EL İNSAF
Değerli dostlar, Müslümanım deyip din-i mubini haksız biçimde eleştirenler, bazen haksızlık,bazen iftira hatta hıyanet boyutuna kadar ileri götürenler var. Sorsan onlara "Müslüman değil misin?" "Bu ne biçim soru " diye belki de kızacaklar. Hem Müslüman hem de gavurdan yana olup dine saldırmak, ne garip bir çelişki. Hele "Biz Müslümanlar..." ile başlayıp tüm olumsuzlukları saydıktan sonra tüm güzellikleri Avrupa'ya vermeleri gibi. Batı eğitimini görmüş halkına yabancı İslam ülkelerindeki idarecilerin, hüküm sürdüğü ülkelerdeki sıkıntıları eleştirirken İslam dinine mal etmeleri, bazen de "Adamlar gavur ancak biz Müslümanlardan daha adaletli..." ile başlayan hakaretleri hiç de insaflı değildir.
Elbette
gördüğümüz eksiklikleri dile getirecek, yanlışları anlatacak doğruların
yapılması için çaba göstereceğiz. Benim anlatmak istediğim bu değil.
Müslümanım
dediği halde batıdan fazla batıcı olan bazı kimselerin İslam aleminin içinde
bulunduğu bu sıkıntılı durumu fırsat bilip dine saldıranlar hakkında bir şeyler
diyeceğim.
Bizler
İslam dinini insanların davranışlarına ve de son yüzyıla göre değerlendirip
batı ile kıyaslarsak elbette yanlış yapmış olacağız. İçinde bulunduğumuz bu
durum hiç de iç açıcı değildir. Çünkü batı medeniyeti ve kültürü ile idare
edilen İslam alemi ortada kalmıştır.
Dinimizin
temel prensibi olan ümmet olma şuuru yerine batıdan alınan ulus devletler
kurulmuştur. Devletçikler olan Müslüman ülkelerin idarecileri de batının müspet
ilmi yerine onun felsefesi düşüncesini ve yaşam tarzını kendi halklarına
uygulamak istemişlerdir. Okullarda
verilen eğitimlerde yeni neslin geçmişi ile olan tüm bağları koparmak için de
büyük bir güçle çalışılmıştır. Elbiseyi insana değil insanı elbiseye uygun hale
getirmek istemişlerdir.
Özellikle okumuş insanlar ülkenin
kalkınmasına müspet katkı yapacaklarına batıyı överek aslını yererek
tembelliklerine mazeret uydurmuşlardır.
Batının
ellerindeki tahrip gücü yüksek korkunç silahlarla İslam alemini bombalayıp
yüzlerce masum insanları öldürürken, idareciler kendi kişisel çıkarlarını
düşünmektedirler. Okumuş kesim de "Gerici, yobaz, bağnaz..." gibi
kelimelerle dinine saldırmakta, ilericilik adı altında olumlu bir şey yapmadığı
halde dini değerlerle alay etmektedirler. Basit bir örnek verirsek ülkemizin ve
de orta doğunun en iyi imkan ve öğrencilerine sahip olan ODTÜ ve İTÜ ilimle
uğraşıp fen ve teknolojik alanda ülkenin kalkınmasına katkı sunacağına, bira
içmeyi özendirmeyi, cami ile savaş etme yolunu tercih etmişlerdir. Hesap vermeleri
gerekirken hesap sorma hakkını kendilerinde bulmuşlardır ve hem suçlu hem de
güçlü olmuşlardır.
Peki
İslam alemin bu duruma nasıl gelmiştir? İki başlık olarak anlatmak isterim;
A- Haçlı
savaşları ile başlayan, birinci ve ikinci dünya savaşları ile devam eden dönem
içinde İslam aleminde yaşayan gayri Müslimlerin "Zımmı" sayılıp
savaşa götürülmemesi dünya savaşlarının yıkıcı sonuçlarından bu kesimin en az
zararı görmesine sebep olmuştur. Bunun yanında karşı taraftaki devletler kendi içlerinde
yaşayan Müslümanları savaşın ön hattına sürerek en büyük zararı yine
Müslümanlara vermiştir.
B- Takdiri
ilahi diyeceğim. Madem bu dünya imtihan dünyası onun gereği de yapılır,
yaşanacak olayları bundan bin dört yüz yıl önce haber veren Kur'an ayetlerinden
bir tanesi Ankebut 2;
"
İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "iman ettik" demeleriyle
bırakılıvereceklerini mi sandılar?"
Bakara
155 ayet;
"Muhakkak sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan,
ürünlerden biraz eksiltmekle deneriz, sabredenleri müjdele." İşte İslam
alemin içinde bulunduğu durumu özetleyen ayet.
Korku;
İslam aleminde hangi ülke Batının şerrinden korkmuyor.
Açlık ve
Mallardan eksilme; Allah'ın verdiği bunca nimette rağmen savaşların yol açtığı
tahribat yüzünde varlık içinde yokluk ve açlık çeken insanlar.
Ürünlerde eksilme; batıdaki birim başına üründe elde edilen miktarla
İslam aleminde ede edile ürünü bir kıyaslayın bakalım.
Birde
savaş meydanlarında tahrip edilen tarım alanları, Filistin'deki İsrail yağma ve
tahribatı da eklersen durum daha net anlaşılır.
Canların
eksilmesi; Bu korkunç bombardıman ve patlamalar insanların feci biçimde nasıl
ve nekadar öldürüldüğünü zaten biliyorsunuz.
Bunların
yaşanacağını belirten Allah, kurtuluşun ancak sabırla olacağını da bize
bildirmiştir. İşte sabır etmeyip ülkelerinde kaçan insanların acı sonlarını da
her gün duymaktayız.
Artık
ağlayıp sızlama zamanı değil, suçlu arayıp kendimizi temize çıkarma vakti hiç
değil, birlik olalım, kardeş olalım, iyi ve güzelden yana olalım.
DUA VE
SELAMLARLA.