RİSALE-İ NUR

Bir önceki yazımda, İslamın, asrı saadet'en sonra, Hz. Osman (ra) ile başlayan sıkıntılar, Hz. Ali ve Hz. Muaviye ile başlayan bir süreçten yola çıkarak, Bediüzzamam'ın risale-i nur külliyatındaki tespitlerine ve o zamanla ilgili değerlendirmesine yer vermiştim. Saltanat ve Hilafet olarak birin devletin bekası, diğerinin dinen yaygınlaşması ve kalplerde yer bulması için çaba edenler, birinde makam ve menfaat süz konusu iken diğerinde rıza-i ilahiden başka hiç bir beklenti olmadığıdır. Valilik ve velilik makamı olarak da izah edile bildiği olarak tarif etmiştim. Bazı arkadaşların itirazlarına açıklık getirmek icap etti.

     Sefine (ra.) anlatıyor: "Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Hilafet, ümmetim arasında otuz yıl sürecektir. Bundan sonra saltanat devam edecektir." ( kut. sitte 1708 ebu davud, Sünnet 9 (4648, 4647; Tirmizi, fitne 48, 2227)

       Hz. Ali (ra) ve Hz. Muaviye(ra) arasında ki mücadelenin bir ictihat meselesi olduğu, oları eleştirme ve taraf olma gibi bir lüksün olmadığıdır.

        Bediüzzaman da sahabeler arasındaki cereyan eden bu olay hakkında ileri geri konuşmanın yanlış olduğunu belirtmiş, bende aynı fikir de olduğumu belirtmek isterim.

      Bediüzzaman;

      "Cemel Vak'ası denilen Hz. Ali ile Hz. Talha ve Hz. Zübeyr ve Aişe Sıddika (Rediyallahu teala  anhüm ecmein) arasında olan muharebe; adalet-i mahza ile, adalet-i izafiyenin mücadelesidir. Şöyle ki:

Hz. Ali adalet-i mahzayı esas edip, Şeyheyn zamanındaki gibi o esas üzerine gitmek için içtihat etmiş. Muarizları ise: Şeyheyn zamanındaki safvet-i İslamiye adalet-i mahzaya müsait idi, fakat mürur-u zamanla İslamiyetleri zaif muhtelif akvam hayat-i içtimaiye-i İslamiyeye girdikleri için, adalet-i mahzanın tatbikati çok müşkül olduğundan, "ehven-üş şerri ihtiyar" denilen adaleti nisbiye üzerine içtihat ettiler. Münakaşa-i içtihadiye siyasete girdiği için, muharebeye intaç etmiştir. Madem sırf lillah için ve İslamiyetin menafi'i için içtihat etmişler ve içtihaddan muharebe tevelud etmiş; elbette hem katil hem maktul ikisi de ehli Cennet'ir, iskisi de ehl-i sevaptır diyebiliriz." (mektu; 15)

       Bizlerin, ictihatla ilgili meydana gelen bu olayların zamana mal olduğunu, kurcalamak veya taraf olmanı hiç bir faydası olmadığı kanaatindeyim.

     Ashab-i kiramı eleştirme hakkım olmadığı gibi haddim de değildir, dinimi öğrenmeme vesile oldukları içinde hepsine müteşekkirim.

      Bazı okuyucular Bedi-üzzaman "İslamda referans olmayacağını, Kürt Said olarak" isimlendirip eleştirmeleri ise ayrıca işin üzücü taraf olanıdır. Şünkü;

1- Günümüze kadar gelmiş dört büyük mezhebin kitaplarına baktığımızda (hanefi, şaffi, maliki ve hambelli) fıkhi meselelerde farklı bir görüş ileri sürdüklerinde "şü mezhep de böyle der" diye not düşerler. Hiç bir imam diğerini tenkit etmez. "Sadece ben hakkım değil, ben de hakkım" Prensibi hep hakimdir. Hatta cumhur dediğimiz dört mezhebin ortak görüşü en önemlileri olarak kabul edilir.

      Bizlerde farklı alimlerin görüşlerini doğru bula bilir destekleyebiliriz, ancak diğerlerini  eleştirme hakkına sahip değiliz. Ön yargı ile eleştirmek, ayrıca büyük bir vebaldir. Ancak yazdıklarında Ayet ve Hadise göre yanlışlıklar varsa onu da kaynak belirterek söylememiz görevimizdir.

      2- Irkçılık kanser gibidir, toplumun birlik terliği ile asla uyum sağlamaz. Bir kavim ırkçılık hastalığına yakalandı mı tedavisi zor bir vakıa haline gelir. İşte Osmanlı, Jön Türkler ve sonrası.

     Hakaiki imaniyeyi insanları anlatma derdi olan Bedi-ü zamman'ı, fikrini, eserlerini okumadan sırf Kürt olduğu için eleştirmek insafa sığmadığı gibi dinen de vebali büyüktür.

      Hucurat suresi 13 ayet;

      "Ey iman İnsanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'nadan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır."

    Birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla muhtaç olduğumuz bu dönemde böyle gereksiz eleştirileri yapmayalım. Güzel ve doğru olan bir şey varsa taraftar olmasak da eleştirme de yapmayalım.

      Müslümanların bekası ve huzuru için devlete ve saltanata ihtiyaç duyulduğu gibi, dinin yayılması için rıza-i ilahiye için çaba gösteren velilerde ihtiyaç olacaktır.

     DUA VE SELAMLARLA