ŞEYTAN ÜÇGENİNDEKİ TÜRKİYE

Tarihler 17 Aralık 2010’u gösteriyordu. Tunus’ta iş bulamadığı için işportacılık yapan ama aslında bir mühendis olan Muhammed Buazzizi’nin kendini yakmasıyla, Arap baharı veya Arap uyanışı başladı. Tunus’taki isyanlar, Devlet Başkanı Zeyne’l-Abidi’nin ülkeden kaçışına kadar sürdü.

Yaklaşık bir yıl sonra Mısır’da, Tahrir meydanında, başka bir Arap  baharı filizlendi. Bu baharın sonucunda, 1981’den beri ülkeyi yöneten Hüsnü Mübarek görevinden istifa etti. Kısa bir süre sonra seçimler yapıldı ve Muhammed Mursi Cumhurbaşkanı seçildi.  Fakat bu demokratik dönem kısa sürdü. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi kanlı bir darbeyle görevden alındı.

Libya’da, 42 yıl ülkeyi idare eden Muammer Kaddafi, Fransa’yla beraber NATO güçlerinin yardımıyla feci bir şekilde öldürüldü.

Suriye, Bahreyn ve Yemen’de direnişler hala devam etmektedir.

Bir umutla başlamıştı Arap baharı.

Mazlum halklar yıllardır beklemişti bu baharı.

Kısa sürede bu baharın, yalancı bir bahar olduğu ortaya çıktı.

Bu yalandan en çok Türkiye etkilendi. Özellikle Suriye’de…

Çünkü Türkiye, Beşar Esad’a en çok altı aylık bir ömür biçmişti. Altı ay sonra Şam’da Cuma namazı kılmayı hedeflemişti. Ama Türkiye’nin teorideki “Derin Strateji”si pratikte uygulanamadı. Rusya ve İran güçleri hesaba katılmamıştı. Sadece Suriye’nin halk güçlerine güvenilmişti.

Şimdi ise öyle bir aşamaya gelindi ki Suriye’de tam bir şeytan üçgeni oluştu.

Kimler var Suriye’de?

1. Rejim güçleri

2. Özgür Suriye Ordusu

3. DAEŞ

4. YPG/PYD

Peki kim kimi destekliyor?

Rejim güçlerini Rusya ve İran destekliyor.

Rusya, aynı zamanda en azından Rejime taraftar olmayan, PYD/YPG güçlerini de destekliyor. Yani hem rejimi hem de rejime taraftar olmayan PYD/YPG güçlerini beraber destekliyor.

ABD, PYD/YPG güçlerini destekliyor. Rejime karşı duruyor.

Bu durumda rejime taraftar olan Rusya ile rejime karşı olan ABD her ikisi de PYD/YPG güçlerini desteklemiş oldu.

ÖSO’yu sadece Türkiye destekliyor. ÖSO hem rejime hem de DAEŞ’e karşı savaşıyor. Türkiye hem rejime, hem DAEŞ’e hem de PYD/YPG güçlerine karşı.

ABD, DAEŞ’e karşı duruyor. Ama ABD Tabka barajı için PYD/YPG ile DAEŞ arasında yapılan anlaşmayı, yani aslında iki terör örgütü arasında yapılan anlaşmayı tanıdı ve resmi kanallarla bunu duyurdu.

DAEŞ’i kimse desteklemiyor görünüyor. Peki cephane ve lojistik yardım nereden geliyor? Öyle ya DAEŞ’in silah fabrikaları yok. Herkes düşmansa nereden bu destek?

İşte Türkiye böyle bir şeytan üçgeninde. Kimin eli kimin cebinde belli değil

Anlaşılan şu ki PYD/YPG, büyük güçler için vazgeçilmez. Çünkü hem Rusya’dan hem ABD’den destek alıyor.

Onları bu kadar kıymetli kılan nedir?

DAEŞ’e karşı etkili güç olmaları mı?

O zaman DAEŞ’e karşı etkili savaşan herkesi desteklemeleri gerekmiyor mu?

Ama Fırat Kalkanı Harekatı’nda başarılı olan ÖSO desteklenmiyor. PYD/YPG’yi ÖSO’dan ayıran iki özellik var. Biri Türkiye güdümünde olması diğeri de laik olmaması, dini referanslara sahip olması. Buna karşılık PYD/YPG hem Türkiye’ye karşı hem de laik.

Çıkan sonuç şu: Büyük güçler Türkiye güdümünde Suriye’de bir güç istemiyorlar. Hatta Türkiye’ye karşı olan güçlerin hâkim konumda olmasını istiyorlar. Bunu aslında bağıra bağıra söylüyorlar. Astana görüşmeleri sadece formaliteden ibaret kalıyor. Türkiye’nin bölgede hiçbir sözü geçmiyor. Acı ama realite. Türkiye, PYD/YPG güçlerine ağır silahlar verilmesine bile engel olamadı.

Bir yerlerde yanlışlık yapıyoruz.  Ama nerede…

Türkiye, bir şekilde Irak ve Suriye’deki Kürt güçlerini yanına almalı. Barzani kozunu çok iyi kullanmalı. Irak ve Suriye’de Kürtleri desteklemeyen hiçbir güç kalıcı başarı sağlayamaz. Biz PYD/YPG’yi, PKK’nın kolu olarak gördüğümüz için, ki öyledir, onların yanında durmamız mümkün değil. Elimizde tek güç var o da Barzani. Kürtler arasında yeni bir oluşum da olabilir. Ama bu yeni oluşum ancak dini referans alan bir oluşum olursa Türkiye’nin yanında durabilir. Çünkü Türkiye’nin başka çekici bir tarafı yok. Silah ve lojistik destek açısından büyük güçlerle mücadele edemez.

Tabi Orta Doğu için her analiz, erken sayılır… “mevlam görelim neyler neylerse güzel eyler” sözü, Orta Doğu’da çok güzel anlaşılıyor.