YENİ TÜRKİYE’NİN KOKUSU

Yeni Türkiye’nin kokusunu siz de hissediyor musunuz bilmiyorum. Ama ben buram buram yenilik kokan bir Türkiye hissediyorum. Bunun en güzel tarafını krizlerle mücadelede görebiliriz. Hatırlıyor musunuz? Bir zamanlar bu ülkede bir cumhurbaşkanı, bir başbakana anayasa kitapçığı fırlatmıştı. Başbakan da kameraların karşısına geçmiş “Ayıp değil mi onun bu yaptığı? Ben kaç yaşında adamım. Bana anayasa kitapçığını fırlattı. Bari insanlar içinde yapmasaydı bunu.” tadında bir açıklama yapmıştı. Sonraki gün piyasalar alt üst olmuştu. Yine takvimler 27 Nisan 2007’yi gösteriyordu. Türkiye 11. Cumhurbaşkanını seçecekti. Seçti de. Üstelik 357 oyla. Ama yargıtayın bir başsavcısı çıktı ve yasama organına “hop” dedi. “Siz önce 367 kişiyi toplayın.” dedi. Yine kriz çıktı. Zaman kaybı, enerji kaybı ve gereksiz olaylarla gündemi meşgul ederek üretim kaybı… Seçim yapılamadı. Hatta hükümet erken seçime gitmek zorunda kaldı. Ancak o zaman, 3. turda da olsa, cumhurbaşkanı seçilebildi. Evet eski Türkiye işte böyleydi. Amaç ülkeyi yönetilemez hale getirmekti. İçerdeki sorunlarla uğraştırmak, dışarıya onu kapatmaktı. Şimdi ise on gün içinde üç büyük terör olayları yaşandı. Üstelik bir taraftan Fetö bir taraftan Pkk ile içte savaşıyor. El-Bab’da Daeş ile mücadele ediyor. Milyonlarca mülteciyi bağrına basıyor. Ama halka yansıyan çok da bir şey görünmüyor. İşte Yeni Türkiye budur. Terör olaylarını krize dönüştürmüyor. Çünkü teröre sadece silahla değil aynı zamanda sosyal psikoloji ve büyük atılımlara devam ederek cevap veriyor. Bu kadar olumsuz olaylar içinde bile her gün dev bir açılışla karşılaşıyoruz. Bu açılışlar teröre verilecek en güzel cevaptır. Çünkü terörün amacı bir sonuca ulaşmak değil, kaos oluşturmaktır. Onlardan alınacak en güzel intikam da istikrardır, birlik ve beraberliktir, üretimdir, ihracattır ve başarıdır. İşte yeni Türkiye’nin en önemli kodu bunları başarıyor olmasıdır. Ve bir şey daha… Amerika ikide bir “Türkiye’nin en iyi dostu biziz.” demeye başladı. Niye acaba? Çünkü güçlü olursanız dost aramanıza gerek yok, herkes dostunuz olduğunu iddia etmeye başlar. Hani piyango çıkan adamın akrabaları çoğalmaya başlar ya… İşte Amerika’nın da o mesele…

İlahi Kılıçdaroğlu!!!

Sayın Kılıçdaroğlu geçen yine konuşmuş. “Koca Osmanlı Koca Osmanlı, övünüyorlar ya  Osmanlı Osmanlı Osmanlı… bir kilo şeker üretemeyen Osmanlı bir kilo…” demiş. Hem bunları söylerken de iki elini sırayla kaldırmış. Biraz da alaya almış. Osmanlı’nın büyüklüğünü, şeker üretimiyle ölçen bir mantık. Bu mantık, bana halk arasında meşhur olan bir hikâyeyi hatırlattı. Rivayet odur ki bir Erzurumlu misafirliğe gitmiş. Ev sahibi çok mükellef bir sofra hazırlamış. Etli yemekler, zeytinyağlılar, ara sıcaklar, soğuk mezeler, şerbetler… Bizim Erzurumlu oturmuş karnı şişinceye kadar yemiş, eğlenmiş. Sonra eve gitmiş. Adetten sormuşlar ona. “Ne ikram ettiler” diye. Demiş ki “Valla bir çay bile ikram etmediler.” İşte Kılıçdaroğlu’nun mantığı da bizim Erzurumlu mantığı gibi… Sen gel, bir boydan koca bir devlet kur, üç kıtada at koştur, yüzlerce yıllık imparatorlukları yık, Anadolu’yu, Irak’ı, Yemen’i, Mısır’ı Cezayir’i, İstanbul’u Belgrat’ı daha nice yerleri fethet; mimaride, musikide, edebiyatta, ilimde nice şahsiyetler yetiştir, nice sanat eserleri ortaya koy. Sonra torunların bu miras üzerinde yiyip içsinler ve desinler ki “Ecdadımız bir şeker bile üretemedi.” İşte bu mantığa sahip olan zihniyetin, Ak Parti dönemindeki dev projeleri görmemeleri gayet normal. İyilikleri takdir etmemeleri gayet normal. Heykellere takılıp kalmaları gayet normal. Bu milleti anlayamamaları gayet normal. İşte şimdi ortaya çıktı CHP’nin mantığı…

El-Bab

“El-Bab’ta ne işimiz var?” sorusunun arkasında aslında “Biz böyle iyiydik.” “Rahatımızı bozmayalım. ” “Bırakın Rusya, İran, Amerika ne yapıyorsa yapsın.” “Oraya girersek dayak yeriz.” “Biz kimiz ki” “Üçüncü dünya ülkesi olmaya, dışarıdan yönetilmeye razıyız.” anlayışı var.

“El-Bab’a girmeliyiz” söyleminin arkasında ise “Biz rahatlığı değil adaleti istyoruz.” “Bölgesel güç olmak bizim hakkımız.” “Yeni bir dünya kurulacaksa bu yeni dünya denkleminde bizim de söyleyecek sözümüz olmalı.” “El-Bab’a girersek eli boş dönmeyiz.” anlayışı var. Bu milletin tarihi kodlarına, bölgesel misyonuna ve dünya halklarının verdiği role uygun olan tabi ki ikinci anlayıştır. 

     Anlayabilene...