MİLLETİN MAYASI

Son dönemlerde “ortak değerler” üzerinde çok konuşulmaya başlandı. Bazı şahısların ismi geçti. Bu şahsiyetlerin ortak değerlerimiz olduğu bundan dolayı da tartışma konusu yapılmaması gerektiği söylendi. Türkiye gibi çok farklı etnik yapılara, farklı gelenek ve göreneklere sahip olan; tarihinde birçok medeniyete ev sahipliği yapan bir coğrafya için, bütün bir ülkeyi kapsayan ortak değerlerden söz etmek kolay değil. Hele bir de cumhuriyetten sonra, sosyolojik mühendisliklerle genleriyle oynanmaya çalışılan, yapay bir millet oluşturmak için devletin tüm imkânları seferber edilen, tarihi birikimleri ölüme terk edilen bir memleket için ortak değerler oldukça az olacaktır.

Ortak değerler, bir milletin bilinçaltında bulunur ve zor zamanlarda bir refleks olarak ortaya çıkar. Yapaylığı, zorlamayı, sonradan oluşturulmayı kabul etmez. Tarihin akışı içinde, farkına varılmadan gönüllerde ve akıllarda yer edinir.

Ortak değerler zor zamanlarda ortaya çıkar dedik. Çanakkale’de bu millet hangi değerler için savaştıysa, hangi değerlerden heyecan aldıysa işte ortak değerler onlardır. Akif’in Çanakkale şiirine bakın hangi ruh haliyle ve hangi ortak değerler için savaşıldığını anlarsınız.

 Aynı zamanda Kurtuluş savaşında bu millet hangi değerler için savaştıysa ortak değerler onlardır. Bunun için de İstiklal Marşı’na bakın. O marş, dönemin ruh halini ve ortak değerlerini yansıtması açısından son derece önemli bir belge hüviyetindedir.

Nihayet 15 Temmuz’da insanlar hangi sloganları atarak sokağa çıktıysa, hangi şahsiyetleri öne çıkararak heyecan oluşturduysa işte ortak değerler onlardır. 15 Temmuz’da bu millet Türk bayraklarıyla, Osmanlı armalarıyla, tekbirlerle, selalarla, mehter marşlarıyla tankların üstüne çıktı ve yaklaşık bir ay boyunca hep meydanlarda bunlar oldu. Yine 15 Temmuz’da bu millet Osmanlı’yı hatırladı.  Abdülhamit Han’ı hatırladı, Menderes’i hatırladı. Demek ki bu milletin şuur altında yatan ve zor zamanlarda ortaya çıkan değerler bunlardır. Bize kahramanlıkları öğretilmiş olanların izi bile yoktu. Adları bile geçmiyordu.

O zaman şu sonuca varabiliriz. Bu milletin mayasını oluşturan değerler, Çanakkale şiirinde, İstiklal Marşı’nda ve 15 Temmuz’un hareket ettirici saiklerinde saklıdır. Bunlarda olmayan kimseler veya nesneler ortak değer olamazlar ve tartışılabilir bir konumdalar.

Millette Vekil olmanın Yaşı

Millete vekil olmak gibi ağır bir vazife için dikkat edilmesi gereken nokta nedir?

Böyle bir soruya karşı benim vereceğim cevap, o insanın kişiliği, karakteri, kriz anındaki tutumu, zaaflarına karşı mücadelesidir. Yani ne olduğunu ortaya koyabilmiş olmasıdır. 18 yaşı, bana göre bunları ortaya koyabilmek için son derece erken bir yaştır. Bu yaştaki bir kimse, henüz parayla, şöhretle, makamla imtihan edilmemiş, düşüncesinin şekillenmesi için gerekli kitapları okuyamamış, tecrübe kazandıracak olayları yaşayamamıştır. Yani daha “ne olduğu” ortaya çıkmamıştır. Haliyle ilerde psikolojik travmalar bile yaşayabilecek bir potansiyele sahiptir. Küçük yaşlarda tarihi değiştiren şahsiyetler vardır. Ancak bunlar son derece istisnai şartlarda bunu gerçekleştirmişlerdir. Bunlar umuma örnek olamazlar. Bu 18 yaşının tek iyi bir tarafı olabilir. O da gençlere kendilerinin değerli olduklarını hissettirmek, onları erken yaşta vatan hizmetine teşvik etmek gibi psikolojik sebepler olabilir. Her şeye rağmen partiler eğer 18 yaşında bir aday seçecekse kriterleri çok sıkı tutmalıdır. Bekleyip göreceğiz.

İbadi’nin Özgüveninden Herkese Lazım (!)

İbadi geçtiğimiz kasım ayının başlarında Türkiye ile savaşmaya hazır olduklarını söylemişti. Sonra ekim ayında Türkiye’nin Irak’ta asker bulundurmasının, bölgesel bir savaşa yol açabileceğini bundan dolayı Türk ordusunun Musul operasyonuna katılamayacağını ifade etmiş Türkiye’yi Irak’ta işgalci gibi göstermişti. Doğrusu hepimiz İbadi’nin bu aşırı özgüvenine hayran (!) kalmıştık. Sonra Sayın Cumhurbaşkanı İbadi’ye “haddini bil” deyip ona bir ayar çekti. Özgüven abidesi İbadi, tekrar onlarca mikrofonla kameraların karşısına geçti ve “Türkiye’yle barış içinde yaşamak istiyoruz.” dedi. Yani tükürdüğünü yaladı. Bu olay gündemden düştü. Zaten kimse de ciddiye almamıştı. İbadi dün yine demiş ki “Türkiye’yle arayı düzelttik.” Üstelik kimse bir şey sormadan. Kimsenin umurunda olmadan. Meğer ta ekim ayından beri içine atmış da haberimiz yokmuş. Küsmüş de anlayamamışız. Neyse ki kendisi söyledi artık aramız düzeldi diye. Biz de öğrenmiş olduk. Ama sormadan edemiyoruz. Ne değişti? Senin dediğin mi oldu? Hayır. Sayın Erdoğan senden özür mü diledi? Hayır. Türk askeri çekildi mi? Hayır. Peki ne değişti de aramız düzeldi? Hiçbir şey. Kendi kendine küsüp kendi kendine barışan bir tip. İşte özgüven patlaması buna derim.