Kardeş Olmak

İslamiyet, din kardeşiliği ve ümmet olma bilinci üzerine kurulmuştur.  Bu bilinç yitirirdim mi sıkıntılar hem dünyada ve hemde ahrette katlanarak karşımıza çıkar.

İlk inanlara sahabe denir ki, aralarındaki muhabbet ve sevgi, insanlık tarihi bugüne kadar ne görmüş ve de görecektir. İmanın lezetini alan dinin öncüleri, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin gittiği yolda gitmeleri, hayat tarzları olmuş, inananları da kendilerine kardeş kabul etmiş, mallarını ve canlarını birbirleri için feda etmekten de geri kalmamışlardır.

Yesrib (Medine) fitnenin merkezi, düşmanlık had safhada, herkes herkesten korkardı. Hristiyanlar, Yahudiler, Müşrikler, kabileler... vb. guruplara ayrılmış,  kendi içlerinde, ayrı bir hayat kurmuşlardı. Yıllar 620 yi gösterdiğinde bir şair olan Samit oğlu Süveyd ile beraber, Muaz oğlu İlyas, Esad b. Zurare, Rafi b. Malik, Avf b. Haris, Kutbe b. Amır, Ukbe b. Amir, Haris b. Abdullah,Hac mevsiminde  Kur'anı dinleyip Müslüman olmaları sonrası, memleketleri Yesribe dönmeleri yeni ve güzel günlerin başlangıcı olmuştu.

Bir yıl sonra yine hac mevsimi birinci ve ikinci akabe biatları Evs ve Hazreç kabilelerinin Müslümanlıkla tanışmaları ile başlayan kardeşlık bağı, aralarındaki kin ve nefreti bitirmiş, anaların ağlamasına vesile olan savaşlar son bulmuştu. Arkasında 622 yılı ve neticesi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin de Yesribe hicret etmesi ile artık Yesrip, Medine-i Münevvere ismini alacak, İmanları için her şeylerini Mekke de bırakıp gelen muhacirlere ensar olacak veren el olup alan el olmayacaklardı.

        İnsanlığa kardeşlik hukukunu öğreten bu dinin mensupları olan bizlerin bugünkü durumu maalesef içler acısı.  Devletlere ayrılmış, yetmemiş, siyasi farklılıklar oluşmuş, tarikat ve cemaat derken paramparça olan İslam alemi ve Müslümanlar,bırakın kardeş olmayı, aynı cami ve safta namaz kıldıkları ile küs olunmuş, kin beslemeye başlanmış, hain, mürted gibi çok ağır ithamlarda bir beis görmemiş duruma gelmiştir.

        Birbirini katl eden, idam etmek için çaba gösteren, yalanı marifet bilen, akraba ve komşu hakkını bilmeyen bu toplum olu vermiştir. Oysa dinimiz İslam:

         Mikdad İbnu'l-Evsed der ki: Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e 'Bir kafirle karşılaşsam, onunla mukatele etsem, vuruşma sırasında kolumun birini kılıcıyla kesip atsa, arkadan da mağlup düşse ve benden aman dileyerek "Müslüman oldum" dese, ey Allahın Resulu ben onu öldüreyim mi? dedim. "Hayır öldürme" dedi. Ben tekrar: "İyi ama ey Allah'ın resulu, o benim bir kolumu kestikten sora bu ikrarda bulundu" dedim. cevaben: "Hayır öldüremezsin, eğer öldürecek olursan o, sen onun öldürmezden önceki senin durumuna geçer, sen de, onun kelime-i şehadeti söylemeden önceki durumuna geçersin (kafir olursun) cevabını verdi.(Kut. Site)

           Ustad Bedi-üzzaman şöyle der:

         "Evet tevhid-i imanı, elbette tevhid-i kulübü ister. Ve vahdet-i itikad dahi, vahdet-i ictimaiyeyi iktiza eder...

         Halbuki imanın verdiği nur ve şuur ile ve sana gösterdiği ve bildirdiği esma-i ilahiye adedince vahdet alakaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münasebetler var. Mesela:

         Her ikinizin Halıkınız bir, Malıkınız bir, Mabudunuz bir, razıkınız bir.. bir bir bine kadar bir. Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir.. bir bir yüze kadar bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir.. ona kadar birbir. Bu kadar bir birler vahdet ve tevhidi, vifat ve ittifakı, muhabbet ve uhuveti iktiza ettiği ve kainati ve küreler birbirine bağlayacak manevi zincirler bulundukları halde; şikat ve nifak, kin ve adavete sebebiyet veren örümcek ağı gibi ehemiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip Mümine karşı hakiki adavet etmek ve kin bağlamak; ne kadar o rabıta-ı vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o münasebet-ı uhuvvete karşı ne derece  bir zulüm ve itisaf olduğunu; kalbin ölmemiş ise, aklın sönmemiş ise anlarsın. (ris. nur uhuvvet risalsi)

         Savaş esnasında "Lailahe illellah" diyen birisini öldüren Hz. Usameye, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem "Onun bu ikrarda samimi olup olmadığını öğrenmek için kalbını yardın mı? Ebu Davudun rivayetnde ilaveten: "Kıyamet günü lailahe illallah diyen bir kimseyi öldürmenin hesabını nasıl vereceksin?"( kut. sitte)

        Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem cebrail tarafından tüm münafıklıarın isimleri bildirildiği halde "Arkadaşlarını öldürtüyor" denilmesin diye hiç kimseyi ifşa etmediği, öldürmediği ve öldürmelerine müsaade de etmemiştir.

       Hz. Halid(ra) "Diliyle söylediği kalbindekine hiç uymayan ne kadar çok namaz kılan var"  Sözüne karşılık Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selem: "Ben insanların kalplerini araştırmak, karınlarını yarmakla emredilmedim." (kut. sitte)

       Fazla söze gerek kalmadı, sevelim, sevilelim bu dünya kimseye kalmaz.

       DUA VE SELAMLARLA