HASANKEYF'İ GÖRDÜNÜZ MÜ?

Geçenlerde bir akrabanın düğünü münasebeti ile Hasankeyf'i görme şansım oldu. Aslında Diyarbakır'a takriben 136 km. Batmana 37 km. uzaklıkta olan, tarih kokan bu açık hava müzesini bu güne kadar gidip görmemem benim için bir eksiklikti. Ülkenin her yerinden hava yolu ile Batman'a gitmek ve oradan Hasankeyf'e gitmek kolaydır.

          Genelde biz, millet olarak Kültürümüze, Geçmişimize, Tarihi değerlerimize yabancı kalmışızdır.

     Kürtçede bir deyim vardır ; "Giyayı hevşı telle" Türkçesi: Bahçenin pancarı acıdır. Bizimde dünyanın hiç bir ülkesinde bulunmayan  birer tarihi ve doğa harikası olan değerlerimizi gezip, görmeyi değilde, Paris, Londra, Venedik, Alpler, Pizza, Eyfel kuleleri...  gibi yerlere ilgi ve alaka duymamız,oraları gezip görmemiz tamda bu deyime uygundur.

         Her nedense ülkenin kaymağını yiyen zengin tabakası ile sanatçı, tur operatörleri, gezmeyi sevenler, tarihe merak salanlar pek buraları merak etmezler, gezmezler görmezler. Neresi diye sorsan bilmezler.

       Terörün bitmesi için ekonomik kalkınma önemli ise, bacasız fabrika olan turizmin gelişmesi için de bu ve buna benzer yerlere önem verilmeli Turizim'e kazandırılmalıdır.

       Mülk suresi 15 ayet: "Yeryüzünü size hizmete hazır, uysal bir binek gibi kılan da O'dur. Haydı öyleyse siz de onun omuzları üstünde rahatça dolaşın. O'nun takdir ettiği rızıklardan yiyin, istifade edin. Ama ölümden sonra dirilip O'nun huzuruna çıkacağınızı da bilin."

         Hasankeyf Ilıca baraj inşaatı başlayıp, su altında kalınacağı öğrenildikten sonra bazı kesimlerin yaptıkları eylemlerle buranın önemini kamu oyuna duyurarak bir nebze de olsa faydalı olmuşlardır.

        Ancak benim gördüğüm Hasankeyf hak etmediği bir halde adeta kaderine terk edilmiş idi.

        Gerçi Hasankeyf'teki su altında kalacak bazı tarihi değerler aslına uygun bir biçimde yakın bir yere nakil edilmeye çalışılıyordu.

       Temizlik sıfır, turizmi canlandıracak faaliyetler yok denecek kadar azdı. Adeta bu güne kadar burası nasıl unutulmaya yüz tutulmuşsa öylece biran önce su altında kalsında kurtulalım mantığı hakimdi.

       Devlet hakikaten ulaşım için güzel yol yapmış, güvenlik sorununu varsa da biz görmedik.

       Ancak Hasankeyf'i  görünce iki şoku bir arada yaşadık.

       Biri o muhteşem tarihi yerleşke, halen kullanılan mağara evleri,Tarihi yapıla, temiz havası ve doğası, diğeri buranın bakımsız ve kirli oluşu.

       Her ne ise size biraz da buranın tarihinden, önemli yerlerinde  söz edelim;

       Hasankeyf, yerleşkesi kayalara oyulmuş evlerden oluştuğu için Suryanice Kisof ve Cepha, Arapçada "Hısnı Keyfa" Osmanlılar zamanında hısnıkeyf, halk arasında da Hasankeyf olarak kullanılmış ve günümüzde bu isim kullanılmaktadır.

         Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, yapılan arkeolojik  çalışmalarında, 3.500 - 12.000 yılları arası öncesine kadar buluntulara rastlanılmıştır.

         Hasankeyf, Stratejik bir öneme sahip olan Dicle nehrinin kenarında, Yukarı Mezopotamya'dan Anadolu'ya geçiş yolu üzerinde kurulmuştur.

        Şehir, Bizanslılarla Sasaniler arasında MS 2. ve 3. yüzyıllarda sınır yerleşimi olarak el değiştirmiştir.

         640 Yılında Hz. Ömer halifeliği döneminde Müslümanlar tarafında fetih edilmiştir. Fetih esnasında Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin akrabası Caferi Teyyar'ın oğlu ile Ünlü komutanı Varkenne şehit olmuş mezarları halen buradadır.

           Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler ve Mervaniler egemenliğinde kalan yerleşim 1102 yılında Artuklular tarafından ele geçirilmiştir.

            Artuklu beyliği' nin 1102-1232 yılları arasında başkentliğini yapan Hasankeyf, en parlak dönemini bu tarihlerde yaşamıştır.

         1524 Yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde tamamen Osmanlı hakimiyetine girmiş ve günümüze kadar gelmiştir.

          1981 Yılında birinci derece sit alanı ilan edilen Hasankeyf 1986 yılında kazı çalışması yapılmış olsa da asıl çalışma, GAP desteği ile 2004 Yılında Prof. Abdüsselam ULUÇAM tarafından başlatılıp halen devam edilmektedir.

            2004-2013 Tarihleri arasında 39 farklı alanda kazı ve sondaj çalışması yapılmış 135 bilinmeyen kültür varlığı ortaya çıkmış, çok sayıda nitelikli mezarla da bulunmuştur.

            Başlıcalar; Zeynel bey ve Yamaç külliyeleri, Büyük saray, İmam Abdullah zaviyesi, Şab Camii ve çevresi, Mardınike Külliyesi, Hasankeyf Höyük, Artuklu köşkü, Süryani yerleşim alanı, Kasır , Salihiye Ziyaret kapısı başlıcalarıdır.

           Aslında ülkemizin bir çok yerinde olduğu gibi doğu ve güneydoğu anadolu bölgesinde de varlık içinde yokluk çekiyoruz. Hayvancılığa elverişli bunca arazimiz boş ve atıl durumda olup, ülkemizin et ithal etmesi, doğal yapısı, tarihsel zenginliği ile İnanç turizmi gibi elverişli bunca yerlerimiz varken, dört mevsimin bir arada yaşandığı güneşini bol olduğu Dicle ve Fırat gibi iki büyük nehre sahip iken işsizlik sorunu ve terör belası ile uğraşmamız gerçekten düşündürücüdür.

           Doğu-batı, Türk-Kürt demeden, bu güzelim ülkemize sahip çıkalım, el ele gönül birliği yapalım, hani Müslümanız diyoruz ya işte Allah Hucurat suresi 10 ayette;

          " Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin."

           Allah'ın emri gereği dargınlıkları bir tarafa bırakıp, düşmanlıklara son vermeye çalışalım. Bir birimizi kusurlarımızla sevelim, sevelim sevilelim.

         DUA VE SELAMLARLA.