“KENDİMİZİ BİR YALAN İÇERİSİNE YERLEŞTİRİMİŞİZ”

Bugünlerde Batı kamuoyunu en çok meşgul eden konuların başında göçmenler, bir anlam da ise Müslümanlar geliyor.  Bunun temel nedeni, ilk bakışta ‘yaklaşan siyasi seçimler’ ve bir türlü ‘durdurulamayan ‘göçmen akını’ gibi gözüküyor.   Ancak gerçek bu değil. Gerçek, kökenleri asırlar öncesindeki olumsuz etiketlemeye dayanan bir algının zemin bulmasıdır.

Batı, özellikle haçlı seferleri öncesinden başlayarak Doğu’yu işgal etme stratejisinin merkezine, ötekileştirme ve şeytanileştirmeyi koydu. Tarih içinde kendisini hep “yardım sever”, “asil”, demokrat”, özgürlükten yana ve dünyayı kurtaracak güç olarak gösterdi, ötekini ise bunların karşıt sıfatlarıyla etiketledi.

2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’nın iktisadi kalkınmasında ana rol oynayan öteki, tek taraflı beslenen Batılı insana, patronlar tarafından  “iş gücü” olarak tanıtıldı. Bundan dolayı da, onu geçici bir süreliğine burada bulunan ve bir gün çekip gidecek olan bir varlık, bir “şey” olarak gördü. Bunun için de onunla ne ilgilendi, ne de fazla rahatsız oldu. Ama şimdi durum değişti. zarar doğrudan kendi cebine dokunmaya başladı. Bilinçaltı korkuları gün yüzüne çıktı.

Batılı endişelendi, çünkü “ötekine” tarih içinde yüklenen “barbar”, “gaddar”, vahşi” sıfatlarını hiç aklından çıkarmamıştı. “Öteki” ile herhangi bir yerde iletişime geçtiği zaman, önce aklına  “şeytanileştirmeye” yardım eden bu etiketler  geldi.

Bundan dolayı Irak da binlerce Müslümanın öldürülmesi onu hiç rahatsız etmedi. Iraklıları, çırılçıplak bir halde et yığını gibi üst üste koyup fotoğraf çektiren Amerikalı askerin de aklında bu etiket vardı. Suriye'deki iç savaştan kaçan bir babaya kucağında küçük oğlu olmasına rağmen,  çelme takıp çamura atan Macar gazetecinin de aklında bu vardı.  Güvenli bölge olarak Srebrenitsa'ya sığınan Bosnalıları, Sırp katillere kendi elleriyle teslim eden Hollandalı komutanında aklında bundan başkası yoktu.

Çünkü bu “barbarların”(!)  yaşamaya hakkı yoktu. Dünyayı bunlar kirletiyorlardı.(!) İnsanlığı bunlar öldürüyorlardı.(!)

İşte bu algı;  an itibariyle Avrupa’daki mevcut göçmen Müslüman sorunu katmerleştirmiş ve içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Müslümanlara karşı tepki arttıkça, taraflar da  karşılıklı olarak birbirine karşı daha da keskinleşiyor.

Şimdi Avrupalı politikacılar çaresizce soruna bir çözüm arıyorlar.

Aslında çözüm bellidir. Önce kendi gerçekliğini kabullenmektir. Peki, nedir bu gerçek? İşte bu gerçeği Alman ZDF kanalında konuşan duyarlı bir aydın itiraf ediyor.

 “Biz (Batılılar) kendimizi bir yalan içine yerleştirmişiz. Biz daha asiliz, daha yardım severiz, daha iyiyiz. Gerçek bu değildir. Biz dünyayı kendi değerlerimizin, düşüncelerimizin ve dinimizin mükemmelliği ile değil de başkalarından daha acımasızca zor kullandığımız için fethettik. Haçlı savaşların ’da 4 Milyon kişiyi Müslümanlar öldürmedi. 1. Ve 2. Dünya Savaşlarında 70 Milyon insanı Müslümanlar öldürmedi. 6 Milyon Yahudi’yi Müslümanlar öldürmedi.”

Gerçek bu iken, Avrupa, sadece Müslümanları suçlayarak, bir inancı kötüleyerek sorununu çözemez. Göçmen sorununa karşı aşırı ırkçı partiler tarafından ortaya atılan yeni çözüm önerileri ise bu işi sadece daha da çıkmaza sokar.

Avrupa, çözüm istiyorsa önce kendine bakmalı ve Müslümanlara yönelik bakış açısını gözden geçirmelidir.