Namaz

Namaz; Günde beş vakit, akıl ve baliğ olan her Müslümana farzdır. Kadınlar ay başı dediğimiz adet(hayızlı) günler ile doğum ve sonrası (nifas) belli zamanlarda namazı kılmazlar, kazada etmezler, kılmış gibidirler.

Dinimizin direği, Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellin "gözümün nuru" dediği namaz, her hal ve şartta kılınması gerekir. Bunu içindir ki hastalık halinde, savaş zamanında dahi namazın terk edilmeyeceği ve nasıl kılınacağı Peygamberimiz sallalahu aleyhi ve sellemin uygulamaları ilmihal kitaplarında detaylı biçimde anlatılır.

      Hayız ve nifazlı kadınlar dışında tüm akıllı, baliğ ve Müslümanım diyenlerin mutlaka namaz kılmaları gerekir. "Kalbim temiz", "Allah kalbe bakar," "Namaz kılmakla cennete girilmez, önemli olan kalbin temizliği" her ne mazeret, fikir ve düşünce ileri sürülürse sürülsün, namazı kılmayanların tövbesiz öldüklerinde sonlarının hiçte iyi olmayacağıdır.

        Allah, Müddesir suresi 42-44 ayetler;

        "Sizi Seker'a (cehenneme) sokan ne?"

         Onlar şöyle cevap verirler: "Biz namaz kılanlardan değildik,"

         "Yoksula yedirmez dik."... (diy. meal.)

        Yolculuk esnasında iki vakit namazı birleştirmek, kısaltmak, hasta olanların durumuna göre oturarak, uzanarak hatta gözleri veya kalpleri ile kılmaları savaş halinde nöbetleşe ve ya savaşın şiddetine göre selatül havf dediğimiz özel bir biçimde yine namazın kılması gerekir.

      Mustafa Kemal Paşa; "Sizin gibi kahraman bir hoca bize lazımdır. Sizi, yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyler yazdınız, aramıza ihtilaf verdiniz." der.

Bedi-üzzaman, birkaç makul cevaptan sonra, şiddetle ve hiddetle iki parmağını ileri uzatarak, "Paşa, Paşa! İslamiyette, imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan hayindir; hainin hükmü merduddur." (tarihçe-i hayat 128)

        Müslümanız dediğimiz halde galiba namaza pek önem vermiyoruz. Baksanıza, binlerce akıl ve baliğ öğrencisi olan liselerin bir çoğunda cami olmadığı gibi, uygun şartlarda ve namazı özendirici bir yer de yoktur.

        Günde on binlerce kişiye hitap eden, Devletin kocaman kuruluşları olan hastahaneler de cami ve ya mescit, bodrum katlarında, kuytu, sorup sormazsan bulunamayacağı yerlerde, belki bazılarında vardır, ancak sırasını bekleyen, hastasına refakatçi olanın kolayca ulaşabileceği bir yerde değillerdir.

        Fabrikalar, kışlalar, hükumet konakları, Üniversiteler, fakülteler vb. yerlerde pek farkları değildir. Sanki namaz kılmak utanılacak bir davranış, ayıplanacak, kınanacak bir şeymiş de kimsenin görmeyeceği bir yerde kılınması gerektiği fikri hakim olmuştur.

      Hanı akıl baliğ ve günde beş vakit ve bir de Cuma namazı, maalesef işçi, öğrenci, memur ve çalışan için, çalışma saati bakımından pek mümkün değildir. Ya mesaisine uymayacak kul hakkı, yada namaz kılamayacak Allah hakkı çiğnemiş olacak. Cuma namazı için son düzenlemeler ise olumlu olmakla beraber yeterli değildir.

        Yıllardır sağ siyasetçilerin, dini istismar edip, oyları alıp, hükumet olmalarına rağmen, dinin direği olan namaz konusunda hiç ama hiç bir şey yapmadıkları gerçeğidir. Mesai dediğimiz kavramın düzenlemesi hükumetin inisiyatifinde olmasına rağmen, okuldaki öğrencilerin rahatlıkla ikindi ve akşam namazını kılabilecek imkanlardan mahrum olduklarıdır.

      Ayni biçimde çalışan kesimin durumları ve mesaileri de günde beş vakit namaz kılacak bir düzenlemeye sahip değildir. Oysa olaması gereken,  imkanların sunulması ve namazların kılınmasını özendirici ve cazip hale getirilip, mesai ve kul hakkının da gözetilmesidir.

        Bureyde (ra) "Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu" dedi:

       "Kim ikindi namazını terk ederse, amelleri kabul edilmez." (Buhari, Nesei ve İb Mace)

        Abdullah b. Ömer (ra) Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:

        "Hepiniz çobansınız ve hepiniz elinizin altındakilerden sorumlusunuz. Yönetici bir çobandır. Erkek, aile hakkının çobanıdır. Kadın, kocasının evi ve çocukları için çobandır. Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlık yaptıklarınızdan sorumlusunuz." (Buhari, Nikah, 91)

        DUA VE SELAMLARLA