ÜSTAD BEDİÜZZAMANIN SON VASİYETİ

Değerli dostlar bugünkü yazımda ;

Umum Nur talebelerine Üstad Bediüzzaman’ın vefatından önce vermiş olduğu en son derstir.(yazının tamamı Emirdağ lahikası son kısmındadır. Çok kısa bir kısmını yayınladım isteyen tümünü orada okuya bilir.)

Aziz kardeşlerim!

Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Rıza-yı ılahiye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i ılahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.

Mesela:

Kendimi misal alarak derim: Ben eskiden beri tahakküme ve terzile karşı boyun eğmemişim. Hayatımda tahakkümü kaldırmadığım, bir çok hadiselerle sabit olmuş. Mesela: Rusya’da kumandana ayağa kalkmamak, Divan-ı Harb-i Örfi’de idam tehdidine karşı mahkemedeki paşaların suallerine beş para ehemmiyet vermediğim gibi, dört kumandanlara karşı bu tavrım tahakkümlere boyun eğmediğimi gösteriyor. Fakat bu otuz senedir müsbet hareket etmek, menfi hareket etmemek ve vazife-i ılahiyeye karışmamak hakikatı için; bana karşı yapılan muamelelere sabırla, rıza ile mukabele ettim. Cercis (A.S.) gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi sabır ve rıza ile karşıladım.

Evet mesela: Seksenbir hatasını mahkemede isbat ettiğim bir müddeiumuminin   (başsavcı) yanlış iddiaları ile aleyhimizdeki kararına karşı, beddua dahi etmedim. Çünki asıl mes’ele bu zamanın cihad-ı manevisidir. Manevi tahribatına karşı sed çekmektir. Bununla dahili asayişe bütün kuvvetimizle yardım etmektir...

Evet mesleğimizde kuvvet var. Fakat bu kuvvet, asayişi muhafaza etmek içindir.Düsturdur ki: “Bir cani yüzünden; onun kardeşi, hanedanı, çoluk-çocuğu mes’ul olamaz.” işte bunun içindir ki, bütün hayatımda bütün kuvvetimle asayişi muhafazaya çalışmışım. Bu kuvvet dahile karşı değil, ancak harici tecavüze karşı istimal edilebilir...

 “Bizim vazifemiz hizmettir, netice Cenab-ı Hakk’a aittir; biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükellefiz.” Ben de Celaleddin-i Harzemşah gibi, “Benim vazifem hizmet-i imaniyedir; muvaffak etmek veya etmemek Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir.” deyip ihlas ile hareket etmeyi Kur’andan ders almışım...

Biz dünyaya bakmıyoruz. Baktığımız vakitte onlara yardımcı olarak çalışıyoruz. Asayişi muhafazaya müsbet bir şekilde yardım ediyoruz. işte bu gibi hakikatlar itibariyle, bize zulüm de etseler hoş görmeliyiz...

Üçüncü Mes’ele: şimdi küfr-ü mutlak, öyle cehennem-i manevi neşrine çalışıyor ki, kainatta hiçbir kafir ona yanaşmamak lazım geliyor...

Halbuki şimdi fen ve felsefenin dalalet kısmı; yani Kur’anla barışmayan, yoldan çıkmış, Kur’ana muhalefet eden kısmı, küfr-ü mutlakı komünistler tarzında neşre başladılar. Komünistlik perdesinde anarşistliği netice verecek bir surette münafıklar, zındıklar vasıtasıyla ve bazı müfrit dinsiz siyasetçiler vasıtasıyla neşir ile aşılanmağa başlandığı için; şimdiki hayat, dinsiz olarak kabil değildir, yaşamaz...

Kardeşlerim! Hastalığım pek şiddetli, belki pek yakında öleceğim veyahut bütün bütün konuşmaktan -bazan men’olduğum gibi- men’ edileceğim. onun için benim Nur ahiret kardeşlerim, ehvenüşşer deyip bazı biçare yanlışçıların hatalarına hücum etmesinler. Daima müsbet hareket etsinler. Menfi hareket vazifemiz değil. Çünki dahilde hareket menfice olmaz...

Kardeşlerim, belki ben öleceğim. Bu zamanın bir hastalığı daha var; o da benlik, enaniyet, hodfüruşluk, hayatını güzelce medeniyet fantaziyesiyle geçirmek iştihası, tiryakilik gibi hastalıklardır. Risale-i Nur’un Kur’andan aldığı dersin en birinci esası: Benlik, enaniyet, hodfüruşluğu terk etmek lüzumudur. Ta ihlas-ı hakiki ile imanın kurtarılmasına hizmet edilsin...

Madem mesleğimiz azami ihlastır; değil benlik, enaniyet, dünya saltanatı da verilse, baki bir mes’ele-i imaniyeyi o saltanata tercih etmek azami ihlasın iktizasıdır...

Çok kısa bir kısmını aldım eksikler benimdir.

Ustadın bu vasiyeti Peygamberimizin ahır zaman fitnesine karşı tavrımızı günümüz lisanı ile izahıdır. Hadis öudur;

Ebu Hureyre'den;

Resullullah sallallahu aleyhi ve sellem;

 “Yakında büyük fitneler olacak, o fitnelerde (yerinde) oturanlar ayaktakilerden, ayaktakiler yürüyenlerden, yürüyenler koşanlardan, daha hayırlı olacaklar. Kim o fitne içinde bulunmuş olursa, ondan uzak dursun. O zaman bir iltica yeri, sığınacak mekan bulursa ona sığınsın.” (Sahihu’l-Buhari VIII, 92; Tefriru’l-Kurani’l-Azim II, 43; Sunenu İbn-i Mace, II, 3961.)

DUA VE SELAMLARLA.