KİMLİKSİZ MUHALEFET, EDEPSİZLEŞİYOR/MU?

Kimlik; insanları, kurumları, markaları ve de siyasi duruşları kısaca özetleyen onları tanımlayan sadece bir belge olarak görülmemeli.

               

Kimlik; aslında bir değer ifadesidir de.

Türkiye; siyasi hayatında kimliksiz bir muhalefetin yıllardır sıkıntılarını çekiyor.

Var gibi görünen ama hiçbir değeri olmayan bir muhalefet.

Sol’dan Milliyetçi Kulvarlara kadar, aşure bir karışım muhalefet.

Kendini ispatlayamayan millet için var olmayan, bir menfaat yapılanmasıdır bizde muhalefet.

Türkiye’de Sokaklardan güç devşirmek, solun stratejisidir.

Türkiye’de Kandan nemalanmak ise, milliyetçilerin stratejisi oldu yıllarca.

Kimliksizliğin nedeni burada saklı olsa gerek!

Yakın tarihte bir yerel seçim geçirdik.

Belediyelere başkan adaylığı için kendi kimliklerinden/değerlerinden uzak olanları tercih eden bir ana muhalefeti kim unutur?

Milliyetçilerin oylarıyla kendi değerlerini tanımayanlara nasıl destek çıktıklarını kim inkâr edebilir.

Ve sonları hüsran oldu değil mi?

Şimdi ise önümüzde bir Cumhurbaşkanlığı seçimi var!

Muhalefet hala aday veya adaylarını belirlemiş değil.

İktidarın motorize bir ekip gibi çalıştığı, öncelikle kendi mensuplarından başlayarak tüm milletin nabzını aday için yokladığı bir süreci hep beraber yaşıyoruz.

Her yıl iki günlük kamplarını gelenekselleştirmeleri, bir ekip çalışması olduğunu nede güzel özetliyor.

Boşuna mı Afyonkarahisar kampı, birlikte olmanın faydaları onlara değer katıyor.

Millet elbette ki, bu duruşu önemsiyor ve ciddi buluyor.

Bir ortak aday düşünen muhalefet bir araya gelecekmiş, onlar söylüyor ben söylemiyorum.

Hem Muhafazakâr, hem sol, hem Kürdlerden ve hem de Türk milliyetçilerinden oy alacak(!)

Neyi tarif eder böyle bir kimlik?

Karpuzla, Cevizi toplama gibi!

Kim bu değersiz şahsiyet?

Gülünç bir öneri olmuyor mu?

Muhalefetin iddiasında böylesi kimliksiz şahsiyetler var deniyorsa, bu ülkenin vatandaşına ayıp olmuyor mu?

Soğuk savaş sürecinin ittihat ve terraki artığı, masonlarında bu sahada gelecekleri tükenmişken, kim bu aşure adayları bir ortaya çıksın görelim!

Cumartesi günü Ankara’da yine kötü bir senaryo sahnelendi, Danıştay gününde.

Sabetaist bir geleneğin tıfılı, hayatında belki de hiç görmediği bu ülkenin acılı bir coğrafyasına gönderme yaparak, hem yalan söylüyor hem de saygısızlık ederek teamüllerin dışına çıkıyordu.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi yapılan bu provokatif konuşmanın amacı yoksa yeni bir gerginliğe yol açmak içinmiydi?

Senaryo tutmadı ve davetli izleyicilerden biri belki de, Türkiye siyasi hayatında ilk kez millet adına tavır koyarak ‘edepsizlik yapıyor, yalan söylüyorsun’ diyordu.

Başbakan Erdoğan’ın bu çıkışını, kendi mantıklarındaki devlet geleneğine uygun görmeyen kimliksiz muhalifler olabilir, bunu yadırgamıyoruz ama bir noktayı da unutmadan not düşelim.

Erdoğan Türkiye siyasi tarihinde geldiği makamı kutsamayan, onu milletin hizmetinde bir basamak gören ve o makama esir olmadan hükmeden bir lider olarak bu yönüyle hep alkışlanıyor.

Kimliksiz muhalefet; kimlikleriyle milletin önüne çıkan liderleri takdir etmeli, kendi değerleri yoksa milletin değerlerine saygı duyarak edepsizlik etmemeli.

NOT: 28 Nisan tarihli, SİYASAL YARGI YENİ TÜRKİYE ‘YE YAKIŞMIYOR başlıklı yorumumuzun sonunda Devlet ve Hükümet erkânına yaptığımız öneriyi tekrarlıyoruz; ”Bundan böyle, Yüksek yargının açılış etkinliklerine katılmamaları, davetlerine icabetten devlet ve hükümet erkânından atanmış üst düzey bürokratlarla temsil edilmeleri” millettin isteğidir.