Görüş Bildir

EKİCİ'DEN NOTLAR

M.Maruf Ekici
M.Maruf Ekici

ŞAHİT Mİ YARGIÇ MI?

 

 

 

 

İnsan, eşsiz bir matematikle dizayn edilen şu mükemmel kâinat sisteminin bir parçasıdır. Sistemin içinde her parçanın, bütünü etkileyen ve bütüne bağlı olarak çalışan bir misyonu vardır. Bu sistemde İnsan türünün görevi çevresini tarif etmek ve bu tarifler üzerinden maddenin sırlarını çözmeye çalışmaktır.

 

Evet insanın misyonu “tarif etmek”tir çünkü sisteme sonradan dahil olduğu açıktır. Sistem insandan önce tasarlanmış, yaratılmış, geliştirilmiş daha sonra insan bu sistemi anlamlandırmak için gerekli donanımlarla birlikte, sistemin üç boyutlu katmanına dahil olmuştur. Bu yönüyle aslında insan sistemin bir parçası değil sistem üstü bir yerde konumlandırılmalıdır.

 

İnsanın eşyayı tarif etme yolculuğu birçok bilimi doğurmuştur. Fizik maddedeki gücü, biyoloji canlıları, coğrafya yer küreyi tarif ettiği gibi... Bu tarifler sürekli değişkenlik gösterebilmekte, bilim yanılabilmektedir.

 

Başka bir deyişle insan aslında tam olarak maddeyi tarif edememiştir. Çünkü hem atom altı parçacıklarda bir sonsuzluk var hem de uzayda bir sonsuzluk var. Bu da hem mikro düzeyde hem de makro düzeyde henüz çok sınırlı bilgiye sahip olduğumuzun göstergesi.

 

Bunun sonucunda tarif etmeye çalıştığımız maddeyi bir bütün olarak göremiyor, parça parça görebiliyoruz.  Bilimin sürekli yanılmasının sebebi buna bağlanabilir.

 

Bir olguyu hatasız bir şekilde tanımlamak için, o olgunun bütününe hâkim olmalısınız. Yoksa tümevarım yoluna gitmek zorunda kalırsınız ki bu da hatalarla dolu bir yoldur. Çünkü bütüne doğru giderken karşılaştığınız her parça, geçmiş bilgilerinizi geçersiz kılabilmektedir.

 

İşte bu kadar az bilgiyle, insan türü, şu anlaşılması güç evren sistemi içinde ancak bir “şahit” olabilir, yargıç olamaz. Diğer bir deyişle var olanı sadece gözlemleyebilir, ama doğruluğunu yanlışlığını ölçecek seviyede değildir. Çünkü henüz maddenin ve zamanın ne başlangıcını ne de sonunu görebilmiştir. “Bütün” ü görmeden yapılan her tarif eksiktir.

 

Evet insan şahittir, seyircidir. Seyretme fiili, bir bekleyişi, anlama arzusunu, merakı ve oluruna bırakmayı barındırır. Yargılama fiili ise bir üstten bakışı, güvenmemeyi, suçlamayı, daha iyisini bulma arzusunu barındırır. Onun içindir ki ateist düşünce varlığı ve olayları yargılar. Kendi zihnini maddeye bir mühendis gibi tasavvur eder. “Allah olsaydı bebek ateşte yanmazdı, kaplan ceylan yavrusunu yemezdi, insanlar acı çekmezdi, cehennem olmazdı, cennet hurilerin ve şarabın olduğu bir yer olmazdı.” gibi üstten bakışçı, teftiş edici bir eda sergiler. Oysaki bu olayların sonuçlarını göremediğimiz için, dolayısıyla eksik bilgiye sahip olduğumuz için bizim işimiz sadece analiz etmek ve şahitlik yapmak olmalıdır. Bu olayların hiçbirisinin bütününe hâkim değiliz. Bu olaylar evren sisteminin sadece birer parçasıdır. Parçaya bakıp bütün hakkında karar veremeyiz.

 

Kur’an “insanlığını tamamlamış” olanlar için “Onlar ayaktayken, otururken, yerlerinde uzanırken Allah’ı hatırlarlar. Yerin ve göklerin yaratılması üzerinde derin düşünceye dalarlar. ‘Ey rabbimiz bunları sen boşuna yaratmadın.’ derler.” İfadelerini kullanır. Yani “olan” a şahitlik yaparlar. Neden böyle oldu? Neden şöyle olmadı? deyip yargılamak yerine sadece seyrederler.

 

İşte insan, evren sistemi içinde, şahitlik misyonunda olduğunu idrak ettiğinde kendisini keşfetmiş, gerçek kimliğine ulaşmış olur. Unutulmamalıdır ki İnsan zihni bu sistemin ne mimarı ne de mühendisi olabilir. Sadece üstün bir mimarlıkla, çeşitli formlara dökülmüş kâinattaki şu sanat harikalarını seyretmeğe ve tarif etmeğe göre donatılmış sistem üstü bir varlıktır. 

 

O zaman maddeyi tarif etme sorumluluğu olan insanın, ilk tarif etmesi gereken varlık bizzat kendisi olmalıdır. Kainat sistemi içinde önce kendi yerini doğru tespit etmelidir. Aksi halde ilk tarifi yanlış yaparsa “ilahlık davası” na kadar bile gidebilir.

 

İnsan şahit kainat meşhut, insan seyirci kainat sergidir vesselam…


Bu Makale 608 kere okunmuştur.