O zaman gelin hep birlikte Cumhurbaşkanlığı seçimini yeni fırsatlara dönüştürelim.