Saltanat, Hilafet Ve Risale-i Nur

İslamiyet özellikle, Hz. Osman(ra) döneminden sonra, Müslümanlar arasında oluşan ihtilaflar, Hz. Ali(ra) ile Hz. Muaviye(r.a) ile devam eden sıkıntılar, savaşlar, Kerbela ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin ciğer parelerinin şehadeti ve devam ede gelen iki farklı düşünce.

    Ustad Bediüzzaman:

    Amma Hazret-i Ali'nin Vak'a-i Sıffin'de hazret-i Muaviye'nin taraftarlarıyla muharebesi ise, hilafet ve saltanatın muharebesidir. Yani Hazret-i Ali, ahkam-i dini ve hakaik-i İslamiyeyi ve ahireti esas tutup, saltanatın bir kısım kanunlarını ve siyasetin merhametsiz mukteziyatlarını onlara feda ediyordu. Hz. Muaviye ve taraftarları ise, hayat-ı ictimaiye-i İslamiyeyi saltanat siyaseti ile takviye etmek için azimet bırakıp ruhsatı iltizam ettiler, siyaset aleminde kendilerini mecbur zannedip ruhsatı tercih ettiler, hataya düştüler. (mek. 15 mek/iki. mak.)

    Hilafet ve saltanat mücadelesi olarak, günümüze kadar devam eden ve devam edecek bu iki farklı makam, biri devletin birliği ve saltanatın devamı için mücadele yolu olan siyaset ve Hz. Muaviye yolu, diğeri de, Dini mübin olan İslam'ın, doğru anlaşılması, hakaiki imaniyenin  tüm kalplerde yer bulması için, mücadele yolu olan, velilik ve Hz. Ali'nin yoludur.

   Ustad Bediüzzaman:

    Amma kader nokta-i nazarında feci akıbetin hikmeti ise:

     Hasan ve Hüseyin (r.a) ve onların hanedanları ve nesilleri, manevi bir saltanata namzet idiler. Dünya saltanatı ile manevi saltanatın cem'i gayet müşküldür. onun için onları dünyadan küstürdü, dünyanın çirkin yüzünü gösterdi-ta, kalben dünyaya karşı alakaları kalmasın. Onların elleri muvakkat ve suri bir saltanattan çekildi; fakat parlak ve daimi bir saltanat-i maneviyeye tayın edildiler. Adı valiler yerine, evliya aktaplarına merci oldular. (mek. 15 mek. ilk. mak.)

    Günümüze kadar devam eden ve kıyamete kadar devam edecek bu mücadele ve çekişmede, fedakarlık ve çileyi hep Hz. Ali (ra)nin yolunda olanlar çeker. O makamı devir alan evliyalar, hakkı ve hakikatı anlatmakta geri kalmamış, saltanatın nimetlerini ellerinin tersi ile itmişlerdir. Hapishaneler ve zindanlar onlara birer medrese-i Yusufiye, ölüm ise Şahadet şerbeti olarak aşk ile karşılamışlardır.

   Ebu Hanife hicretten 150 yıl sonra (Miladi 767 yılında) Bağdat'ta zindanda zehirlenerek şehit edilmiş.

   Ahmet Bin Hambel (İmam-i Hambeli): Abbasi halifesi Me'mum tarafından Ramazanın son on gününde kesintisiz kırbaçlanmış, ölümünden sonra makamına geçen Mu'tasim ondan beter, o mübarek zata işkenceler etmiştir.

   Malik Bin Enes ( İmam-i maliki): Medine valisi tarafından işkencelere maruz bırakılmış ve kolu kırılmıştır.

     Muhammed Bin İdris (İmam-i Şafii):Harun Raşid döneminde kendisine iftira atılmış, halifeye on kişi ile beraber ihbar yapılmış, dokuzu idam edilirken kendisi, Rakka ve Bağdat'ta hapse atılmıştır.

   Şex Abdulkadir-i Geylani, Şahi Nakşebendi, İmam-i Rabbanı, Mevlana celaledini rumi, İmamı Ğazalı, zamanlarına uygun irşad görevini yapmış, saltanatın nimetine talip olmamışlardır.

    Hz. Ali (r.a.) yolunu takip eden asrımızın Mücedidi Bedi-üzzaman da pek rahat bir hayat sürdüğünü söyleyemeyiz.

     Bed-i üzzaman:

     Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. (Tar. hay. 629)

     Kendisine teklif edilen millet vekilliği, 3000 lira maaş ve şark umumi vaizliğini kabul etmemiş ve kendisine niçin kabul etmediğini sorulduğunda:

    Ben de onlara cevaben dedim ki: yetmiş-otuzar senelik hayat-i dünyeviyeyi o adamalar için kurtarmadığımdan bedel, yüzbinler vatandaşa, her birisine milyonlar sene uhrevi hayatı kazandırmaya vesile olan Risale-i Nur, o zayıatın yerine binler derece iş görmüş. Eğer o teklifi ben kabul etseydim, hiç bir şeye alet olamayan ve tabi olmayan ve sır-ı ihlası taşıyan Risale-i Nur meydana gelmezdi...(tar. hay.)

     Şimdi ustadla aynı havayı teneffüs eden, nur cemaati tarafından saygı gören birileri, hiç bir şeye alet olmayan bu eserleri, siyasete alet ederse yazık etmiş olmaz mı?

     DUA VE SELAMLARLA