ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ VE TÜRKİYE’NİN SİSTEM SORUNU

18. yüzyılın başlarından beri bir sistem sorunu yaşıyoruz. Tanzimat ve Islahat fermanları hukuki, askeri ve mülki değişikler yapmış olsa da yeterli kalmamış ve 1. Meşrutiyet’i doğurmuştur. Bu aynı zamanda çok ani bir rejim değişikliğidir. Onun içindir ki ömrü fazla uzun olmamış, yaklaşık bir yol sonra meclis süresiz olarak kapatılmıştır. Çünkü içten gelen bir ihtiyaçtan çok, Avrupalıların iç işlerimize karışmasını engellemek ve içteki Avrupa hayranı jön Türkleri memnun etmek için ilan edilen bir sistemdi. Yani milletin bağrından kopan bir sistem değildi. Evet burası çok önemli, milletin bağrından kopan bir sistem değil, Avrupa baskısı ve Jön Türklerin memnuniyetinden kopan bir sistemdi.

Sistem değişmeli miydi? Evet değişmeliydi. Çünkü dünya eski dünya değildi. Fransız ihtilali olmuş ve etkisi çok sıcaktı. Dünya dengeleri değişmeye başlamış, halkın anlayışı farklılaşmıştı. Böyle bir ortamda, işin tabiatı gereği Osmanlı’nın da değişmesi gerekirdi. Yanlış olan taraf, yeni sistemin batı taklidi olmasıydı.

Sonra ikinci meşrutiyet…

Bu meşrutiyetin de ilanı bir çapulcu zihniyet tarafından zorlanmıştır. Ordunun içinde birkaç paşa…

 Makedonya ve Selanik’te göstermelik birkaç isyan…

Suikastlar ve asparagas haberlerle ilan edilen bir meşrutiyet..

Yine milletin bağrından kopan bir sistem değildi…

Değişmeli miydi? Evet değişmeliydi. Ama böyle değil…

Sonra Ankara ve İstanbul hükümetleri…

İlk meclisin tasfiyesinden sonra cumhuriyetin  ilanı…

Bu ilandan sonra da bir sistem karmaşası yaşandı. Mutafa Kemal hem parti başkanı hem de cumhurbaşkanıydı. Yani partili cumhurbaşkanı. Sonra cumhurbaşkanının partiyle ilişkisi yasaklandı…

Ama ortada bir sorun vardı ve bu sorun sistemi çıkmaza sokabilecek bir mahiyetteydi. Bu sorun cumhurbaşkanı ve başbakanın yetki karmaşasıydı…

Hele halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı olunca bu problemin büyüme ihtimali çok daha yüksektir. Çünkü halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı güçlü cumhurbaşkanıdır. Halk tarafından seçilen bir başbakan da güçlü bir başbakandır. Ayrıca her ikisinin de seçim kaygısı var, seçmene verdiği sözler var. Dolayısıyla söz konusu sorun daha büyük bir hal alabilirdi. Şu anda uyumlu bir cumhurbaşkanı ve başbakanımız olduğu için bu sorun görülmüyor ve ortaya çıkmıyor. Ama uyumsuzluk durumunda, kaos oluşturacak problemler çıkabilir.

Bugün konuşulan yeni anayasa işte bu kaosları ortadan kaldırmak içindir. Üstelik tarihin seyri içinde çok da yeni veya yabancısı olduğumuz bir şey değil…

İlk anayasa olarak 1876’da Kanun-ı Esasi’yi alırsak bugüne kadar 5 anayasa yapmış ve arada da çok değişiklikler yapmışız.

1876 anayasasında 7 defa değişiklik yapılmış toplamda 35 madde değiştirilmiştir.

1921’de üç yıllık kısa bir süre içinde bile 6 madde değiştirilmiştir.

1924’ anayasasında 5 defa değişiklik yapılmış, 21 madde değiştirilmiştir.

1961’de 7 defa da 54 madde, 1982’de 5 defa da 24 madde değiştirilmiştir.

Bu veriler bile Türkiye’de bir sistem arayışını veya oturmamış bir sistemin varlığını göstermiyor mu?

Anayasalar aslında istikrarı sağlamak içindir. Ama bizde hep istikrarsızlığı getirmiştir. Amerika anayasası 1787’de oluşturulmuş ve bugüne kadar ciddi bir değişiklik yapılmamıştır. Onlarda anayasa istikrarın bekçisi olmuştur.

Peki biz neden tam bir sistem oluşturamadık?

Bu sorunun çok cevapları olabilir. Ya da cevabın çok başlıkları olabilir. Ama dikkat çekmek istediğim bir neden var. O da kültürümüzden, medeniyetimizden, tarihi devlet geleneğimizden, sosyolojik kodlarımızdan değil de taklit, özenti ve batılılaşma motivasyonuyla hazırlanmış sistemler olduğu içindir. Medeniyetimize uygun bir sistem buluncaya kadar yuvarlanmaya devam edeceğiz.