AKIL VE GÖNÜL AYIRIMINDA BİR NESİL

Yeni kurduğumuz dünyada her şeyi kategorize ettik.

Tabiatı daha iyi anlamak, araştırmaları kolaylaştırmak, deney ve gözlem yapmak için bilimi dallara ayırdık. Bu da yetmedi yan dallar oluşturduk.

Bu metotla birçok keşifler yapıldı, formüller oluşturuldu ve insanlığa faydalı bilgiler üretildi.

Kategorilere ve dallara ayırma metodu, insan dışındaki varlığı anlamak için doğru bir metottur elbette. Çünkü ölçülebilen, deney ve gözleme tabi tutulabilen, tekrarlanabilirlik özelliğine sahip olan yasaların olduğu, elementlerden mürekkep bir dünyada yaşıyoruz.

Ancak aynı metodu, insanı anlamak için kullandığımızda, son derece arızalı sonuçlarla karşılaşırız.

Çünkü insanın bedeni, gözlemlenebilen ve parçalara ayrılabilen olsa da duyguları bir bütündür.

Hangimizin duyguları tekrarlanabilirlik özelliğine sahiptir.

Bir insanın sevdiğini, diğer insanın nefret etme ihtimali yok mu?

Hatta aynı insan, dün sevdiğinden, bugün nefret edebilir.

Dün çok heyecan duyduğu bir ortam, bugün hiç ilgisini çekmeyebilir.

Ya da duyguları birbirinden bağımsız düşünebilir misiniz?  Hayır.

O zaman insanı bir bütün olarak değerlendirmeyen her düşünce eksiktir.

Rasyonalist ve pozitivist bir eğitimin sonucu olarak, bugün insan parçalanmıştır.

İnsanlık akıl ve gönül ikilemini yaşamaktadır.

Sistem, aklı ve gönlü barışık olmayan bir nesil üretmektedir.

Gönül başkalarını sevmekten, saygı duymaktan, onlara yardımcı olmaktan beslenirken, menfaati hedefleyen rasyonalist akıl ise kazanmayı, yönetmeyi en üstün olmayı ders vermektedir.

Kimi dinleyecek insan? Aklı mı gönlü mü?

İnsan, özünde iyidir ve sevme üzerine programlanmıştır.

Nefret ve kötülük isteği ise insanın özünde olanla değil, öğretilen bilgilerle oluşur.

İlk gördüğümüz insandan, hakkında hiçbir şey bilemememize rağmen, nefret edenimiz azdır sanırım.

Sonra hakkında bilgi sahibi oldukça nefret edebiliriz. O halde nefret öğretilen bir şeydir.

Ya başkaları tarafından öğretilen bilgiler, ya kendi gördüklerimizden oluşan kanaatımızdır bize nefret ettiren. O zaman nefret özümüzde yoktur.

Ama rasyonalist ve vahiyden beslenmeyen akıl, nefret etmeyi hatta zarar vermeyi gerekli görür. Yani özümüzde olmayan bir şeyi bizden ister. Bahane de uydurur. Devletin bekası der, çocuklarımın rızkı der, Amerika halkının menfaati der… der de der…

Hatta belki kötülük yaparak hedefine de ulaşır.

Ulaşır ama bir şeyini kaybeder… İnsanlığını.

İnsanlığını kaybeden bir dünyadan katiller, hırsızlar, mülteciler, sömürgeciler eksik olmaz.

İnsanlığını kaybeden bir dünyadan Umranlar, Aylanlar, Yasinler eksik olmaz.

Meseleyi temelden almadıkça, akıl ve gönlü bütünleştirip barıştırmadıkça, özümüze dönmedikçe huzuru, sükûneti yakalayamayız.

Devletler arası tüm anlaşmalar, pansuman etkisinin önüne geçemez.