Mezhep Ve Mezhepçilik 1

Mezhep ve mezhepçilik, birbirinin aynısı gibi görünse de, farklı manalar içerir. Mezhep, doğru olanı iken, Mezhepçilik, yanlış olanıdır.

Üzülerek belirteyim ki cehaletin (cahil bırakmanın) en fazla olduğu alanlardan birisi de Din ve nihayetinde Mezhep konusudur.

Ülkemizin insanları, Ehli sünnet ve cemaatin, İtikadı ve amelde ki mezhepleri bilme ve öğrenme yerini, Mezhepçilik almış, cehaletin de etkisi ile mezhebi, bir din olarak kabul etme ve diğer mezhepleri küçük, hakir ve red etme durumunu ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir. Oysa dinimiz İslam, kaynağımız Kur'an, Sünnet, Kıyas ve İcmadır.

 Mezhep, kelime anlamı: İzlemek, gidilen yol, benimsenen görüş manasına gelir.

       Dinde ki manası: Herkesin anlayamadığı kapalı, veya kesin olmayan ayet ve hadisleri İslama ters düşmeyecek şekilde, İslam dini hakkında tam bilgiye sahibi olan müctehid imamların, konu hakkındaki, hüküm çıkarmaları fetva vermeleridir. Yani temelde bir, teferruatta farklılık arz etmesi, mezheplerin çıkma sebebidir.

       Görevli olarak hacca (1997) gittiğimde, aynı kafilede bulunan bir vaiz ile aramızda geçen konuşmada vaiz; "Hocam, yanlış anlama, ancak ben, İlk ve orta okul yıllarında, Şafii mezhebini Hak bir mezhep olarak görmediğim gibi, eleştirir hatta mensuplarını Müslüman dahi kabul etmez, birisine kızsam, ona "Şaffi'sin" derdim. Ne yanlış bir düşünce olduğunu ilahiyatı okuduktan sonra anladım." Bende "Hocam bizler de Hanefi mezhebini pek hak bilmezdik, hatta avam (ilmi olmayan) halk arasında, Hanefi mezhebi hakkında, senin fikrine sahip, nice insanlar vardı." dedim.

        Fanatik bir tarafgirlik olan mezhepçilik, son zamanlarda etkisi azalsa da hala toplum içinde kabul görmekte, birer rahmet olan mezhep, yerini birer sıkıntı kaynağı olan mezhepçilik almaktadır.

        Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin vefatından sonra, İslam aleminin genişlemesi, "Birer yıldız" olan sahabenin, fetih edilen bölgelere gitmeleri, bulundukları yerde ise halka fetva ve ilim öğretme ile meşgul olmuşlardır.

       Sahabeler, sorulan sorulara Önce Kur'an, cevap bulamadıklarında hadislere, burada da cevap bulamadıkları zaman, Kur'an ve hadise dayanarak ictihad ediyorlardı.

      Müslümanların suallerine fetva verirken, diğer taraftan dini ilimler sahasında talebeler yetiştiriyorlardı. Sahabeden sonra gelen ve sahabeden ders alanlara da tabiin denilir ve onlar da sahabenin yolunu takip ettiler. Tabiinler de kendilerinden sonra gelecek tebe-i tabiin denilen kişileri yetiştirdiler.

       Bu nesil yani tebe-i tabiin, günümüz meşhur olan İmam-ı Azam Ebu Hanife (Hanefi mezhebi, sahabeyi gördüğü halde teb-ü tabiin denilir.), İman Malik (Maliki mezhebi), İmamı Şafii (Şafii mezhebi), Ahmet Bin Hambel (hambeli mezhebi)... vd. Rahmetüllahı aleyhim gibi zatlardır.

      Günümüzde Hanefi, Şafii, Maliki ve Hambbeli mezhebi olarak bilinen mezheplerin Tebe-i Tabiin alimlerin bize bıraktıkları miraslarıdır.

       Aslında, mezhep imamlarının hiçbiri, mezhep kurma gibi bir gayeleri olmadığı gibi, biri diğerini eleştirmemiş, farkı bir görüş sunduğu zaman da diğer mezhep imamının da farklı görüşünü kendi kitaplarında belirtmişlerdir.

      Her mezhep kenti kitabında, kendi görüşünün yanında diğer imamların, farklı görüşleri belirtirken, cumhur dediğimiz dört mezhebin ortak görüşü daha bir önem kazanmış, farklı görüşler ise birer rahmet ve kolaylık olarak insanlara sunulmuştur.

       Hak mezheplerin kaynakları bir o da Kur'an ve hadis tir. Hüküm istinbadı yapılan ictihadlar dolayısıyla, farklıdır. Bu farklılıklar bir ihtilaf konusu değil, İslam hukukunun ictihadı meselelerdeki zenginlik olarak değerlendirilmelidir.

      Mezhepler, bir hususla ilgili, davranış şeklini önerirler, bu önerileri lüzumsuz bir biçimde tartışma konusu yapmak hiç kimseye faydası yoktur.

     Devan edecek.

DUA VE SELAMLARLA.