DİCLE ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ’NÜN KIRMIZI ÇİZGİLERİ.

Büyüklerim hep anlatırdı, 1950’lerin çok partili olduğu bir döneme başlamasıyla, Silvan ilçemize bağlı Hazro’nun nasıl ayrı bir ilçe statüsüne kavuştuğunu. O zamanlar Hazroluların CHP’nin tek partili döneminden sonra iktidara gelen Menderes Hükümetinden beklentileri ilçe statüsüne kavuşmaktır. Nahiyenin ileri gelenleri kafa kafaya verir, 1954 seçimleri öncesi Ankara’ya bu dileklerini bizatihi iletme kararı alırlar. Kararı müteakipte Ankara’ya revan olurlar. Onlar için ilk müracaat eski meclis binası değil, merhum Dr. Yusuf Azizoğlu’nun Ankara’daki evinin kapısını çalmakla başlar.

Mekân-ı cennet olsun, Diyarbekir milletvekili Dr. Yusuf Azizoğlu’da bilindiği üzere aslen Silvanlıdır. Hazrolu misafirlerini dinler kararlı olduklarını görür ve onlara saygı duyar. Hiç çekinmeden misafirlerini alır eski meclis binasına götürür. Başbakan merhum Adnan Menderes’in huzuruna varırlar, başbakan Hazroluları dinler, tamam der dileğinizi ta buraya kadar gelerek ilettiniz söz siz gidin, seçimlerden sonra Hazro’yu ilçe edeceğiz der.

Hazrolular kabul etmez, bir şartla gideriz derler, Hazro’nun ilçe olduğunu resmileştirir, bize şimdi kaymakam tayin ederseniz ancak kaymakamımızla beraber Hazro’ya gideriz derler. Yoksa şuradan şuraya bir adım bile atmaz hiçbir yere gitmeyiz deyince merhum Menderes işin ciddiyetini anlar ve Hazrolulara dönerek, bölgenizden gelen insanlar şimdiye kadar benimle memleketleri için hiçbirşey görüşmüyor, hep kendileri için talepleri oluyordu, şu valiyi gönder, şu nahiye müdürü veya şu kaymakam çok kötü diyerek hep tayinler istiyorlardı.

Ama görüyorum ki, siz sadece memleket için bir hizmet bekliyorsunuz, sizi sevdim diyerek üçgün mühlet ister böylece Hazro Silvan’dan ayrılmış, sınırları ve kaymakamları belirlenmiş olarak heyet büyük bir sevinçle Hazro’ya tayin edilmiş kaymakamlarıyla birlikte geri döner.

Kıssadan hisse, neden mi hatırladım bu güzel anekdotu?

Duydum ki, kirli siyaset hala memleketimin hizmet müesseselerini rahat bırakmıyormuş, geçen günlerde yazdığım kayyım olarak atanan Belediye Başkanvekillerinin de sıkıntılarını buradan dile getirmiştik.

Aynı sorunlar aynı sıkıntıları bu kez çiçeği burnunda, tüm amacı Diyarbekir’e üniversitesine kaliteli eğitimi ve bilimsel çalışmalar getirmek isteyen, Dicle Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Talip Gül Bey’de aynı minval üzere şikâyetçi ve figan etmiş…

Dün Ayşegül Saraçoğlu’nun odasının kapısı önünde özel kalem müdürü odasında siz oturanlar, bırakın artık bırakın palazlanmayı, kendi ikbaliniz için memlekete bir hayrınız bile dokunmadan çevrenizle oluşturduğunuz sömürü düzenini.

Zenginliğinizin sahip olduğunuz statülerin havasını ne olur bir solukta ayaklarınızın altına alarak, ezin yenin onu. Yenin ki, özgür olasınız yenin ki, sizi tanıyanlar bu dönüşlerinize saygı duymaya ve bu ülkede adaletin olduğuna evet diyerek sevinsinler…

Bakın sayın rektör sizin yüzünüzden nasıl figan etmiş: “Herhangi bir partinin binlerce üyesi var. Bunların hepsi kendisine bir rol biçiyor. Dolayısıyla böyle bir baskı değil, iş istiyorlar. Mesela herhangi biri gelip ‘Şu adamı işe al’ diyor. Şehrimizde, üniversitemizde böyle bir gelenek oluşmuş, gelip iş istiyor ama biz iş ve işçi bulma kurumu değiliz. Bizden yapamayacağımız şeyler istiyorlar. Asıl görevimiz eğitim, bilimsel proje, araştırma yapmaktır” demiş.

Sayın rektör devam ediyor: “İhale istiyorlar. Bu ihaleleri şeffaf yapıyoruz. Birisi gelip ihalenin her hangi birisine peşkeş çekildiğini ispat ederse bu görevi bırakırım.” Evet, ne olur sayın rektörümüzü rahat bırakın, zira dile getirdikleri bu sözler: “Günümüzün 3-4 saati bunlarla geçiyor. Yani her gün 3-4 saat boyunca her gelen bir şey istiyor. ve bu istenilen şeylerin bilimle üniversiteyle hiç bir ilgisi yok. Geçmişten böyle bir alışkanlık oluşmuş. Bize iş için insanlar gelmesinler, gerçekten çok zamanımızı alıyorlar. İhale için gelmesinler, ihale yöntemleri vardır. İhale zamanı geldiğinde herkes gelip başvurabiliyor.” Hem çok acı hem de tüm insanlığı üzen sözler.

Gelin var mısınız? Bugün çoğu toprak olmuş o erdemli Hazrolu büyüklerimiz gibi, kendiniz için değil, Diyarbekir için, Üniversitemiz için, İlim ve Bilim için, Öğrencilerimizin daha iyi imkânlarla eğitim görmeleri için, Ankara’ya gelerek Cumhurbaşkanımıza, Hükümete, Başbakanımıza hayırlı hizmetler için talepte bulunmaya…

Gelin bunu deneyelim…