BİR VAKFIN ORGANİZASYONU

Malumunuz on bir ayın Sultanı olan Ramazan ayı içindeyiz.
Bu ayın bereketinden faydalanmak için Oruç ibadetini hakkıyla yerine getirmeye çalışıyoruz.
25 Haziran Perşembe günü, mesai saati bitimine doğru, işten eve gitmek için çalıştığım kurumdan çıkıp arabama binip ilerlemeye çalışırken, çalıştığım kurumdaki bir arkadaş yanıma yaklaşarak ‘Hocam, beni de arabanıza alabilir misiniz’ söylediğinde, Ben de ’Buyrun, araba Allah’ın malı, memnun olurum’ dedim.
Arabaya binen arkadaşla sohbet ederken ‘Hocam, sıcaklar arttı, dayanamıyorum…’ şeklindeki ifadelerine karşı,
Kendisine ‘Evet, sıcaklar biraz arttı. Oruçlu musun’ diye sordum.
Bu arkadaşımız bütün samimiyeti ve doğallığıyla ‘Hayır, oruçlu değilim, ama sizleri seviyor ve ORUÇ TUTANLARA SAYGI DUYUYORUM’ cevabını verdi.
Yapı itibariyle EMPATİLİ bir kişiliğe sahip olduğumdan kendisine ‘Kardaşım ben de sizi seviyorum…’ diyerek nezaketine ve iltifatına karşılık verdim.
Neyse, arkadaşımı istediği yere bıraktıktan sonra eve gidip biraz istirahat ettim.
İftara yaklaşık bir saat kalmıştı.
Aslında, eşim ve çocuklarımla birlikte vakit yemeklerini yemek beni çok mutlu ediyor. Bir de Ramazan ayında iftarımı, eşim ve çocuklarımla birlikte açmak bambaşka oluyor.
Çünkü, iftar vaktinde çocuklarımın O MASUM DİLLERİNDEN çıkan duaları işitmek beni öyle mutlu ediyor ki tarifinde zorlanıyorum.
Ama, daha önce bir iftar daveti aldığımdan dolayı, ‘Daveti verenlerin gönülleri hoş olsun ve davete katılmak sünnettir’ gerekçesiyle, aynı daveti alan bir arkadaşımı da arabama alarak, davetli olduğumuz yere gittik.
Bu davet, KENTTEKİ EN BÜYÜK VAKIFLARDAN birinden gelmişti.
Bu vakfın yöneticileri gerçekten, mükemmel bir organizasyon düzenlemişlerdi.
Açlık ve susuzluğun hafif belirtilerine karşın, çoğunun gözleri pırıl pırıl, davete gelen misafirleri, vakfın bahçe kapısında karşılıyor, iltifat ve tebessümlerini eksik etmemeye çalışıyorlardı.
O vakıf yöneticilerinden biri, çok değerli, çok kıymetli, çocukluğunu bildiğim, ailesini otuz yıldan beri tanıdığım, mükemmel bir insan…
Bu yönetici bana iltifatta bulununca, ben de o sözlerine, dilimin döndüğü kadarıyla karşılık vermeye çalıştım.
Daha sonra, beraber geldiğim arkadaşımla birlikte oturulacak yere doğru yürümeye başladık.
Dört kişilik bir masanın iki kişilik kısmının boş olduğunu gördüğümüzde orada oturduk.
Bu masada oturanlardan biri Üniversitede hocaydı.
Ben bu hocamızın bir akrabasıyla Umre ibadeti için gittiğim Mekke’de Kabe’nin yanında beraber fotoğraf çekerken tanışmıştım. O vesileyle kendisine ‘hocam, şu akrabanız nasın…’ diye sordum.
Bu hocamız ‘O akrabam fırsat buldukça mübarek topraklara gider… ve ben de yeni Doçent oldum’ deyince,
Ben de kendisine ‘yeni duydum, haberim yoktu, İnşallah en kısa sürede Doçentlik ilan kadron çıkar diyerek hem memnuniyetimi ve hem de başarıların devamını dilerim’ dedim.
Sohbete devam ederken çevreme göz gezdirdiğimde yaklaşık dört yüz kişi bu davete gelmişti.
Bu davete gelenler arasında Üniversite camiasından, esnaftan, değişik kurumlarda çalışanlardan… vardı.
Davetin verildiği yerin bahçesi oldukça güzeldi, manzarası harikaydı, tatlı sohbetler koyulaşmıştı, serinlik başlamış ve insanların yüzünde mutluluk vardı.
Bu ortamda olup bitenleri seyrederken birden yan masada tanıdığım bir Profesör, bana iltifat etme bahanesiyle bir laf atınca,
O iltifatın karşılığını misliyle verdim kendisine… derken gülüşmeler başladı.
Artık akşam vakti yaklaşmış ve sofralar zengin menüler ile donatılıyordu.
Menüde, pilav üstü tandır, hurma, salata, çiğköfte, karpuz, meyan suyu, ayran, çorba, baklava, ekmek, su… vardı.
Akşam ezanı okunmadan önce, bardağıma suyu doldurdum. Bu suyun berraklığına baktığımda, kalbim ve bütün hücrelerim, ‘Ne güzel yaratılmış… ‘ dercesine haykırmak istiyordu. Yemeklere baktığımda, bunları yaratana ne kadar şükretsek azdır düşüncesinde iken, birden aç olan insanların hali aklım geldi...
Kendi kendime ‘keşke bütün insanlar böyle yemekleri yiyebilse…’ dedim.
Zihnim bu düşüncelerle meşgul iken Akşam ezanı okundu.
Afiyetle, iftarımızı açıp yemeğimizi yedik.
Sonra, yemek duası yapıldı.
Daha sonra ise akşam namazını kıldık. Vakıf yöneticilerinden biri, vakfın çalışmaları hakkında bilgiler verirken, arkadaşımla birlikte, görevli olup karşılaştığımız yetkililere teşekkür edip ayrıldık. Arkadaşımı evine bıraktıktan sonra, ben de evime geldim.
Gerçekten Ramazan ayı, daha fazla dua ve ibadet ayı, dostluk ayı, sevgi ayı, hoşgörü ayı...
Gönüllülük ilkesi üzerine kurulu vakıfların böyle organizasyonları düzenlemeleri toplumun bütün kesimleri için yararlıdır.
Bu gibi organizasyonları; Vakıfların yanı sıra, Sendikaların, Derneklerin, Cemiyetlerin, TV kanallarının, Gazete mensuplarının, Esnafın, İş adamlarının, Partilerin,Valiliklerin,
Emniyet Birimlerinin, Adliyenin, Askeriyenin … halkı kucaklayacak şekilde iftar yemeği vermeleri oldukça yararlıdır.
Çünkü, bu gibi organizasyonların en önemli kazanımları;
insanlar arasında önyargıların azalmasına ve hatta zaman içinde yok olmasına,
Toplumsal barışın sağlanarak, insani ilişkilerin olumlu yönde gelişmesine,
Zenginlerin yoksulları ve yetimleri daha fazla hatırlayarak yardım ellerini uzatmasına,
Günahlardan daha fazla uzak durulmasına,
İnsanların birbirlerine daha fazla tahammül ederek aralarındaki farkındalıkların ayrışmaya değil birleşmeye zemin oluşturabilmesine vesile olacağına inanıyorum.
Bu vesileyle, bu organizasyonu düzenleyenlerin yanı sıra, benzeri organizasyonları düzenleyen veya düzenleyeceklere ve siz değerli okuyucularıma teşekkür ediyor ve HAYIRLI RAMAZANLAR diliyorum.