Görüş Bildir

GÜNEYİN PENCERESİ

Prof. Dr. Sabri EYİGÜN
Prof. Dr. Sabri EYİGÜN

DÜĞÜNLERİMİZ, KÖR DÜĞÜME Mİ DÖNÜYOR!

Bir Ramazan Bayramı'nı daha geride bıraktık. Sosyal Medya'dan takip ettiğim kadarıyla bayramı aileleri, eş ve dostlarıyla birlikte geçirenler daha bir mutlu görünüyorlardı. Bayramın oluşturduğu bu güzel ve mutlu havadan sonra toplumun bir kısmını da Ramazan dolayısıyla ertelenen düğün mutluluğu  ve telaşı sarmışsa benziyor. Medyanın diliyle, "düğün sezonu açıldı". Bu pazardan beslenen esnafın da yüzü gülmeye başladı. Ancak nişanlılık dönemini yaşayan çiftlerin veya düğün hazırlıkları içinde olan ailelerin maalesef bu süreçte her zaman yüzleri gülmeyebiliyor. Çünkü toplumu yakından gözlemleyenler, son zamanlarda nişanlılık ve düğün gibi mutlu olayların bir kısmının ne yazık ki hüsranla sonuçlandığına şahit olmaktadır.

Bunun aslında bir gazete köşe yazısına sığmayacak kadar çok nedeni var. Ancak önemine binaen bugün sadece bir soruna değinmek istiyorum:

Bilindiği gibi evlilik öncesi dönem hem nişanlı gençler hem de aileler için en zor zaman dilimlerinden birini oluşturuyor.  Gençler, bir yuva kurabilmek için hazırlanırken aileler de çocuklarının birlikteliği üzerinden yeni bir akrabalığın temellerini atıyor. İsteme merasimiyle başlayan heyecan, söz yüzükleri takılırken iyice katlanıyor. Ancak düğün hazırlığı aşamasına gelindiğinde işler değişiyor. Hazırlıklar konusunda anlaşamayan aileler, birbirine düşmeye başlıyor. Sonrasında güvensizlik ve huzursuzluk baş gösteriyor.

Bu güvensizlik ve huzursuzlukta her ne kadar damat ve gelin adayının evlilik öncesi sendromu da önemli bir etki ise de, asıl sorunu ya kız tarafının aşırı maddi talepleri veya erkek tarafının aşırı ilgisizliği, tabiri caibz ise cimriliği oluşturuyor. İşin içine geriye dönüşü imkansız iletişim kazaları da eklenence bu süreç, ya her şeye rağmen düğünle sonuçlanıyor, ya da yüzüklerin atılmasıyla hüsranla nihayet buluyor. Her iki durumda da olan gençlere oluyor. Çünkü gençler evlenseler bile, düğün öncesi yaşanan gerilimler, özellikle ailelerin birbirlerini rencide eden sözleri nedeniyle aynen evliliğe taşınarak devam ediyor. Bozulan bir nişanlılık döneminin travması ise bazen bir ömür boyu  devam edebiliyor.

Burada çoğu zaman insanların kendi maddi sınırlarını veya karşı tarafın imkanlarını dikkate almadan davranmış oldukları bir gerçektir. Özellikle kayınvalidelerin yanlış bir algıyla, çocuklarını mutlu etmek için her şeyin en iyisini ve en güzelini yapma istekleri gerilimi krize dönüştürebiliyor. Ya da Bediüzzaman'ın  "Gelenek ve görenek belası" diye işaret ettiği şey, yani desinler" için yapılmak istenenler genellikle bardağı taşıran son damlalar oluyor. Artık bu aşamadan  sonra  yaşananlar bahane bile denilmeyecek  kadar sıradan şeyler oluyor. Hiç de hayati olmayan en küçük bir karar, bazen ortalığı bir savaş alanına çevirebiliyor. Bu bazen koltuğun rengi olurken, bazen davetiyenin biçimi, bazen de düğün arabasının süsü olabiliyor....

Bir aile danışmanı olarak önerimiz, kız isteme sonrasında zaman geçirmeden her şeyin karşılıklı olarak oturulup  açıkça konuşulmasıdır. Çünkü başta kız isteme merasiminin oluşturduğu mutlu hava içinde her iki tarafın da beklentisi farklı olabiliyor. Gerçekçi olmayan beklentileri takip eden şey ise,  hiç şüphesiz tamiri imkansız hayal kırıklıklarıdır.

Çözüm için  gençlerin de inisiyatif alması önemlidir. Gerçi onlar zaten, düğün öncesinin kaygılarını ve sendromunu yaşamaktadırlar, onlar yeni sorumluluklar yüklemek doğru değil, ancak ailelerin çözüm bulamadığı durumlarda onların devreye girip, müdahale etmesi en doğru yoldur.

Evlilik hızının böylesine düşük olduğu bir zaman diliminde, evlenmeye karar veren gençlerin evliliğini gelenek ve göreneklerden, "desinler" için yapılan işlerden veya empati yoksunluğundan kaynaklanan nedenlerden dolayı heba etmek büyük bir sorumsuzluktur. Çünkü düğün sonrası, davetliler düğünle ilgili sizin o kadar önem verdiğiniz her şeyi, tüm ayrıntıları unutacak, ama gençler yaşananları bir ömür boyu unutmayacak, unutamayacak.

Ya siz anne/babalar gençlere yaşattıklarınızı unutabilecek misiniz?


Bu Makale 9831 kere okunmuştur.