Ne Hallere Düştük

Maalesef insanlığa, insanlığı öğreten dinimiz, günümüz mensupları, bir birinin gırtlağına sarılmış durumda.

      Benlik ve enaniyetin sonucu, fitne ve ayrılığın giderek artığı, kimsenin kimseden emin olmadığı, komşuluk hak ve hukukunun giderek azaldığı, bir birinin kuyusunu kazmak için fırsat kollandığı bir hal almışlardır.

  Yedi düvele karşı omuz omuza savaşan bu necip millet, günümüzde bölücü ve hainleri yetiştiren ve ülkesini yedi düvele satan bir hal almıştır.

  Hain ve bölücü olan alçakların gün geçtikçe çeşitlendiği, komşunun komşuya düşman gözüyle bakar hale geldiği, akrabalık hukukunun giderek azaldığıdır.

   Acaba, dış düşman ve iç hainlerle mücadele ile, ülkenin maddi, insani ve manevi kayıplarının artarak devam etmesine rağmen bitirilmemesinin sebepleri nelerdir? Suçlama yaparken, acaba kendimizi de sorgulamayacak mıyız? Nereden nereye geldiğimizin muhasebesini yapmayacak mıyız?

  Ne oldu da, yedi düvelin bölemediği ve de mağlup edemediği bu halk, bölücü veya hain oldu? Binlerce şehit verdiğimiz ve bitireceğimizi beyan ettiğimiz bu terör belasından neden kurtulamıyoruz? Acaba çaresi olmayan bir vakıa mıdır? Bu ve buna benzer sorular sora bilir, öz eleştiriler yapılabilir ve farklı cevaplar verilebilir.

   Ben dinini, vatanını, milletini ve bayrağını seven fedakar insanlara sesleniyorum, gerisini Allah hidayet etsin der, ellerini vicdanlarına koyup, küçük hesaplar peşinde koşmamalarına, ölümlü bir dünyada olduğumuzu, yaptıklarımızdan kul haberdar değilse de Allah'ın haberdar olduğunu ve ahirete hesabını mutlaka soracağını, yanlış yoldan dönmelerini tavsiye ederim.

  Askeri tedbirler elbette alınmalı ancak tek başına yeterli olmayacağını da hesaba katmamız gerek. Başımıza örülmek istenen bu belanın bence en büyük çaresi öze dönmek, İslamın ahlakını ve iman esaslarını anlamak ve yaşamakla olur.

  Dinimiz İslam, sevgi ve hoş görünün en üst seviyede olan, kin ve nefretin olmamasına gayret eden bir dindir.

  Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Ameller her perşembe ve pazartesi günü arz edilir. Aziz ve Celil olan Allah o gün, Allah'a hiç bir şirk koşmayan kulun günahını affeder. Bundan sadece kardeşiyle arasında düşmanlık olan istisna eder, (onu affetmez) ve der ki : "Bu ikisini barışınca ya kadar terk edin." (Müslim, Birr 36(2565) ebu davud Edep 55 (4916) Tirmizi, Bir 76 (2024) ve diğerleri)

   Barışık olmak sevginin başlangıcı, birliğin mayası, bölücülük ve hıyanetin panzehiridir. Barışın tesisi içinde merhametli ve af etmesini bilmekle olur bu da büyüklüğün şenindendir.

   Af etme yerini, intikam ve hırs almamalı, sevgi ve muhabbet varken kin ve adavete yer olmamalıdır.

  Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem; Öz amcasını şehid eden Hz. Vahşi'yi, Amcasının cesedine eziyet eden Hz. Hindi, Uhud da 70 sahabenin ve mübarek dişlerinin kırılmasına vesile olan Hz. Halid bin velid'den intikam almamış af etmesini bilmiştir. Hele Mekke, İslamiyetin ilk yıllarında Müslümanlara akla hayale gelmeyecek işkenceler yapmış onları yerinden yurtlarında etmiş, Habeşistana ve Medineye göç ettikleri halde onları orada da rahat bırakmamış Müslümanları yok etmek için her fırsatı değerlendirmişlerdir. Mekke fetih edilirken Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, intikam alma yerine onları af etmiş, hoşgörü ve sevgi ile gönüllerini de feth etmiştir.

   Madem ki Müslümanız, örnek almamız gereken tek kişi o da Hz. Muhammet Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemdir.

   Kim olursa olsun, ben Müslümanım diyen birisi hakkında kötü zan beslememizi, onun kusurlarını araştır mamamız gerekir. Şayet Müslümanların kusurlarını araştıran veya araştırmamızı isteyen, teşvik ve de özendiren birileri varsa bilelim ki ona itibar edilmemesi gerektirdiğidir.

   Hz. Abdullah İbnu Ömer (ra) anlatıyor: "(Bir gün) Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem minbere çıkıp yüksek sesle şöyle nida etti:

  "Ey diliyle Müslüman olup da kalbine iman nüfuz etmemiş olanlar! Müslümanlara eza vermeyin, onları kınamayın, kusurlarını araştırmayın. Zira, kim Müslüman kardeşinin kusurunu araştırırsa, Allah da kendisinin kusurlarını araştırı. Allah kimin kusurunu araştırırsa, onu, evinin içinde bile olsa rüsvay eder." (Tirmizi 85 (2033))

  Müslümanların yoğunlukta yaşadığı ülkelerde, iman ve ahlak esaslarının önemini yitirmesi ve neticesinde, felaketler yaşanmaktadır. Kur'anın emri olan din kardeşliği yerine devlet, tarikat, siyaset, cemaat... kardeşliği almış, tefrike ve bölünme neticesinde, kucaklamanın yerini, intikam alma duygusu almıştır. "Parçala, böl" neticesi, sırasıyla devletler yıkılmakta, iç huzur bozulmakta, kan ve göz yaşı seller gibi akmaktadır.

 Ben de derim ki ülkemizde bir referandum yapılmakta Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi "Rejim değil, sistem değişikliğine" gidilmekte, öyle ise bu kadar kırıcı olmak, birbirimizi dışlamak, kem gözle bakmak, kapı komşumuzla küser hale gelmek de neyin nesi?

  Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Kim Allah'a ve ahirete inanıyorsa misafirine ikram etsin. Kim Allah'a ve ahirete inanıyorsa komşusuna ihsanda (iyilikte) bulunsun. Kim Allah'a ve ahirete inanıyorsa hayır( siyasi ve referandum manasında değil f. yokuş) söylesin veya sükut etsin." (Buhari, edep 31 85 Nikah 80 rikat 23, Müslim iman 74(47), Ebu Davud 132, (5154))

  DUA VE SELAMLARLA