Niçin, “olduğumuz gibi” görünemiyoruz?

8 Mart Dünya Kadınlar günü münasebetiyle bilen bilmeyen herkes koro halinde konuşuyor; Kadın haklarının yetersizliği konusunda inanılmaz abartılı tablolar çiziyor. Bu sığ ve iç boş söylem biçimi, toplumun her tabakasında ve her konuda sergileniyor. Kısacası; bu toplumda, bir türlü aşırı uçlarda dolaşmaktan, başkalarının istediği gibi görünmek, konuşmak ve yaşamaktan vazgeçemiyoruz. Bunun için de önemli sorunlarımızın çözümünde bir arpa boyu yol alamıyoruz.  
Bu durum genlerimizde mi var yoksa sosyal ve siyasal koşular mı bizi bu hale getirdi, bilemiyorum. “Kadına şiddete hayır”, gibi çok fazla gündeme gelen ve içi doldurulmayan telkinler, abartı derecesindeki vurgular, samimiyetten uzak söylemler galiba insanları zaman içerisinde robotlaştırıyor:  Anlamını bilmeden konuşmaya, içeriğine inanmadan onu savunmaya, kısacası ikiyüzlülüğe itiyor. Hele işin arkasında siyasal veya ideolojik bir yaklaşım varsa ve bu yaklaşım biçimi, egemen gücün istediği doğrultudaysa, medyada da reyting getiriyorsa herkes onun beklentisine göre konuşuyor veya davranıyor. Bunun en masum bir örneğini de “boş vakitlerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? sorusuna verilen cevap oluşturuyor. En az kitap okuyan toplum olmamıza rağmen, kime sorsanız boş vakitlerinde kitap okuduğunu söylüyor. Siyasetçisinden, sanatçısına, akademisyeninden taksi sürücüsüne kadar hep aynı cevabı alıyoruz.
Bu yüzeysellik, iki yüzlülük toplumu bir kene gibi sarmış. “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” diyen bir dinin mensupları olarak, “hep görmek istediğin gibi görünüyorum”, ilkesizliğine yönlendirildik. Bunu yaparken, hep ne olduğumuzu inkâr etme yolunu seçtik. Koyu muhafazakâr kimliğimize rağmen, laik olduğumuzu ve modern olduğumuzu göstermek için karımızın ve kızımızın başını açtık, bıyıklarımızı kestik, gümüş yüzük yerine altın yüzük taktık. Kürt isek, şivemiz bizi ele veriyorsa Doğulu, ele vermiyorsa Türk olduk. Asker isek sivil görünmek için çaba sarf etik,  günü geldi sivil de olsak kendimizi asker veya asker yakını göstermekten geri durmadık. MHP iktidara gelince bıyıklarımızı aşağı doğru uzattık, Erbakan gelince kısalttık.
Bugün de herkes “kadına şiddete karşı” oluşan pozitif havadan yararlanmak için her türlü riyakârlığı, menfaatçiliği sergileyen davranış ve sözlerden çekinmiyor. Kadına saygı bile duymayanlar kadına şiddeti teşvik eden (!) ve acımasız kadın düşmanı ataerkil toplum yapımıza(!) sert eleştiriler gönderiyor veya protesto bahanesiyle kendisini satmaya çalışıyor. Bazı milletvekili aday adaylarının Facebook ve Twitter sayfaları kadına şiddetin zararlarını anlatan beylik sözler veya fotoğraflardan geçilmiyor. Bir erkek şarkıcımız,  güya kadına şiddeti protesto etmek için(!) anadan doğma çıplak poz veriyor. Gerçek amacı ise, kaset çıkaracağı için buna yatırım yapmak. Bir bayan vekil, vekillik başvuruları öncesi, kadına şiddeti protesto etmek için etrafına topladığı kadınlarla cadde ortasında dans ediyor. 
Kendi hanımının veya kızının çalışmasını istemeyen dernek veya STK yöneticileri, toplumsal cinsiyet eşitliği bağlamında “kadınlara karşı yapılan olumsuz ayrımın önlenmesi ve etkin çalışma hakkı verilmesi” için basın açıklaması yapabiliyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramının içeriğini ve hangi oranda kadın ve erkek gerçekliğini yansıttığını bile bilmeden “işin cinsiyeti olmaz” gibi beylik ve klişe sözler sarf etmekten kaçınmıyor.
İşin garip tarafı, toplumun tüm kesimleri bir kadın hakkı savunucu(!) olmasına rağmen, kadının durumu pek de değişmiyor ve mağduriyeti ortadan kalkmıyor. Çünkü konu, sadece söylem düzeyinde ve günü kurtarmaya matuf ele alınıyor. Veya yapılan ve konuşulanlar, “yukarıya” amire, basına, şefe, seçmene, seyirciye, hayranlara hoş gözükmek, reklam yapmak ve medyada öne çıkmak için yapılıyor.
Neden yapılmasın ki?
Şov yapmak, emek sarf etmeden bir yere gelmek, birilerine şirin gözükmek bu kadar ucuz olunca ve de para edince neden zahmetli olanı tercih etsin insanlar? Dış görünüş, özden çok daha fazla itibar görünce, niçin gönülleri süslemek ve beyinleri doldurmak için zaman harcasın?
Sosyal hayat içinde insanlar birbirlerinden, çevrelerinden ne görürlerse o davranış örneklerini bir süre sonra kendileri de yapmaya başlarlar. Çünkü samimi ve içten insanların göz ardı edilmesi ve menfaati merkeze alan ikiyüzlü bireylerin ödüllendirilmesi toplumda ikiyüzlü bireylerin sayısında artışa neden oluyor.
Hangi davranışı pekiştirirseniz o davranışta artış gözlenecektir.
www.sabrieyigun.com.tr