AB LİĞİ HEDEFİNDEN ŞAŞILMAMALI

03 Kasım 2002 seçimlerine gidildiğinde yılların partileri bir tarafta, Ak Parti bir tarafta idi.

DYP, MHP, Anavatan Partisi, HDP(nin evveliyat partisi) ve tabii ki CHP si. Karşılarında ise, hiçbir iktidar deneyimi olmayan, seçimlere ilk defa giren bir siyasi parti olarak Ak Parti.

Kamuoyu yoklamalarında Ak Partinin çok güzel bir iş çıkaracağı, seçimlerde önemli başarı elde edeceği tahmin ediliyordu ama, partinin bir başına iktidara geleceği düşünülmüyordu. Hiç unutmuyorum, o günlerde partinin kimlerle koalisyon yapacağı yolunda tahminler bile yapılıyordu.

Olsun bu bile morallerin olabildiğince pik yapmasına sebep teşkil ediyordu.

Bendeniz de seçimlerde çok güzel mücadele verdim. Hani derler ya adeta canımı dişime takmıştım. İlçelerimizi birçok defa dolaştık arkadaşlarla. Ama kendi ilçem olan Çermik ve Çüngüşü adeta hallaç pamuğu gibi attım. Bu iki ilçemizi en azından 10 defa esnaf gezmek suretiyle ziyaretler gerçekleştirdim. Ya köylerimiz… hemen hemen her köyümüze iki defa gittim. Bizim köylerimizin ulaşım v.s bakımından zor olanları da vardı, ama Çüngüş ilçemizin köyleri adeta yüz yıl öncesinin zamanı yaşar, ben bu köylerimizin de tümünü karış karış arşınladım.

Kimse inanmayacak belki ama, Çüngüşün yol gitmez, kervan geçmez, Geçitköy, Elmadere v.s gibi köylerinde dam üstlerinde Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılımının ne kadar gerekli olduğunu anlattım.

Biz Avrupa Birliğine var gücümüzle katılma mücadelesi vermeliyiz, Avrupa demek kültür zenginliği demek, hürriyet demek, hak demek, özgürlük demek, inançları serbestçe yaşamak demek, çocuklarımızın geleceği demek, özgür bireyler olarak insan haklarından eşit ölçüde yararlanmak demek diyorum ve tam bir siyasetçi edasında Avrupaaaaa diye uzatıyorum.

Düşünün 2002 yılının Ekim ayının sonları, memlekete yağmurlar düşmüş, hava soğuk mu soğuk, Çüngüşün Elma Çukuru köyünün damları üstünde Avrupa Birliğini anlatıyorum. Bize Anayasayı değiştirecek, hak ve özgürlükleri genişletmemize imkan sağlayacak şekilde oy verin diyorum. Halk önce sessiz sedasız dinliyor, karanlık basıyor, ben anlatmaya devam

ediyorum. Heyecan dorukta, yaşa, var ol sesleri hislerimi kamçılıyor, coşuyorum… konuşma sonunda bu iş tamam, buralar böyle ise Türkiye Ak Partiyi iktidara taşıyacak öngörüsünü seslendiriyorum arkadaşlarıma.

Çermiğin Ağaçhan köyündeyiz. Yaşar Ağaçhanlıya misafiriz. Ben biraz bu konulara girince, ya hemşehrim, doğrusun, hoşsun da sen bu kadar özelliklerine rağmen, niye 4 ncü sıraya konulmayı kabul ettin ki diyor. Mesele ben değilim diyorum, ülke, memleket, insanımız önemli olan. Siz hele Ak Partiyi bir iktidara getirin, gerisi, kişisel arzular önemli değil. Ama ille de kendi konumumu değerlendirmemi istiyor isen, şunu söyleyeyim, Ak Parti 8 Milletvekili çıkaracak Diyarbakır’dan. Bundan emin ol. Nasıl diyor? Şöyle diyorum. Seçimlere doğru zaman yaklaştıkça, kamuoyu yoklamaları ile DYP, Anap, MHP,BDP gibi partiler kesin baraj altında kalıyor. Geriye Ak Parti ile CHP yarışıyor. Bu şehirden CHP nin 2 den fazla vekil çıkarması mümkün değil diye yanıtlıyorum. Aynen öyle de oluyor.

Seçim sonuçlarının biri sonraki günü, parti binasındayız. Dış basından muhabirler etrafımı sarıyor ve seçim sonuçlarını değerlendirmemi istiyorlar. Onlara seçimi Ak Partinin alması ile Türkiye büyük kazanç elde etti ama, asıl bu seçim Avrupanın seçimi idi. Avrupa birliği kazandı. Eksiğine gediğine rağmen, Demokratik rejim kazandı. Şimdi bizim ilk hedefimiz bütün işi gücü bir tarafa bırakıp, Avrupa Birliğine nasıl dahil oluruz, onun planlarını yapmak olacak. Göreceksiniz, ardı arkasına uyum kanunlarını çıkaracağız ve en kısa sürede yükümlülüklerimizi yerine getirerek, birliğe dahil olacağız.

Muhabirler şaşkın, siz İslami yönü ağır basan kişiler ve Parti olarak gerçekten Avrupa Birliğine girmede bu kadar kararlı mısınız diyorlar. Ben onlara yoksa korktunuz mu, bizi istemiyor musunuz deyince, muhabirin birisi Wonderful, Wonderful diye ardı arkasına tekrar ediyor. Harika, Harika.

Partinin birliğe katılım süreci ile ilgili olarak batılıların bile hayret ettiği gelişmeler yaşandı 2002-2007 arasında. Daha sonraki süreç biraz netameli de olsa, Parti aleyhine açılmış olan kapatma davasının retle sonuçlanması üzerine, 27 maddeden oluşan Anayasa değişikliği paketinin 12 Eylül 2010 referandumunda kabul edilmesi üzerine yeniden hız kazanan birliğe katılma isteği, 2011 seçimlerinden sonra yaşanan gelişmelerle yeniden oldukça kırılgan bir döneme girdi.

Buna Suriye meselesinde Türkiye’nin tezlerinin görünen yönü ile sonuca gitmemesi, Dershanelerin kapatılmasından sonra, 17 ve 25 Aralık süreçlerinin yaşanması ve bu süreçten başarıyla çıkmak için birçok yasada yapılan değişiklikler, yetmedi yenilerinin parlamentoya sunulması, Avrupa Birliği hedefinden uzaklaşmak olarak algılanıyor.

İdari Yargılama Usulü kanunun 28. Nci maddesindeki İdari Yargı Kararlarının 30 gün içerisinde ilgili idare tarafından yerine getirilmesi hususundaki düzenlemedeki sürenin 2 yıla çıkarılması, bu süre içerisinde Mahkeme kararının uygulanmaması halinde ilgili hakkında cezai işlem yapılmaması, Mahkeme kararının ortada kalması anlamına geliyordu ki, bu düzenleme yapılır iken ilgili ve yetkililer “efendim bakın bu yasa Anayasa Mahkemesinden kesin olarak döner, çünkü bu düzenlemeye göre yargı kararı ortada kalıyor, biz niye muhalefetten gol yiyelim ki” dese idi, sanıyorum o en üst irade buna evet demezdi. Keza özelleştirmelerin üzerinden 5 yıl geçtikten sonra çıkan iptal kararlarının uygulanmaması gibi kanuni düzenlemeler, mahkeme kararlarının ortada kalması anlamına geliyor, bunu Anayasa Mahkemesi iptal eder denilse idi, yine muhalefetten gol yenmemiş olurdu.

Şu Sulh Ceza Hakimlikleri ile ilgili kanunu düzenleme de bunlardan farklı değil. Türk Ceza Hukuku sisteminin temelinde yatan konulardan birisi insanların şahsi hukukunu ilgilendiren, özellikle tutuklama, tutuklamaya itiraz, şahsi eşyaların aranması, mallara el konulması gibi konular çok ama çok önemlidir. Avrupa Birliği bu konularda çok hassastır. Bir Sulh Ceza Hakiminin kararına, paralelinde bir Hakim tarafından bakılması, Ceza Hukuku sistemini temelinden sarsan bir uygulamadır. Ben bu uygulamanın da uzun süreli olacağını hiç düşünmüyorum. Şimdi bu Mahkemelere yeni yetkiler verecek düzenlemeye gidilmesi ve Anayasal suçlar bakımından Ülke çapında yetkiler tanıyan düzenlemelerin TBMM si önüne getirilmesi, gerek ülke içerisinde ve gerekse ülke dışında çok tartışmalara sebep olacak.

Bütün bunların sonucunda ülkede yaşanan sorunlar büyüyor, hukuka güven azalıyor, insanlar ümitlerini kaybediyor, küsüyor, darılıyor. Ve Avrupa Birliği ile entegre yürüyen, yürümek zorunda olan Ekonomide sıkıntılar baş gösteriyor, yabancı sermaye gurupları güvenli limanlara doğru yelken açıyor.(Doğru ise bu son birkaç ay içerisinde Türkiye’den 30 Milyar Dolar para çıkmış) O zaman da dönüp Avrupa birliğine neden yeni fasılların açılmasını sağlamıyorsunuz diye sitem ettiğimizde aynen bunları önümüze koyuyorlar. Siz ileri vitesten birden geri vitese neden geçtiniz.

Biz sizden daha ileri atılımlar bekler iken, siz hepimizin eleştirisine neden olan yeni düzenlemeler getiriyorsunuz. Bizde sizin şu anda yaptığınız “KURUMLAR” yok ve olması da mümkün değil. Peki bize katılmak isteyen bir ülkedeki bu kurumlarla biz nasıl karşılıklı ilişki içerisine gireceğiz diyorlar. Aynen böyle söylüyorlar, bunu biliyorum.

Ak Partinin ülke içerisinde kimisi bana yapay gibi gelen sorunlardan başına alması ve Avrupa Birliğine katılım konusunda dur durak bilmeksizin yeni yasal düzenlemelere gitmesi gerekiyor. Bu hepimizi çok rahatlatacak.