SİYASAL YARGI YENİ TÜRKİYE ‘YE YAKIŞMIYOR

1962 Faşist cuntasının Dizayn ettiği ucube cumhuriyet mekanizmalarından biri de, geçmiş zaman diliminde oldukça tartışılan Anayasa Mahkemesi ve zaman zaman aldığı ideolojik kararlar olmuştur.

                                

Özellikle demokratik çerçeve içinde kalmaya ısrarlı, meşruiyetleri yok sayılan legal siyasi partiler konusunda aldıkları kapatma kararları, batı ülkeleri nezdinde Türkiye’yi çoğu defa gülünç duruma düşürmede hassasiyet göstermiş ve demokratik hayatın olmazsa olmazları siyasi partileri keyfi tutumlarıyla kapatma da beis görmemişlerdir.

Kurumsal bağlamda standartlarını bir cuntaya borçlu bu mekanizmanın, başına zemzemle yıkanmış olsalar bile gelen her atanmışın, orada ruhen kendini kral görmesi psikolojisi hep görmemezlikten gelinmiştir.

Türkiye’nin en büyük açmazlarından biri de kendini tanımadığı gibi, kurumsal bağlamda onu devlet olarak temsil eden erkleri de tanımamış olmasıdır.

Bu ülkede yargı kavram ve mahiyet olarak, Cumhuriyet’le birlikte şekillenen yapısının hormonlu olduğunu ve natürellikten ve de yerel olmaktan mahrum oluşunu dayatmacı ve anti demokratik yapısını hep ihmal ettik.

Ülkenin birlik ve beraberliğini yıllarca ulusalcı Paradigmaya kurban eden bir yargı hâkimiyetini kim inkâr edebilir?

Zihin olarak geçmişteki İstiklal mahkemelerinin birer ahfadı görünümündeki yargı kurumlarımızın, ülkede bakılan davaları nasıl zaman aşımlarına kurban ettiklerini yaşadığımızı da unutmayalım.

Hele hele, 2011 Haziranında bazı siyasi partilerimizin sistematik bir şekilde muvazaalı olarak, milletin iradesine dayattıkları zanlı oldukları için tutuklanan insanları, nasıl milletvekili adayları ettiklerini ve bu konuda duruma sessiz kalan yargı mensuplarını unutmak mümkün mü?

Yüksek yargı kurumlarının batı demokrasilerindeki yerleri oldukça sade ve çağdaş olduğu halde, ülkemizde askeri darbelerin Brifinglerinden geçen yargıçlar için bir sulta yeri olduğunu, zaman zaman aldıkları ideolojik kararlarında yansıttıklarına bütün dünya tanıktır.

Bazı batı ülkelerindeki yüksek yargı kurumlarına bakıldığında, onların görev ve yetki anlayışlarıyla bizimkilerini mukayese ettiğinizde ülkeniz adına üzülmemeniz mümkün değildir.

Günümüz Afrika ülkeleri bile bize bu sahada ders verir gibidirler.

Etkinliklerde kullandıkları dilin zarafeti bundan böyle referans alındığında, ülkemiz için çok şey kazanırız gerçeğiyle karşılaşacağımız muhakkaktır.

2007 Yılında Anayasa Mahkemesince icra edilen bir Sempozyumda davetli olarak konuşan, Kongo Demokratik Cumhuriyeti Yüksek Adalet Mahkemesi Birinci Başkanı Benoit Lwamba’nın giriş kısmında kullandığı ve altını çizdiğimiz bu sıcak ve politik olmayan dili gibi ;” son anda, bazı Devlet meseleleri nedeniyle ülkede kalması gerektiğini, üzüntülerini ve bu oturumda sunulmak üzere hazırladığı görüşlerini sunmam için bana müsaade ediniz.”

Tekrar hatırlatalım, ‘bazı Devlet meseleleri nedeniyle ülkede kalması gerektiği’ vurgusu, başka bir ülkede bile kendi devletini koruyan ve evrensel hukuk normlarına rağmen kullanılan bir dil ve buna taviz vermeyen bir duruş.

Burada bir mukayese ile aynı duruşa sahip olduğunu göremediğimiz, TC. Anayasa Mahkemesinin kendi vatandaşlarının hakları konusunda bile, yetkisi dışında aldığı ve vatandaşını mağdur eden hukuk dışı kararla, sosyal medya sahibi yabancı bir şirketin haklarına gösterdiği hassasiyet gibi.

Bu politik karar, mevcut hükümet ile Türkiye gerçeğinde yaşanan, 17 Aralık operasyonunun failleri arasında kendini taraf etme işareti olarak, ideolojik gerginlik ortamının devamını sağlayan bir fırsat oluşturma kuşkusu uyandırmış ve millet iradesini rahatsız etmiştir.

Bu vesileyle iyi niyetimizi muhafaza ederek, hatırlatmada beis görmediğimiz bir gerçekte, ‘Bireysel Başvuru Yasasıyla’; Anayasa Mahkemesi ne verilen yeni yetki, umarım mahkeme için son zamanların sosyolojik ve moda deyimi ile bir ‘güç zehirlenmesine’ neden olmamıştır.

Zira bu rahatsızlığın bir emaresi olarak, 25 Nisan günü Anayasa Mahkemesinin 52ci. Yılı kutlama törenine katılan devlet ve hükümet erkânının önünde, Mahkeme Başkanının yaptıkları oldukça siyasi ve Agresif konuşma, ülkede yeni yeni tomurcuklanan demokratikleşme hamleleri için, yüksek yargı kurumlarının görev ve yetkilerine bir kez daha köklü çözümler getirmeyi gerekli kılmıştır.

Devletin üç erkinden yasama, yürütme ve yargı arasındaki standartların batı demokrasileri Baz alınarak yeniden Dizayn edilmesi ve bununla etkisinde oldukları cunta vesayetlerinin kalktığı ve bu vesileyle yeni Türkiye algısının ihyasının gerçekleştiği görülecektir.

Bu ülkede Ahmet Necdet Sezer örneğini yaşayan ve hatırlayan her sağduyulu vatandaş; demokratik Türkiye’nin sivil bir ülke olduğunu ve yargıçlar ülkesi olmadığını, dilediğinde Sayın Haşim Kılıç’ın ilk turu 10 Ağustos’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığına aday olarak katılmaları suretiyle, hatırlatma fırsatını kaçırmayacaktır.

Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere tüm yargı erkinin unutmaması gereken bir gerçekte, yeni ve demokratik bir Türkiye’nin doğumunu yakın zamanlarda milletin iradesiyle gerçekleştireceği, başkanlık sistemine geçişe olan mahkûmiyetidir.

Buna şimdiden kendilerini alıştırmaları, Türkiye’mizin âli menfaatleri gereğidir.

Zira büyük ve hedefleri evrensel olan böylesi bir Türkiye’de, İttihat ve Terraki’nin iki yüzyıllık saltanatının sonunun da geldiği bilinmelidir.

Netice olarak çoğunluk vatandaşlarımızın dileği olan, şu tavsiyeyi de hatırlatmak bizim için bir görev olduğunu hatırlatalım.

Devlet erkânının ve hükümetlerin yoğun çalışmaları dikkate alınarak, bundan böyle çok daha önemli olan görevleriyle ilgilenerek, çocuk müsamereleri gibi yapılan yüksek yargı kurumlarının her sene-i devriyeleri etkinliklerine katılmamaları ve zaman kaybını önlemeleri de, özlenen bir Türkiye gerçeğidir.